Bu haftakiGerçek Hayatdergisinde,Şair Ali Ayçil’in,“Kirkor Değirmenciyan’ın hatıraları”başlıklı yazısını okumanızı isterdim, henüz geç kalmış sayılmazsınız,Gerçek Hayatbir hafta boyu bayilerde zaten, daha da olmadı derginin internet sayfası açık, istediğiniz zaman bakabilirsiniz.Ayçil,“Biliyorum, fazla araya girersem, Kirkor Değirmenciyan’ın seksen yaşına ramak kala Sivas’ta yerel bir gazetede yayınladığı hatıraların tadı kaçıverecek”nezaketini göstererek başlıyor yazısına ve sözü sözün sahibine
Bu haftaki
Gerçek Hayat
dergisinde,
Şair Ali Ayçil
’in,
“Kirkor Değirmenciyan’ın hatıraları”
başlıklı yazısını okumanızı isterdim, henüz geç kalmış sayılmazsınız,
Gerçek Hayat
bir hafta boyu bayilerde zaten, daha da olmadı derginin internet sayfası açık, istediğiniz zaman bakabilirsiniz.
Ayçil
,
“Biliyorum, fazla araya girersem, Kirkor Değirmenciyan’ın seksen yaşına ramak kala Sivas’ta yerel bir gazetede yayınladığı hatıraların tadı kaçıverecek”
nezaketini göstererek başlıyor yazısına ve sözü sözün sahibine bırakıyor.
İnsan okudukça üzülüyor, gerçekten üzülüyor, bu memleket sevdası, bu toprak aşkı, bu ana hasreti, insanın kalemini büküyor, gözünü yaşartıyor, insana insan olduğunu hatırlatıyor,
Kirkor Değirmenciyan
’ın mektupları o kadar duru, o kadar sade, o kadar bizden ki, okuyan herkes mutlaka kendine ait bir kelime, bir duygu, bir his yakalıyor.
Siyasi tartışmaların, çekişmelerin, savaşların, göçlerin dışında herkesin yaşama ihtimali olan bir insan öyküsü işte, bunu neye dayanarak söylüyorum biliyor musunuz,
Sivaslı değirmen tamircisinin oğlu Kirkor Değirmenciyan
’ın,
Fransa
’ya göç ettiği
70’li
yıllarda, babam da
Almanya
’ya çalışmaya gitmiş, herkesin bir yerlere gidip ekmeğini taştan çıkardığı devirler yani.
Son dönemde
Reşat Nuri
’nin,
“Anadolu Notlarını”
okurken,
Değirmenciyan
’ın da anlattığı
Sivas
’ı,
İç Anadolu
’yu,
Anadolu insanını
gözümde canlandırmıştım, bu hatıralar
Reşat Nuri
’nin üstüne çok iyi geldi, çok…
Ali Ayçil
’e dedim ki,
“Ya Ali abi, senin yazı Gerçek Hayat’ta yayınlandıktan sonra bu konuyu ben de yazayım, ama biraz daha bilgi sahibi olmam lazım, bu Ermeni dayı kimdir, nedir, kimden bilgi alabiliriz?”
,
Ayçil
, bir telefon numarası verdi,
“Osman Çelik, Sivas Postası’nın sahibi, onunla görüş, anlatacak sana”
dedi, aradım…
Osman Çelik
ile telefonda tanıştık, heyecanlı, samimi, memleket adamı, dürüst bir arkadaş, böyle bir izlenim edindim, gazetesinde yayınladığı
Değirmenciyan
hatıralarıyla ilgili güzel şeyler anlattı,
“Kirkor amca, bize eski Sivas’ı yaz, hepimizin öğreneceği çok şey var, komşularını, aileni, yaşadığın hayatı, hepsini yaz, bunlar bizim için çok kıymetli şeyler”
diyerek ikna etmiş
Ermeni hemşerisini
, ama öyle kolay olmamış tabi, tam dört yıl uğraşmış, sonunda
Kirkor Değirmenciyan
da,
“Ölmeden önce son bir vazife olarak esas memleketimi yazayım”
demiş ve yazmaya başlamış.
Yayınlanan mektupları okudum,
Osman Çelik
’i dinledim, daha şurada otuz yıl önce bizim köyde yaşayan, yün eğiren, çorap ören, turşu kuran, soğan tavalaması yapan, kızılcık şerbeti kaynatan güzel halaları, nineleri, komşuları hatırladım, gözüm yaşardı, boğazım düğümlendi, yutkundum, yutkundum…
Osman Çelik
’in,
“Hocam biz Osmanlıyız, biz Osmanlı değilsek bu topraklarda bizden geriye hiçbir şey kalmıyor, aslında Kirkor amca, Amerika’dan beri, bana bizi anlatıyor, vakti zamanında bu Kirkor amcanın ağabeyi derede yüzerken boğulmuş, ailesi acıların en büyüğünü yaşamış, anasının üstüne öyle bir hüzün çökmüş ki, ağlamaktan kuruyup gitmiş, Kirkor amcanın anası, Erzincanlı Manuşak kadın bir Cuma gecesi Müslüman komşularının evine gitmiş, oğlu için Yasin okumalarını, dua etmelerini istemiş, okumuşlar, dua etmişler, ağlamışlar, acıyı bölüşmüşler, Hocam biz Osmanlıyız bee, vallahi Osmanlıyız, biz insanız, biz kardeşiz, bu dünyaya bizden kalacak şey budur”
derken yaşadığı heyecanı duymanızı isterdim.
