Bir halifemiz olsa sonuç farklı mı olurdu?

04:0017/10/2024, Perşembe
G: 17/10/2024, Perşembe
Ersin Çelik

Önceki sene Endülüs’e giderken biraz okuma yapmış ve aslında herkesin bildiği iki tarihe takılmıştım. Birincisi, Endülüs’ten kalan son İslam devleti Gırnata Sultanlığı’nın 1492’de işgal edilmesiydi. İkinci tarih ise 1453’tü. Müslümanların Avrupa’da sekiz asır süren hükmü sona erdiğinde, Anadolu’dak i Müslümanlar yeni bir çağın kapısını çoktan aralamıştı. Yani Endülüs’ün düşmesiyle İstanbul’un Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinin arasında 49 yıl vardı. İstanbul fethedilmiş, Bizans İmparatorluğu

Önceki sene Endülüs’e giderken biraz okuma yapmış ve aslında herkesin bildiği iki tarihe takılmıştım. Birincisi, Endülüs’ten kalan son İslam devleti Gırnata Sultanlığı’nın 1492’de işgal edilmesiydi.

İkinci tarih ise 1453’tü.
Müslümanların Avrupa’da sekiz asır süren hükmü sona erdiğinde, Anadolu’dak
i Müslümanlar yeni bir çağın kapısını çoktan aralamıştı. Yani Endülüs’ün düşmesiyle İstanbul’un Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinin arasında 49 yıl vardı. İstanbul fethedilmiş, Bizans İmparatorluğu çökertilmiş ve Osmanlı ordusu dönemin Padişahı İkinci Beyazıt’ın komutasında Macaristan sınırlarını yeniden zorlamaya koyulmuştu.
O yıllarda hilâfetin hamisi Memluk Devleti ise Osmanlı’ya saldırıyordu.
Gazze soykırımı sürecinde bir kez daha gördük ki, İsrail, İslam devletlerinin ve halklarının birlik olamamasından aldığı cesaretle modern çağın en vahşi katliamlarına imza atmaya devam ediyor. Yine bu bir yılda çok duymuş ve söylemişizdir: “
Müslümanların bir önderi olsa böyle olmazdık
.”

Öyle mi gerçekten?

İsrail’i durdurmanın ve zulümlerin önüne geçilememesinin önündeki tek engel
Müslümanları bir arada tutacak, ayrı gayrıya düşürmeyecek bir halifenin olmaması mı?
Geçtiğimiz günlerde Gazze soykırımının bir yılının muhasebesini yaptığımız yayında Mehmet Görmez Hoca bu soruya tarihten, can alıcı bir örnekle yanıt verdi. Özetle dedi ki;
“Halifemiz varken de bütün bunlar bizim başımıza geldi.
Kudüs’e Haçlılar girdiğinde 3 halifemiz vardı.
Bağdat’ta bir halifemiz, Mısır’da bir halifemiz, Endülüs’te bir halifemiz vardı. Halifeler üzerinden bölünmüştük yani. Bu bir ümmet meselesidir. Gerçek ümmet olup olmama meselesidir. Vahdetin olmayışını, yönetici eksikliğine bağlamak sünnetullaha da aykırıdır, gerçekçi de değildir.”
Gazze soykırımı bir yılı geride bıraktı, İsrail vahşetini Lübnan’a taşıdı. Bir yandan İran’la çatışıyor, diğer yandan da Şam’a saldırılar düzenliyor. Yemen’i de katarsak
Müslüman halkların çoğunlukta olduğu beş ülke Siyonist vahşetle karşı karşıya
. Diğer yandan 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı soykırım sürecinde bir kez (Mayıs 2024) toplandı ve sadece kınama mesajı yayınladı.
Tüm bu aktarımları yapma sebebime gelecek olursam. Önceki gün Ankara’da AK Parti’nin ev sahipliğinde “
Filistin’in Geleceği
” başlıklı konferanslar düzenlendi. Konuşmaları dikkatle takip ettim. Notlar aldım.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Ürdünlü Mevkidaşı Ayman el Safadi’nin ikili oturumunda önemli tespitler yapıldı. Paneli yöneten eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın başlangıçta yaptığı sunumunda İsrail’in “arz-ı mevud” çılgınlığını ortaya koyan haritayı göstermesi sınırlarımıza yaklaşan tehlikeyi bir kez daha işaret etti.

