İslami camiada tiyatro yapan benim bildiğim üç grup var. Aslında dört kişiler. Osman Doğan ile eşi Ayşe Şahinboy Doğan, Nurdan Albamya İnce ve Seyfullah Şenel. Bu arkadaşları yıllardan beri takip ediyorum ve gördüğüm şudur; tiyatro yapabilmek için didiniyorlar. Varları da yokları da oyun sergilemek. Hem yazıyor hem oynuyorlar. Bunun yanında provalar, ekip kurma, sahneleme, salon bulma, kostüm, dekor, bilet satışı ve tanıtımlarla da uğraşıyorlar. Emeklerinin karşılığını almaları bir yana henüz dişe dokunur kazançları olmuyor. Dertleri ne peki? Önce kendilerinden kısaca bahsedeceğim.
Seyfullah Şenel’in yazma yeteneğini bilenler bilir. Genç yaşında bir sürü kitabı var. Üretmeden duramıyor. Bir de tiyatro ekibi kurdu. İsrail, Gazze’de soykırıma başlayınca boykot üzerine bir oyun yazdı. Kendisi de çıktı oynadı. Şehirleri, ilçeleri dolaşarak bulduğu sahnede perde açtı. Öğrendim ki 104 kez oynamışlar. Daha çok salon açılsa ikiye üçe katlardı. Yine de masraflarını karşılamakta zorlandı. Seyfullah bu arada “ek olarak” Üsküdar’da açtığı Vodvil Sahne ile gençlere alternatif tiyatro mekanı sağladı. Kahve-çay muhabbetinin yanına sanatı ekledi. Bu sezon da Selahaddin Eyyubi’nin Aksa’ya koyduğu minberin hikayesini sahneliyor. Marangozunun anlattığı ‘Minber’ kısa sürede 14 şehirde 36 kez oynanmış. Şubat ayında turne yapacaklar.
Osman Doğan’ı çok uzun yıllardır tanıyorum. Aynı çevrenin çocuklarıyız. Bugün bırakır, yarın cayar dedik ama o yolundan dönmedi. Olağanüstü mizah yeteneğiyle harmanladığı oyunculuğunu İslami hassasiyetlerle yapmasaydı başka bir Osman, sektörün ışık saçan oyuncularından olabilirdi. Şimdilerde dizilerden, filmlerden perde aralamaya vakit bulamazdı. Eşi Ayşe ise bir dergaha sığınan iki sarhoşun hikayesini kurgulamak ve çok ince çizgide üst seviye espriler yazmak yerine melankolik uyarlamalar yapabilirdi. “Azrail ile olan toplantımdan sonra bazı kararlarımı gözden geçirdim ve yeşil seccadelere geri döndüm” repliğini buraya yazayım da izlemeyenlere sufle olsun. Osman ile Ayşe’nin sahnelediği üç oyun var; Ziyafet Sofrası, En Büyük Haber ve Son Çıkış. Biri namazı, biri Kuran-ı Kerim’i diğer de imanı anlatıyor. Üçü de komedi. İzleyicisini güldürüyor. Bakın bu güldürme konusunda iddialıyım. Soranlara “tok karnına gitmeyin” diyorum. Bu arada Ziyafet Sofrası 11’inci sezonunda ve 580 kez oynandı. Bu büyük başarıdan yeterince söz edilmemesi ise bizim eksikliğimiz.
Nurdan Albamya’nın da iki oyununu izledim. Yazdığı ve yönettiği Bin Yıl, 28 Şubat sürecinin akıl almaz zulümlerini anlatıyor ve hapishanede geçiyor. Bir arkadaşım imam hatipteki öğrencilerini götürmüştü, “Yaşamadıkları 28 Şubat’ı izlediler. Çok etkilendiler. Geçmişi sorgulamaları değişti” demişti. Nurdan’ın (ben kendisine abla diyorum bu arada) bir de Kudüs Hakkında Konuşmalıyız oyunu var ki, daha önce bu köşede yazmıştım. Lakin duygusunu aktarmam zor. O nasıl oyunculuk, o nasıl anlatım? Sanki karşınızda Mescid-i Aksa var ve Filistinli Meryem’in evini satmamak için nasıl tek kişilik bir orduya dönüştüğünü izliyorsunuz. Şunu da ekleyeyim; Nurdan Albamya mektepli. Konservatuar tiyatro mezunu. İki sinema filminde oynadı.