Hemen şurada, birkaç hafta önce,
Üsküdar
’dan tüm dünyaya seslenen, seslendiği o dünyanın en büyük fotoğraf sanatçısı olan
Ara Güler
’in,
“Kimden korkacaz, biz Osmanlıyız bee, dünyaya insanlık öğretmişiz, kimseden korkacak halimiz yok, büyük medeniyetiz biz…”
demesini hatırladım, acayip gururlandım.
Osman Çelik
, bir şey daha anlattı, dedi ki,
“Bir gün İngiltere’de, Kirkor Değirmenciyan, eski başbakan Margaret Thatcher’la sohbet ediyor, ona diyor ki, ‘Siz Sivas kadınlarına benziyorsunuz, Sivas kadınları gibi sert, kanaatkar, dirençli ve üretkensiniz, sizi Sivaslı kadınlara benzetiyorum’…Bunun üzerine Thatcher, ‘Biz İstanbul’u, Ankara’yı biliyoruz, Sivas da neresi?’ diyor... İşte o zaman Kirkor amca bir harita istiyor, haritada parmağını dolaştırıyor, dolaştırıyor, tam Sivas’ın üstüne getiriyor, ‘Ahan da Sivas, Sivas burasıdır işte’ diyor… Bu olay bile beni çok etkiledi be Hocam, çok…”
İşte böyle sevgili dostlar…
Bir
Anadolu insanı
olarak
Kirkor Değirmenciyan
’ın hikayesi ilginizi çekti mi, hayatınızda çok ama çok arkalarda kalmış, unutulup gitmiş bazı hatıralar canlandı mı, bilemiyorum tabi.
Aslına bakarsanız bu mevzuyu yazarken şu yaşadığımız hassas dönemin etkisiyle yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir miyiz, diye de düşündüm, geride acılarla dolu bir tarih var, çatışmalar var, göçler var, yetimlikler var, var da var…
Fakat
Kirkor Değirmenciyan
’ın anlattıkları, topraklarımızın mayası kadar saf, temiz, duru hatıralar, özellikle tehcir dönemlerinden sonra
Anadolu topraklarında
yaşamaya devam eden
Ermeni komşularımızla
olan münasebetlerimizi de ortaya koyması bakımından çok değerli, çok kıymetli tarihi notlar.
Bütün bunların üstüne,
Ali Ayçil
’in, büyük bir dikkatle mektupları okurken bu mektuplarda geçen
Erzincan yöresine
ait sözcükleri, kavramları tebessüm ederek izah etmesi, uçtuğu yuvaya geri dönen kartalın masumiyetiyle tanış sesler çıkarması kadar etkileyici bir şeydi.
Ne olur, nasıl olur, bilemiyorum, fakat bu adamın,
Kirkor Değirmenciyan
’ın, şu fani alemden göçmeden önce mutlaka
Sivas’ına kavuşması
,
sokaklarında yürümesi, komşularını araması, çeşmelerinden su içmesi, Manuşak anasının mezarına gidip dua etmesi lazım
, bütün bunları yapabilmesi için ekonomik desteğe ihtiyacı yok, zaten zengin bir adam, her şeyi var, başka bir kol, başka bir el uzatılması, başka bir ses verilmesi gerekiyor galiba.
Ben şahsen böyle işleri pek beceremem, birilerini harekete geçirecek etkim, yetkim, gücüm, kuvvetim yok, fakat şöyle düşünüyorum; acaba
Dışişleri Bakanlığı
,
Kültür Bakanlığı
, ya da
Cumhurbaşkanlığı kültür işleri danışmanları
,
Sivaslı hemşerimizin
bu mektuplarını okuyup, onu bu ülkenin yurttaşı olarak, yaşayan tarihi olarak memlekete davet ederler mi, bunu uygun görürler mi?...
Akıl vermek haddime değil ama etseler iyi olur, çünkü
Anadolu
,
biz Türklere
kalan
en büyük dünya mirasıdır,
“Ben Anadoluluyum”
diyen herkes de hemşerimizdir,
kardeşimizdir, komşumuzdur.
Son olarak,
Ali Ayçil
, bu olaydan kendisini haberdar eden gazeteci arkadaşı
Merve Akbaş
’a teşekkür etmiş yazısında, ben de kendisine ve işin
Sivas ayağını
oluşturan
Osman Çelik
’e teşekkürlerimi sunuyorum.
Kim bilir, belki bir gün,
Kirkor amca
,
Sivas’
ta bir çay ısmarlar hepimize… Güzel olmaz mı ama…
#Sivas
#Gerçek Hayat
#Kirkor Değirmenciyan