‘Ben atam İbrahim’in duasıyım’

04:0028/09/2018, Cuma
G: 28/09/2018, Cuma
Faruk Beşer

Kaç zamandır Hz. İbrahim’in ‘örnekliği’ ile ilgili bir yazı yazmayı düşünüyordum. Çünkü Kuranıkerim ‘üsve-i hasene’, yani rehber edinmeye değer güzel bir örnek tabirini Hz. İbrahim ve bir de Resulüllah Muhammed (sa) için kullanır. Ancak yazmaya başlayınca onun örnekliğinin ne anlama geldiğinden önce başka yönlerinden de söz etmemiz gerektiğini anladım ve o yönünü sonraki bir yazıya bıraktım.Bizim akidemizde Allah’ın elçisi olmaları bakımında peygamberler arasında fark yoktur, biz hepsine inanır

Kaç zamandır Hz. İbrahim’in ‘örnekliği’ ile ilgili bir yazı yazmayı düşünüyordum. Çünkü Kuranıkerim ‘üsve-i hasene’, yani rehber edinmeye değer güzel bir örnek tabirini Hz. İbrahim ve bir de Resulüllah Muhammed (sa) için kullanır. Ancak yazmaya başlayınca onun örnekliğinin ne anlama geldiğinden önce başka yönlerinden de söz etmemiz gerektiğini anladım ve o yönünü sonraki bir yazıya bıraktım.



Bizim akidemizde Allah’ın elçisi olmaları bakımında peygamberler arasında fark yoktur, biz hepsine inanır ve saygı duyarız. Bu bizim âmentü’müzün bir parçasıdır. Ancak bazı peygamberler bazı yönleriyle diğerlerinden üstün olabilirler. İşte Hz. İbrahim de böyle farklı peygamberlerden biridir.

Peygamberlerin özellikle beş tanesi ‘ulü’l-azm’ olarak bilinir. Bu tabir; azim yani kararlılık, sabır ve sebat sahibi anlamına gelir. Özellikle onların katlandıkları çileler karşısındaki kararlı ve sabırlı duruşlarını anlatır. Müfessirlerin çoğu, bu vasıfla bilinen peygamberlerin şu ayeti kerimede zikredilen beş peygamber olduğu görüşündedirler: ‘Ey Muhammed hatırla biz Peygamberlerden kesin söz almıştık; senden, Nûh, İbrahim, Musâ ve Meryem oğlu İsa’dan… (Ahzâb 7)’. Demek ki, İbrahim (sa) de bu beş büyük peygamberden biridir. Ve ondan sonraki bilinen bütün peygamberler onun zürriyetinden gelmiştir. Hanımı Sâre’den olma oğlu İshak bir peygamberdir ve Yahudi peygamberler onun devamıdır. Diğer hanımı Hâcer’den olma İsmail de bir peygamberdir ve bütün insanlığın son peygamberi Hz. Muhammed (sa) de onun zürriyetidir.

Onun bu müstesna yeri sebebiyle önce kısa hayatını sonra da örnekliğini, ona nispetle uydurulan ‘İbrahimî dinler’ yanılgısını, onu hangi özelliğiyle her namazda da yâd ettiğimizi ve okuduğumuz salli barik dualarının ne anlama geldiğini görelim

Hz. İbrahim’in MÖ 2200 ile 2000 yılları arasında yaşadığı hesaplanır. Hz Nuh’tan yaklaşık on nesil sonra Mezopotamya’da (ya da Harran’da) doğduğu söylenir. Oradan Kenan (Filistin) diyarına göç etmiştir. Kuranıkerim’de en çok anılan peygamberlerdendir.

Harran bölgesinde, büyük ihtimalle Urfa ve havalisinde Kral Nemrut zamanında yaşamıştır. Rivayete göre Nemrut, rüyasında bölgede doğacak bir çocuğun, halkın dinini değiştireceğini, kendi saltanatına son vereceğini görmesi üzerine bütün hamile kadınları toplayıp doğan erkek çocukları öldürmüştü. İbrahim’in babası ise hamile eşini kaçırıp bir mağarada saklamış ve İbrahim orada doğmuştu.

Babası, bir put yapımcısı olan Âzer’dir. Hz. İbrahim’in bütün ısrarlarına rağmen kendisine inanmamıştır. Babasının affedilmesi için bilahare dua etmiş ancak duası kabul olunmamıştır. Hz. İbrahim, herkesin bayram yerine çıktığı bir gün halkın bütün putlarını kırması sebebiyle ateşe atılmakla cezalandırılmış, ancak ateş Allah’ın emriyle serinlik olup İbrahim’i yakmamıştır.

Hz. İbrâhim, yine bir peygamber olan Hz. Lût’un da amcasıdır. Bu ateşe atma olayı üzerine eşi Sâre, yeğeni Lût ve diğer adamlarıyla birlikte Nemrûd’un ülkesini terk ederek Harran’dan sonra Ürdün’de bir süre kalmış, oradan Mısır’a geçmiş, daha sonra Filistin diyarına tekrar geri dönmüştür.

Çok ileri yaşlarında eşi Hâcer’den İsmail ve diğer eşi Sare’den ise İshak adlı çocukları doğmuştur. Bütün Yahudi peygamberler İbrahim’in Sare’den olma oğlu İshak’tan gelmektedir. Hz. Peygamber ise Hacer’den olma oğlu İsmail’in zürriyetindendir.

Oğlu İsmail’i, annesi Hâcer’le birlikte Mekke’ye götürüp bırakmış, sonra farklı zamanlarda onları üç kez gelip ziyaret etmiştir. Son ziyaretinde oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi yeniden inşa etmişlerdir. Kabri bugün İsrail işgali altındaki kendi ismiyle anılan Filistin şehri el-Halil’dedir. İki sene önce oradaki kabrini ve onun adına yapılan camii ziyarete gittiğimizde Yahudilerin koydukları demir parmaklıklı döner turnikelerden geçmek zorunda kalmış ve bu zillet sebebiyle duygulanıp ağlayanlarımız olmuştu.

Resulüllah Efendimiz buyururlar ki, ‘ben atam İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi, annemin rüyasıyım. Annem rüyasında kendisinden bir nur çıktığını ve Bizans saraylarını, doğuyu ve batıyı aydınlattığını görmüştü’ (Müsned).

İbrahim’in duasından maksat ise onun, Kuranıkerim’in bize naklettiği, oğlu İsmail’le birlikte Kâbe’yi inşa ederlerken yaptığı şu duasıdır: ‘Rabbimiz, beni de oğlum İsmail’i de sana teslim olmuş Müslümanlar eyle, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet getir… Rabbimiz, o ümmete kendi içlerinden bir resul gönder ki, senin ayetlerini onlara okusun, onlara Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları kötülüklerden arındırsın. (Bakar 128, 129)’.

İsa’nın (sa) müjdesi olması da şu ayeti kerimede anlatılır: ‘Hani Meryem oğlu İsa demişti ki, ey İsraîl oğulları! Ben Allah’ın size gönderdiği elçisiyim, önümdeki Tevrat’ın doğrulayıcısı ve benden sonra gelecek bir elçinin de müjdecisi olarak geldim, o elçinin ismi Ahmed’dir… (Saf 6)’.

Şimdi sıra asıl konumuza geldi.

#Dua
#Hz. İbrahim