Bu yazı onlara vefa borcum. Fakat yeterli değil. Kafamda bir platform kurmak ve bu sayede oyunlarını daha fazla seyirciye ulaştırma fikri vardı. Hatta oturduk konuştuk. Üstesinden gelemedim lakin buradan da ifade edeyim mutlaka olması gerekiyor.
Bakın dizi ve sinema sektörünün kimlerin tekelinde olduğunu ve yapımlardan rol kapmanın alengirli yollarını okuyoruz birkaç gündür. Şaşırdık mı? Hayır! Magazin haberleriyle tozpembeleştirilen ünlüler dünyasına yön veren katı politik iradeyi görmeye başladık çünkü. Öyle sanıyorum ki girift ilişkiler ağından çok sarsıcı itiraflar da saçılacak. Bu şu demek; kurdukları kültürel iktidar çatırdıyor. Oysa çok güçlüydüler. Sadece dizi, film ve platformlara değil rollere, cinsiyete, ünsiyete ve hatta kime oy verileceğine kadar karar vericiliğe soyunmuşlardı. Üstelik bunca yıldır siyasi iktidarın sağladığı imkanların gölgesinde sanat yaparken, aynı siyasi iktidara darbe yapmaya kalkışanların Taksim’de önüne düşme cüretini göstermişlerdi. Yıllardır siyasilere rol kesip duruyorlardı. Şimdi şartlar değişti. Çünkü zeminleri kayıyor. Kitleleri daralıyor. Çünkü aslında hitap etmedikleri kitle arayışa girdi ve alternatiflerini bulmaya başladı. Kainat boşluk kabul etmez. Sektörde açık yer kalmaz. Göreceksiniz Tabii platformu büyük bir kırılma olacak.
Geçen haftaki “Meksika Sınırı’ndan Gassal’e” yazıma gelen mesajları kendime ölçü yaptım. Fark ettim ki İslami camianın sanata olan ilgisi sadece dizilere ve filmlere değil. Genel olarak izleyicisi daha az ve seçkin olan tiyatroya da büyük ilgi var. Bizim tiyatro emekçilerinin performanslarını okudunuz. Onlar sabırla, dertle davayla oynadılar ve kendilerince bir ekosistem oluşturdular. Dizi ve sinema sektörünü besleyen ana damar tiyatrodur. Seyfullah, Osman, Ayşe ve Nurdan’ın yıllardır oyunlarını sahneleyecek salon bulamamalarına rağmen pes etmeyerek, bundan sonrasına büyük yatırımlar yaptılar. Tabii henüz bir şeyler olmuş değil. Şu zaman diliminde yolda olmaları ise büyük mesafe.
Bunları neden mi yazdım? İslami camia kültür ve sanat işlerinde kırılma yaşıyor. İçeriği para verme, yani bilet alıp izleme alışkanlığı kazanılıyor. Tam bu aşamada içimizden çıkan değerleri vitrine çıkarmak gerekiyor. Asıl önemlisi şu: Namaz kılan, Allah diyen, küfretmeyen, bel altı espri yapmayan tiyatrocular, oyuncular var. İşlerinde çok iyiler. Müsamere değil en kralından oyun sahneliyorlar. Bunun farkında olmalıyız.
Yazının başında “İslami camiada tiyatro yapan benim bildiğim üç grup var” demiştim, mutlaka ve haklı olarak “biz de varız” diyen tiyatrocular, gruplar olacaktır. Ben bu yazıda tanış olduğum arkadaşlar üzerinden meseleyi anlatmaya çalıştım. Kendilerini yok saydığımı ve görmezden geldiğimi asla düşünmesinler ne olur. Bu vesile ile tanış olmayı ayrıca isterim.
Dindar izleyicide asıl kırılmayı Bekir Develi’nin yaptığını ve mizah sektörüne büyük bir cismin yaklaştığını da yazacağım. On iki şehirde kapalı gişe sahnelediği ‘Fani But Funny’yi izledim ve Bekir Develi’yi konuk aldım. Bu meseleleri konuştuk. Hem yazacağım hem de yeniden başlayacak olan ‘Bir Başka Mesele’de izleyeceksiniz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.