Programa katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan yine önemli bir konuşma yaptı ve
“Hiç endişeniz olmasın bir gün gelecek, bu gözyaşı, bu acı son bulacak. Gazzeli anneler çocuklarının kefenini değil, inşallah çeyizini hazırlayacak”
dedi. Erdoğan’ın bu sözleri ayakta alkışlandı. Ağlayanlar oldu. Çünkü
bir gelecek vadediyordu. Güven veriyordu
. Peki ama neye dayanarak?
Bir yıldır hemen her gün her an Gazze’yi konuşan-yazan, Filistin İnisiyatifi çatısı altında sayısız eyleme katılan biri olarak ve de soykırıma dair söylenmedik hiçbir şeyin kalmadığını bilerek o salondaydım. İster istemez herkesin aklında şu soru da var: “
Soykırım devam ederken ve İsrail’i durduracak bir irade ortaya konulamamışken Filistin’in geleceğini konuşmak ne işe yarar, nasıl bir sonuç verir?

Bu içinden çıkılamaz sorunun yanıtını, oturumları takip eden misafirlerde buldum aslında. Özellikle Türkiye dışından gelen, Müslüman olsun olmasın tüm davetliler, konuşmacıları ciddiyetle dinliyordu. Filistin’in geleceğinin konuşulduğu salonda, 38’i büyükelçi 91 ülkeden diplomatik temsilci de vardı.

Gelelim bulduğum yanıta… Siyaset Bilimi Profesörü Kudret Bülbül akşamüzeri, bulunduğumuz WhatsApp grubuna İsveç›ten katılan bir katılımcının şu yorumunu paylaştı:
“Bu tür konferanslar bizim için bir umut kapısı, bir çıkış yolu, adeta bir tür terapi oluyor. Çünkü Türkiye dışında Avrupa’nın hiçbir ülkesinde Filistin meselesini böylesine konuşabildiğimiz bir ortam yok.”

Şimdi sizlerle bir veri daha paylaşayım. Konferanslarda tüm müzakereciler İngilizce konuştular. Tüm program internet sitesi üzerinden Türkçe ve Arapça da olmak üzere üç dilde canlı yayınlandı. Gün boyunca elde edilen analitik verilerine göre en yoğun ve uzun süreli izlenme İran, Lübnan ve Filistin topraklarından yapılmış. Bu çok önemli bir trafik çıktısı.

Bu yazının hülasası da şudur; “Filistin’in Geleceği” konferanslarına katılanların dikkati, İsveç’ten gelen izleyicinin Türkiye’ye yüklediği misyon ve yayınların takip edilme haritası Müslümanların doğru bir zeminde buluşması, ortak akılla zihniyet inşa etmesi ve artık stratejik hamleler yapılması gerektiğinin sancılarını gösteriyor. Filistin’in geleceğini belirlemek için İsrail karşıtı “sağlam” bir zemine, tarafları çekip çevirecek ev sahibine ve akıl odasına ihtiyaç var. Türkiye işte bunu yapıyor.

Soykırımı durduracak, İsrail’i yenecek kesin ve hızlı bir sonuç hepimizin beklentisi, duası. Fakat
“Başımızda bir halife/önder olsa böyle olmazdı”
çaresizliğine bürünmek, İsrail karşısında hem bireysel hem de Müslüman halklar olarak bir sonuca varılamayacağını peşinen kabul etmek olacaktır.
#orta doğu
#politika
#filistin
#islam
#Ersin Çelik