Güneş battı, akşam ezanı okunuyor. Arafat’tan inme vakti. Yola koyulma hazırlığındayız. İntikal edecek ve Müzdelife’de vakfeye duracağız. Hacı olmanın heyecanına, inşa edici ibadeti eksiksiz yapma telâşı karışıyor. İhramlılar ordusu, zikir ve dualar eşliğinde 1392 yıldır adımlanan, her adımı Efendimiz tarafından uygulanarak öğretilen o kutlu yola koyuluyor. “Arafat’tan dalga dalga indiğinizde Meş‘ar-i Haram’da Allah’ı zikredin…” (Bakara, 198). Milyonlarca Müslüman, haccın bir rüknünden diğerine
Güneş battı, akşam ezanı okunuyor. Arafat’tan inme vakti.
Yola koyulma hazırlığındayız. İntikal edecek ve Müzdelife’de vakfeye duracağız. Hacı olmanın heyecanına, inşa edici ibadeti eksiksiz yapma telâşı karışıyor.
İhramlılar ordusu, zikir ve dualar eşliğinde 1392 yıldır adımlanan, her adımı Efendimiz tarafından uygulanarak öğretilen o kutlu yola koyuluyor.
“Arafat’tan dalga dalga indiğinizde Meş‘ar-i Haram’da Allah’ı zikredin…” (Bakara, 198).
Milyonlarca Müslüman, haccın bir rüknünden diğerine akıyor. Kimi yayan, kimi araçlarla. Bu yürüyüşün, böylesine hemhal olmanın eşi benzeri yok. Vücudun tüm azaları bir arada. Genç, yaşlı, hasta, düşkün, kadın, erkek, çocuk, en zengin, en yoksul, en bilgin, en cahil, en kimse kim… Herkes eşit. Herkes, Allah’ın adaletinin gölgesine sığınmış.
“Sonra insanların dalga dalga ilerlediği yerden siz de ilerleyin. Allah’tan bağışlanmanızı dileyin. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir”
(Bakara, 199).
Telbiyeler daha kalpten, daha içten ediliyor. Yeryüzünden gökyüzüne bir iman, inanç ve itaat gürlemesi yükseliyor. Yürekler titriyor.
“Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk. Lebbeyke, lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek.”
“Rabbim! Davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim! Senin davetine icabet boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin, mülk senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur.”
Cem olma yeri Müzdelife. Hz. Âdem Efendimiz ile Havva annemizin burada buluştuğu rivayet ediliyor. İnsanlığın başlangıç yerindeyiz, en başa dönüyoruz. Şimdi bağışlanmayı murat etme zamanı.
Geldik. Akşam ve yatsı namazlarını cem-i tehir ederek kılıyor, ardından vakfeye duruyoruz. Allah’a yaklaşma yerindeyiz.
Milyonlarca Müslüman Arafat’ta ilahi huzurda bağışlanmayı diliyor.
“Bu rahmet diyarı şahit olsun ahdimize! Yer-gök sözümüze şahit olsun, sözümüzü yerine getirmeyi nasip eyle Allah’ım. Bizi sözünde sebat edenlerden eyle Allah’ım. Tut elimizden, bizi bırakma, bizi nefsimizle baş başa bırakma Ya Rabbi! Ahdimize sadık kalarak rızana uygun bir ömür sürmeyi bizlere nasip eyle Allah’ım” (Prof. Ali Erbaş, Vakfe duası).
Müzdelife’de affa mazhar olmanın ümidindeyiz. Müjdeyi Resûl-i Ekrem Efendimiz vermiş. Arafat’ta ümmetinin affı için yaptığı duayı Müzdelife’de tekrar etmiş ve ardından gülümseyince, sebebini soran ashabına; ‘Duasının Allah tarafından kabul edildiğini ve ümmetinin bağışlandığını öğrenen şeytanın nasıl perişan olduğunu gördüğü için gülümsediğini’ muştulamış. Bu müjdeleri hatırlamak yorgun bedenimizdeki ruhumuzu kanatlandırıyor.
Şimdi sırada şeytan taşlamak üzere gece karanlığında sel gibi Mina’ya akmak var. Yolculuğun en zor ve büyük kısmı tamamlanmak üzere. Telbiyeler, tekbirler, dualar tek ses. Yaşlı insanların telaşı, şevki, hevesi hepimizi güçlendiriyor sanki. Bu mahşer yürüşünde bu kez evlatlar anne babalarının ellerinden tutuyor. Kimi tekerlekli sandalyeye koyduğu ana babasını yükleniyor, kimi hiç tanımadığı teyzelerin amcaların koluna giriyor. Şeytanı taşlamak için herkes çok hevesli. Ama hangi şeytan…
Şimdilik burada noktayı koyup, şeytan taşlama ibadetiyle ilgili kısmı bir sonraki yazıya bırakıyorum.