Peki bizler, "masum kullanıcılar olarak"
muharebe meydanının neresindeyiz?
Son 30 yılda her yanımızı ve her anımızı kuşatan internet teknolojisi bir yana, sadece
akıllı telefon kullanan herkes algoritmaların esareti altında yaşamak zorund
a çünkü. Net olarak ifade edeyim; teknoloji firmaları ile kaçınılmaz
içerisindeyiz. Algoritmaların tahakkümü altında yaşamayı kabul etmek ile etmemek arasındaki çizgi çok belirgin.
Ya cep telefonunu kullanmayacağız ya da bizden istenen yeterli veriyi kendilerine fazlasıyla sağlayacağız.
Bir “ya da” daha var: Tuşlu telefon! Aslında o da kurtuluş değil. Sadece belli oranda minimize ediyor. Beş gün denedim. Benim açımdan verimliydi. Lakin algoritmalar bu sefer de
SMS ile istikamet vermeye, içerik, gündem, tüketim dayatmaya devam ediyorlar.
Tabii tek taraflı mesajlara direnmesi daha kolay. Reddetmek zorunda kalmadan, bir yandan da
algoritmalara boyun eğmeden son teknolojilerden yararlanmak mümkün görünmüyor.
Çünkü günümüzün
“dijital kapitalizmi” paradan daha değerli olan şeylerimizi istiyor.
Ve bu da yetmiyor. Bizden aldıklarıyla yine bizden sınırsız faydalanmanın düzenini inşa ediyorlar. Chul-Han bu çıkar tezgahının peşin alıcısı ve anlık satıcıları için
“kendi kendini sömüren insan”
tanımlaması yapıyor. Ortada bir sömürü var ama sömürgecilikle suçlanabilecek birileri görünmüyor. Var ama yoklar! Sömürü düzeninin varlığını iddia edebiliriz. Fakat ispatı için
insanın kendi kendini sömürmekten vazgeçmesi gerekiyor.
Bu da günümüzde çok sürdürebilir değil.