İnsanlığımızın gözetlendiği kule: Gazze

00:0024/07/2014, Perşembe
G: 12/09/2019, Perşembe
Erol Göka

İnsanlık lafzının iki manası var. İlki, "tüm insanlar" demek oluyor, "yaşadığımız modern zamanlarda insanlığın hali pür melali" dediğimizde bu manayı kast ediyoruz. Yaratılması sırasında meleklerin bile Allah"ın halifesi olduğunu kabul edip secde ettikleri varlığın temel olumlu potansiyelleri, insanlık lafzının ikinci manası. "Bunları yapanlar insan olamaz" derken bu ikinci manadan hareket ediyoruz.En güzel şekilde yaratılmışız. İçimizde "insanlık" dediğimiz bir öze sahibiz. Ama diğer yandan melekler

İnsanlık lafzının iki manası var. İlki, "tüm insanlar" demek oluyor, "yaşadığımız modern zamanlarda insanlığın hali pür melali" dediğimizde bu manayı kast ediyoruz. Yaratılması sırasında meleklerin bile Allah"ın halifesi olduğunu kabul edip secde ettikleri varlığın temel olumlu potansiyelleri, insanlık lafzının ikinci manası. "Bunları yapanlar insan olamaz" derken bu ikinci manadan hareket ediyoruz.

En güzel şekilde yaratılmışız. İçimizde "insanlık" dediğimiz bir öze sahibiz. Ama diğer yandan melekler secde için duraksamakta haksız değiller, yeryüzünde kan dökücü, fesat çıkarıcı olan da biziz. Yücelmemiz de aşağılara yuvarlanmamız da mümkün, bize bağlı.

Her birimizin içinde "vicdan" denilen bir liman var. İçimizdeki bu limana her biri "ahlak"la ilgili unsurlar taşıyan sandallar, gemiler, yatlar demirliyor. Ahlaki tavırların temelini "insanlık" oluşturuyor. İnsanlık göstermemiz için Müslüman olmamız gerekmiyor. İçimize bakmamız, insan olduğumuzu hatırlamamız yeterli. İyi bir Müslüman olmamız içinse insanlıktan pekiyi almamız şart.

İçimizdeki doğal limanın, vicdanımızın dayanıklılığı karşılaştığımız olaylarla, kendimize ve başkalarına karşı eylemlerimizle sınanıp duruyor. Bazı olaylar var ki, insanlığımızı gözetleme kulesi gibi de işlev görüyorlar. Bu tür olaylarla aynı anda hepimiz birden sınanıyoruz. Tüm insanlığın insanlığı sınanıyor. Mesela şimdilerde Gazze, insanlığımızın gözetlendiği bir kule. Güya nefsi müdafaa adı altında masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar katlediliyor. Bir savaş değil bir vahşet, bir soykırım, bir savaş suçu söz konusu. Vicdanı olan herkesin bu apaçık gerçek üzerine, hiç değilse, "insanlık ölmedi!" diye haykırarak cevap vermesi gerekiyor. Nitekim öyle oluyor. İnancı, ideolojisi, yaşama tarzı ne olursa olsun dünyanın her yerinden insanlar, Gazze vahşetini tel"in ediyor, yüreklerinin mazlumlarla birlikte yandığını göstermeye çalışıyor. Dünya sisteminin efendileri ve onların dümen suyunda yaşayan vicdanları kirli, insanlıktan nasipsiz bir azınlık ise zalimi alkışlıyor ya da yapılan zulmü görmezden geliyorlar.

Niye insanlığı gözetleme kulesinden apaçık görünen gerçekleri, bazıları görmüyor? Nasıl bir insan, mesela Kerry, mesela Merkel, "İsrail haklı, Hamas"ın kuşatması altında" diyebilir? Bizi, Müslümanları dinlemeyi sevmiyorlar ama onlara yol gösterebilecek bir Batılı düşünür tanıyorum: İmmanuel Kant.

Her insanın, her topluluğun mutluluğa, faydaya ulaşmak için çabaladığı, canlıların kendi rahatlıklarını amaçladıkları doğru. Lakin Kant, mutluluk ve faydayı esas alan anlayışın, akıllı bir varlık olan insan için eksiklik ve haksızlık olduğu kanaatinde. Mutluluk ve fayda için de akıl gerekir ama bu, dürtüleri ve arzuları yöneten araçsal akıldır. Bir de irademizi, ihtiyarımızı yöneten ahlaki akıl var.

Ahlaki aklımızı, içimizden gelen "yapmalısın" buyruğu ile hissederiz. Ama içimizde hissettiğimiz her "yapmalısın" talebi ahlaktan kaynaklanmıyor. Dürtü ve arzular da doyurulmak, insan da bu yolla mutlu olmak ister. Onlar da içimizden bizi zorlayıp duruyorlar. Evrensel ahlaki buyruk ile bireysel faydacı talep birbirinden çok farklı. Mesela "tutumlu ol!" "eğer paranı iyi kullanırsan, hastalıkta ve yaşlılıkta işe yarar" demektir, şahsi faydayla ilgilidir dolayısıyla ahlaki bir buyruk değildir. Oysa mesela "yalan söylememelisin!" ifadesi, örtük dahi olsa bir fayda içermediğinden ahlaki bir buyruktur. Ahlaki buyruk, kendimiz için istediklerimizi başkaları için de istememizi, faydayı ve mutluluğu erdemden ayırmamamızı emreder.

Evreni fizik yasaların yönettiği gibi davranışlarımızı da ahlak yasası yönetir. Ahlak yasası şöyle der: "Öyle davran ki, bu davranışında insanlığı hem kendinde hem de diğer insanların her birinde her zaman bir amaç olarak göresin; asla bir araç olarak kullanmayasın." Ahlak yasasının fizik yasalarından tek farkı, insan tarafından ihlal edilebilmesidir. Dürtü ve taleplerimiz bizi zorladığında, ahlaki sorumluluğun tunçtan sesiyle ürpeririz. Bu sese kulak verip vermemiz bize bağlıdır. Özgürüz.

Ahlak yasasının insanlık onurunu her şeyin üzerinde tuttuğunu tahmin etmek zor değildir. Her insan, davranışlarıyla değil ama irade-ihtiyar sahibi, özgür bir varlık olmasıyla onurludur ve bu yüzden en halis duygu olan saygıyı hak eder.

İsrail, kendisi için istediklerini Filistinliler için istemeyerek ve dahi, çıkarları için masum çocukların, kadınların katline göz yumarak ahlak yasasını ihlal ediyor, insanlık onurunu aynı anda iki kez çiğniyor. Kendisiyle birlikte destekçilerini de ahlaksızlık batağına çekiyor. Dünyanın efendileri, ahlaksız!