İnsanlık, bir zamanlar Facebook’u deneyimlemenin o tarifsiz heyecanını yitireli yıllar oldu. Çünkü eski bir dostu, uzakta yaşayan okul arkadaşlarını bulmak üzere girilen Facebook, bir süre sonra aynı masadaki dostlardan bîhaber hale getirdi herkesi. Oysa, “Vay be! Yıllar olmuş görüşmeyeli. Facebook’ta gördüm, bizim kızlar çoluğa çocuğa karışmışlar” hayretleriyle kısa sürede dilden dile yayılmıştı. Bu yazıyı yazarken sorduğum hemen herkes Facebook’ta neden ve nasıl hesap açtığını ilk gün gibi hatırlıyordu.
İnsanlık, bir zamanlar Facebook’u deneyimlemenin o tarifsiz heyecanını yitireli yıllar oldu. Çünkü eski bir dostu, uzakta yaşayan okul arkadaşlarını bulmak üzere girilen Facebook, bir süre sonra aynı masadaki dostlardan bîhaber hale getirdi herkesi.
Oysa, “Vay be! Yıllar olmuş görüşmeyeli. Facebook’ta gördüm, bizim kızlar çoluğa çocuğa karışmışlar” hayretleriyle kısa sürede dilden dile yayılmıştı.
İnsanlık şimdilerde dünü olmayan ama bugün yaşamları ve hayatın olağan akışını değiştiren yeni bir ileri teknolojiyi deneyimliyor. Heyecan yine üst seviyede.
Şu flaş haberlerin dillendirilmediği ortam kalmamıştır herhalde: “Tarif ettim, istediğim resmi çizdi. Beş kelime verdim hikâye yazdı. Yaptığı şarkıyı dinledim, dilime yapıştı. Film çekiyormuş yahu. Diyet listesi bile hazırlıyor. Komşunun oğlu tüm ödevlerini ona yaptırıyormuş.”
Tabii ki ChatGPT ve türevleri yapay zekâ botlarından bahsediyorum. İlgi, internetin en büyük tekeli Google’ı bile panikletti. Aramaların seyri değişince, Google da hemen sohbet botu Gemini’yi devreye aldı.
Şu aşamada basit metinler yazan ve bu maharetiyle bile milyonlarca insanın akletme yetisini devre dışı bırakan ChatGPT’nin yakında entelektüel düşüncenin yerini alacağı bir öngörü olmaktan çıktı. OpenAI’nin Baş Teknoloji Sorumlusu Mira Murati geçtiğimiz aylarda 2025 sonunda gelmesi planlanan GPT-5’in doktora düzeyinde zeki olacağını söyledi. Bakın “iddia etti” demiyorum. O kadar zeki olmasa bile, kullanıcılar daha şimdiden böylesi bir üstünlüğü peşinen kabul edecek kadar teslim olmuş durumdalar.
Harari, Gazze soykırımı başlayınca Siyonizm düşüncesinin teorisyenlerinden olduğunu da ifşa etmek zorunda kalmıştı. Japon televizyonunda, İsrail’in Gazze’de nükleer silah kullanmak zorunda kalabileceğini söylerken çok sakindi mesela.
Önceki gün bir grupta, çok okuyan ve çok araştıran arkadaşlarımdan biri, Harari’nin 2018’de Türkiye’de yayın yapan Tarih dergisine verdiği röportajı paylaştı. Yahudi fütüristin bir öngörüsü beni dehşete düşürdü. Diyordu ki: “Hükümetler ve ordular daha zeki askerler istiyor, ancak daha şefkatli askerler onları pek ilgilendirmiyor. Bu nedenle merhameti yok etme pahasına bile zekâyı yükseltmeye yatırım yapıyorlar. Nihayet, bilgi işleme gibi bazı yeteneklerde bizi çok aşan süper-insanlara dönüşebiliriz ama daha az duyarlı ve daha az şefkatli insanlara da… Henüz sahip olduğumuzun farkında olamadan insan potansiyelimizin büyük bir kısmını kaybedebiliriz.”
Meselenin sosyal medya ekosistemiyle de direkt bağlantısı var. İsrail, Gazze halkını, insanî özellikleri minimize edilmiş askerlerinin eliyle anbean yok ederken, sosyal medyayı da sınır tanımayan caniliğinin propaganda aracı olarak kullanıyor. Yani dünyanın geri kalanı İsrail’in şiddet sosyolojisine teslim olmuş durumda. Harari’nin yıllar evvel kodladığı yeni insansı asker modelinin daha üst seviye acımasızlıklara evirilmesi de kaçınılmaz. Zaten o da bunun farkında olsa gerek, soykırımın altıncı ayında şu uyarıyı yapmıştı: “Gazze ile birlikte İsrail’in uluslararası itibarı da yerle bir oldu. Artık eski dostlarımızın birçoğu tarafından bile nefret edilir ve dışlanır hale geldik. Filistinlilere karşı davranışlarımızı değiştirmezsek, kibrimiz ve intikam hırsımız bizi tarihi bir felakete sürükleyecek.”
Harari’nin bundan sonraki uğraşı, oluşacak karşı acımasızlığı minimize etmek olacaktır belki de. En etkin yöntem ise “sindirmek” olarak görünüyor. Burada Harari’nin Japon televizyonunda yaptığı “İsrail nükleer silah kullanabilir” uyarısına bir kez daha dikkat çekiyorum.
Şu soruyla bitirelim: Sosyal medyadan arta kalan zamanlarda yapay zekâ araçlarını deneyimleyerek özgün ve özgür düşüncesini makinalara devreden kitleler zulümler karşısında harekete mi geçerler, yoksa kıllarını dahi kıpırdatamaz hale mi gelirler?