Bu sene o sene olsun!

04:0016/07/2024, Salı
G: 16/07/2024, Salı
Ersin Çelik

Üzerinden 8 yıl geçti. Birkaç saat içinde ihaneti de gördük, destansı kahramanlığı da. Dün yine 15 Temmuz’u ve o kara geceyi konuştuk. “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” denildi adına. Darbecilere karşı sergilenen büyük cesaret anlatıldı ekranlarda. Ortaya konulan cesaret ve atlatılan badire konuşarak tüketilecek, sıradanlaştırılacak, normalleşecek bir yaşanmışlık değil. 15 Temmuz Şehitler Makamı’ndaki TRT Haber yayınında o geceyi konuşurken, “Bu ruha ne kıyafet biçebiliriz ne de bir mekân.

Üzerinden 8 yıl geçti. Birkaç saat içinde ihaneti de gördük, destansı kahramanlığı da. Dün yine 15 Temmuz’u ve o kara geceyi konuştuk. “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” denildi adına.

Darbecilere karşı sergilenen büyük cesaret anlatıldı ekranlarda. Ortaya konulan cesaret ve atlatılan badire konuşarak tüketilecek, sıradanlaştırılacak, normalleşecek bir yaşanmışlık değil. 15 Temmuz Şehitler Makamı’ndaki TRT Haber yayınında o geceyi konuşurken, “Bu ruha ne kıyafet biçebiliriz ne de bir mekân. Türk bayrağı ve Anadolu topraklarından sirayet eden bir fıtrat ortaya konuldu” şeklinde tarif edebildim. Dahası ne olabilir ki? Yüz yıl önce de böyle değil miydi? Çanakkale’de, Maraş’ta, Antep’te, Urfa’daki o büyük kahramanlıklara şimdi kim burun kıvırabilir, hafife alabilir ki? Nasıl değersizleştirebilir ki? O gün ülkemizi işgale gelen milletler bile bugün saygı duyuyorlar. 15 Temmuz gecesi de bir vatan savunmasıydı. Çağın nesli, müdafaa etme sırasının kendilerine geldiğini görünce düşmanın karşısına dikildi. İngiliz, Fransız, İtalyan derken, bir asır sonraki düşman içimizden çıksa da adı üstünde; vatanımıza göz dikmiş işgalcilerdi.

Fakat aradan geçen 8 yılda, onca bilgi ve belgenin ortaya çıkmasına, itirafların yapılmasına ve de hainlikler tüm çıplaklığıyla ortada olmasına rağmen
toplumun bir kesimi 15 Temmuz’un konuşulmasından rahatsızlık duyuyor.
Sosyal medyaya yansıyan o burun kıvırma hali ve ayrıştırma söyleminin şişirilmiş bir algı olduğu gerçek. Ancak belli bir kesimden sirayet eden anlayış da söz konusu.
Önceki yazıda AREDA’nın 15 Temmuz araştırmasından iki veri paylaşmıştım. Bugün de “15 Temmuz’un Demokrasi ve Milli Birlik Günü ilan edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verilen yanıta dikkat çekmek istiyorum. Bardağın boş tarafından bakmış olacağım belki ama
ankete katılanların yüzde 27,6’sı “Gereksiz bir karar” görüşündeymiş. Yani her dört kişiden biri 15 Temmuz’un konuşulmasını, gündem olmasını istemiyor.
Tam olarak neyden rahatsızlar acaba?
Ankette böyle bir detay yok. Ancak şunu merak etmiyor değilim: Darbenin püskürtülmüş olmasından mı hoşnut değiller, yoksa abartıldığını mı düşünüyorlar? Ya da iyi niyetle düşünelim; o kara geceyi unutmak mı istiyorlar?
Şu da var,
15 Temmuz’un bir darbe girişimi olarak anılması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletin desteğiyle büyük bir direniş ortaya koymasından FETÖ dışında rahatsızlık duyanların “dertleri” ne olabilir?
Bu ülkede kim yaparsa yapsın darbe heveslisi, postal yalayıcısı, gücünü cuntadan alan bir kesim olduğunu biliyoruz.
Bağdat Caddesi’nden geçen tankları avuçları patlarcasına alkışlayan ve ıslıklarla kutlama yapanlar mesela..
.
Bir ev değil, bir pencere değil, bir caddeye taşan sevinç gösterilerinden bahsediyoruz.

Burada ‘Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin düşüncesinin’ kendisini ifşa ettiği acı bir gerçek.

Tıpkı 27 Mayıs sabahı gibi. Merhum Teoman Duralı, 27 Mayıs sabahı Ankara’da oturdukları sokakta gördüğü manzarayı hatıratında şöyle aktarır: “Sokağa çıkma yasağı henüz ilan edilmemişti. Ortalık karmakarışıktı. Bol kese hamur yemiş koca göbekli mahalle karıları önlerini, arkalarını sallaya sallaya sokakta bir aşağı, bir yukarı koşuşturup duruyor, köşe başlarını tutmuş gencecik harp okulu öğrencilerini öpüyor; kimisi ellerindeki sürahilerden bardak bardak su sunuyor, bağıra çağıra Demokrat Partililerin evlerini gösterip doğru yanlış ihbarda bulunuyordu.”

Peki ya sonrası?

Bu alkışçı düşünce tam 20 yıl boyunca 27 Mayıs darbesini de “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutladı. Başbakan Adnan Menderes ile bakanları Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edilmesini de tabii. Ta ki bir başka askeri darbeye, yani 12 Eylül’e kadar.

15 Temmuz darbecilerin başarısızlığa uğratılmasının yanı sıra hem Türk demokrasisini sokulduğu çıkmazdan çıkardı, hem de kendilerini demokrat gören cuntacıların girdiği kısır döngüyü de sonra erdirdi.

Aradan geçen 8 yılda kendini belli eden memnuniyetsizlik de sanırım bundan.
İhtiyaç halinde bir darbe yapma ve yönetimi ele geçirme ihtimalleri birilerinin ellerinden alındı.

Ancak bir büyük sorun var ki devam ediyor. 15 Temmuz’u; darbe girişimi, dakikalar içinde direnişe geçen halkın demokrasiye verdiği güç ve hainlerin yargılanması üzerinden konuşuyoruz ancak ülkemiz hâlâ bir darbe anayasası ile yönetiliyor. Üzerinden artık 40 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen 12 Eylül Anayasası yamalı bohça gibi de olsa yürürlükte. 14 Mayıs 2023’te işbaşına gelen Meclis’in, içinde bulunduğumuz dönemde, yeni ve sivil bir anayasayı yürürlüğe koyması artık elzem. Hâlâ demokrasi dışı beklenti içerisinde olanlar varsa ve bu zihniyeti düşünmekten men etmek için yeni anayasa şart.

Diliyor ve istiyoruz ki; bu sene o sene olsun.

#15 Temmuz
#Darbe girişimi
#toplum
#Ersin Çelik