Başarıyı muvaffakiyete çevirebilmek

04:001/07/2018, Pazar
G: 1/07/2018, Pazar
Faruk Beşer

Başarmak ne demektir?Sözlüklerimizde bir işi istenilen biçimde bitirmek (TDK ve MBTS), diye tanımlanır. ‘İstenilen’ derken isteyenin, başarıyı isteyen kişinin kendisi olduğu açıktır.Buna göre başarı bireysel ve sübjektif bir haldir. Çünkü herkesin başarmak istediği şey farklıdır ve bir sonuç herkese göre başarı sayılmaz. Belki de bu anlamda zaten mutlak bir başarıdan da söz edilemez.Başarı, bir işi olumlu şekilde sonuçlandırmak diye de tanımlanır. (BTS).Bu tanım biraz daha kapsamlıdır, ancak bu

Başarmak ne demektir?

Sözlüklerimizde bir işi istenilen biçimde bitirmek (TDK ve MBTS), diye tanımlanır. ‘İstenilen’ derken isteyenin, başarıyı isteyen kişinin kendisi olduğu açıktır.


Buna göre başarı bireysel ve sübjektif bir haldir. Çünkü herkesin başarmak istediği şey farklıdır ve bir sonuç herkese göre başarı sayılmaz. Belki de bu anlamda zaten mutlak bir başarıdan da söz edilemez.

Başarı, bir işi olumlu şekilde sonuçlandırmak diye de tanımlanır. (BTS).

Bu tanım biraz daha kapsamlıdır, ancak bu durumda da olumlunun kime göre olumlu olacağı sorulsa muhtemelen yine başarmak isteyen kişiye göre, denecektir.

Ve Türkçe’deki başarı kelimesinin ‘baş’ kelimesi ile alakası açıktır. Sanki başarma, başa erme, işi başa yani hedefe ve zirveye ulaştırma gibi bir anlam taşır. Herkesin belirlediği bir baş, yani hedef, bir son nokta vardır ve oraya ulaşınca kendisini başa ermiş/başarmış sayar.

Ticarette iyi para kazanmak ve servetine servet katmak,

Bir sporcu için rakiplerini yenmek, dünya şampiyonu olmak, rekorlar kırmak,

Bir öğrenici için okullarını takıntısız ve zamanında bitirmek, sınavları geçmek,

Ebeveyn için çocuklarının eğitimini sağlayıp, onları iş güç sahibi yapmak,

Bir siyasetçi ya da memur için siyasette ve memurlukta sürekli yükselmek,

Bir akademisyen için unvanlarını zaman kaybetmeden alabilmek… Bunların hepsi bir anlamda başarı sayılırlar.

Ve hedeflediği sonuca ulaşabilen insan da başarılı insan olmuş olur.

Ancak kişinin ulaşmayı hedeflediği sonuç, aslında kendisi için en iyi, ya da en hayırlı sonuç olmayabilir. Bu durumda göreceli bir başarıdan söz edilse dahi mutlak başarıdan, yani muvaffak olmadan söz edilemez. Çünkü muvaffak olma, her bakımdan olabilecek en kârlı sonuçtur.

Başarmanın eski Türkçesi muvaffak olmadır, bunun kökü, tevfik kelimesidir. Tevfîk, muvaffak kılma demektir ve o da vifâk’tan gelir. Vifâk ise uygun ve denk düşme, muvafık olma anlamındadır. Bir işin, en uygun ve en isabetli halde olmasıdır. Burada da kime, ya da neye göre en uygun olduğu sorusu temel sorudur.

Cevap şudur: Madem ki, tevfîk Allah’tandır, öyleyse bir işin uygun olması da onun rızasına uygun düşmesidir. Yani bu anlamda başarı alınan olmaktan çok, sebeplere sarılan insana O’nun tarafından verilen bir durumdur.

Kısaca uygunluk ve denk düşme, Allah katındaki doğruya, O’nun rızasına ve hakka denk düşmedir. Bu sebeple tevfîk’ın mutlak doğruya isabet ettirme, muvaffak olmanın da, her şeyi bilen Allah’ın bilgisinde en uygun ve en hayırlı olanı elde etme olduğu söylenebilir. Tabii ki, en uygun olan, Allah’ın rızasına, dolayısıyla da hakka/mutlak gerçekliğe uygun olandır.

Bu yüzden “tevfik Allahtan’dır”, denir. Çünkü mutlak doğruyu, yani şuna buna göre değil de her bakımdan isabetli ve yerinde olanı yalnız O bilir.

O halde muvaffak olma insanın elinde değil midir, insanın bunda hiç bir dahli, ya da rolü yok mudur? Elbette vardır. Vardır ki, bu kelime hep gayret ve çalışma ile beraber kullanılır, mesela “gayret bizden, tevfik Allah’tandır” denir.

Böyle düşünen insan hem kendini aşmış, hem de bu inancı sebebiyle Allah’ın yardımını hak etmiş olur ki, bu bile tek başına başarıyı artıran manevi bir saiktır.

Öyleyse bir insan muvaffak olmuşsa ancak Allah’ın desteği ve yardımıyla muvaffak olmuştur. Çünkü insanın her zaman en uygun ve en hayırlı olan sonucu bilmesi mümkün değildir.

Bundan elbette mutlak bir kadercilik anlamı çıkmaz. Çünkü muvaffak kılan Allah (cc) olmakla beraber, o bunu rast gele yapmamakta, sonucu kişinin niyetlerine ve amellerine bakarak vermektedir. Yani başarı her ne ise, rastgele bir olgu değildir. Kazananlar ya da kaybedenler tombaladan çekilmiyor. Einstein’in dediği gibi, Tanrı zar atmaz.

Bunun Müslümancasını söylersek, Allah Hakîm’dir, abes iş yapmaz, olup biten hiçbir şeyde tesadüf yoktur. Her olgunun, en yakınından en uzağına kadar, pek çok sebebi olabilir. Bazen bunların en yakın olanı, diğerlerini perdelediği için o en yakındaki sebep bu olgunun yegâne sebebi sanılır. Oysa arka planda daha ne sebepler vardır.

Kısaca, başarmada böyle bir manevi arka plan olmayabilir. Çünkü başarı görecelidir ve sekülerdir. Başarılmak istenen şeye ulaşılınca da iş biter, heyecan ve motivasyon sona erer. Tıpkı, okuyup da ne olacaksın, sonra ne olacaksın, diye sorulunca, “Hiiç!” demek zorunda kalan insanın durumu gibi, artık bir emeli kalmamış olabilir. Muvaffak olma ise manevi boyutu da olan bir durumdur.

Hedefi meşhur olmak olan birisi, bu yolda, meşru gayrimeşru har çareye başvurup gerçekten yaygın bir şöhrete ulaşabilir ve kendisini başarmış sayar. Oysa aslında bu durum belki de onu muvaffakiyetten uzaklaştıran bir durumdur.

‘Başarının manevi sebepleri’ adlı kitapçığımdan güncelleyerek alıntıladım.

#Başarı