Hacca gideceğimi öğrenen birçok dostum ve büyüklerimiz en fazla da o anlarını anlattılar. “Kabe’yi ilk gördüğümde…” diye başlanılan ve yutkunulan o eşsiz sahneyi. Bin 400 yıldır hiç durmadan, duraksamadan akıp giden hayatların içinde, bir ömre bedel saniyelermiş. Kaç milyar Müslüman o aşılamaz duygu yu yaşadı bilinmez? Hac arkadaşlarım, “adet üzere” sordular: -Kabe’yi gördüğünde neler hissettin? -Tarif edemem. -Ne oldu? -Dilim tutuldu, gönlümün bağı çözüldü . Şunu anladım ki, anlatılması mümkün
Hac arkadaşlarım, “adet üzere” sordular:
-Kabe’yi gördüğünde neler hissettin?
-Tarif edemem.
-Ne oldu?
Sonra?
Sahi iki büklüm olmuş dedeler ve neneler bu gücü nereden alıyorlar?
Nasıl da çabucak bitti!
Tavaf namazlarımızı kılıp, zemzem sularımızı içeceğiz. Bir bardak, iki bardak… Daha önce içtiğim tüm zemzem sularından farklı bir lezzet var. Soruyorum çevremdekilere, aynı şeyleri düşünüyorlar.
Tam karşında Kabe.
Ziyaret umresini yarıladık. Say vakti, hazırlık yaparken gruptan uzaklaşmışım.
***
Mekke’de dördüncü günü geride bıraktım. Gündüzleri gazetecilik faaliyetlerimizi yapıyor geceleri de Kabe’ye gidiyoruz. İlk umreden sonra, ertesi gün nafile tavaf için geldiğimde, metaf alanına alınmadım. Bir süredir böyleymiş. İhramsız olanlar üst katlara yönlendiriliyor. Fakat Kabe’nin zemininde olmak gibisi yok. Bir de sabah namazı vaktine kadar kalınırsa hissiyat daha bir başka oluyor.
***
Allah gidemeyen, gitmek için can atan ve bir kez daha diyerek özlemle yanıp tutuşan herkese nasip etsin.