İnsan seçim yapan varlıktır

04:007/06/2015, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Erol Göka

Bir ailenin, bir toplumun, bir dilin, bir geleneğin, bir tarihin içine doğuyoruz. Biyolojik ve psikolojik kapasitelerimiz ebeveynimizden tevarüs eden bir genetik denetim altında. “Kader” sözünü, gündelik hayatta hepimizin söyleyip durması, başımıza gelenlere kolayca rıza göstermemiz boşuna değil. Ne hangi kavimden, kimlerin çocuğu olarak dünyaya geleceğimizi, ne ana dilimizi, ne boyumuzu posumuzu, kaş ve göz rengimizi, ne yetişme şartlarımızı belirleyebiliyoruz. Benliğimizi, kişiliğimizi ailemizin

Bir ailenin, bir toplumun, bir dilin, bir geleneğin, bir tarihin içine doğuyoruz. Biyolojik ve psikolojik kapasitelerimiz ebeveynimizden tevarüs eden bir genetik denetim altında. “Kader” sözünü, gündelik hayatta hepimizin söyleyip durması, başımıza gelenlere kolayca rıza göstermemiz boşuna değil. Ne hangi kavimden, kimlerin çocuğu olarak dünyaya geleceğimizi, ne ana dilimizi, ne boyumuzu posumuzu, kaş ve göz rengimizi, ne yetişme şartlarımızı belirleyebiliyoruz. Benliğimizi, kişiliğimizi ailemizin bize sormadan uyguladığı çocuk yetiştirme pratikleri inşa ediyor. Ailemizin istediği gibi yoğurduğu hamuruz adeta. Keşke tamamen dürtülerinin emrindeki kuşlar kadar özgür olabilseydik ama değiliz. İnsan olmaya mecburuz. Elimizden “insan olmaktan başka” gelen bir şey yok.

Bu büyük ölçüde önceden belirlenmiş şartlarda, elimizde kalan çok ama çok az imkân ve potansiyellerle hayat yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. Kişisel ve toplumsal düzenimizi, bize verili potansiyelleri ve karşılaştığımız imkân ve fırsatları cüzi irademizle harekete geçirerek belli ölçüde değiştirmeye yetkiliyiz. Hepsi bu. Verili potansiyellerimiz ve imkânlarla hayatta var kalmaya çalışıyor, bir yandan kişiliğimizi olgunlaştırmak bir yandan da daha insana yakışır bir toplumsal düzen için uğraş veriyoruz.

Nedir verili potansiyellerimiz ve elimizdeki imkânlar? Maddi varlığımız, zekâmız, fiziksel gücümüz, bizim için fedakârlık yapacak akrabalarımız, eşimiz dostumuz... Şüphesiz kişiliğimizi olgunlaştırmada ve toplumsal düzen inşasında bu türden potansiyel ve imkânlarımızın bir payı var ama bu pay sanıldığı gibi pek fazla değil. Maddi varlığın, zekânın, fiziksel gücün ve güçlü aile ve toplumsal bağların sayesinde ne kişisel olgunlaşmamızda ne de insani bir toplum inşasında hatırı sayılı adımlar atmamız mümkün.

Bizi, daha da olgunlaştırıp insan kılacak, dünyayı daha adil ve yaşanabilir hale getirmeye katkıda bulunacak özelliklerimiz daha ziyade manevi imkânlarımız içinde saklı. Manevi imkân dediğim, insanlığın bilim, sanat, felsefe, siyaset ve inanç (ki büyük harfli “Din” içine tüm hepsini dâhil edebiliriz) alanındaki bilgi ve tecrübe birikimini, elimizden geldiğince imbikten geçirip kişisel yaşamımıza, ömür yürüyüşümüze rehber edinebilmek...“İnsanlığın bilgi ve tecrübe birikimi” sözünü nasıl anladığımız çok önemli. Kastımız, kütüphaneler dolusu kitabi bilgiyi ezberimizde tutmak değil. Hayatın kendisi, insan ilişkileri başlı başına öğrenme için imkânlar sunan bir kitap zaten. “Feraset”, “basiret” kelimeleriyle tam da bunu anlatmak istiyoruz, “arif olan anlar” sözündeki derin mana da burada yatıyor. Varoluşçuların “insan seçim yapan varlıktır” şeklindeki mottosunu da ben esasen bu manevi çerçevede kavrıyorum.

“İnsan seçim yapan varlıktır” sözü, tabii ki sabah kaçta kalkacağımızdan kahvaltıda çay mı süt mü içeceğimize, işimize yürüyerek mi yoksa vasıtayla mı gideceğimize, kiminle evleneceğimizden hangi partiyle oy vereceğimize kadar tüm faaliyet alanlarımızı kapsıyor. İnsan faaliyetleri, en nihayetinde kendi iradesinin hüküm ve sorumluğunda... Sonucuna katlanmak şartıyla, insan herhangi bir işi öyle de yapabilir böyle de. Bunları bile bile, insanın seçim yapan varlık olmasını manevi bir çerçevede anlıyorum.

Dünyaya hakikatte ancak manevi bir müdahalemiz söz konusu olabilir. Alışkanlık icabı “manevi” sözünü yalnızca olumlu yanlarıyla görüyoruz. Nükleer bir silah imal etmiş mühendis, son model arabasıyla yolları cayırdatırken tüm gözlerin kendisine döndüğü delikanlı, çevresindeki insanlara hayatı zindan eden zalim, hepsi de eylemleriyle dünyaya müdahildirler ama kendi maneviyatlarının, tıynetlerinin öngördüğü biçimde... Dünyaya insana yakışır ve bu manada hakiki manevi müdahaleyi ise, benlik bilincimizi (kim olduğumuz, nereden gelip nereye gittiğimiz sorularına cevap arayışımızı) arttıran, daha iyi, adil bir toplumsal düzen için alan açan eylemlerle yaparız.

İnsanın böylesine önceden belirlenmiş koşullarını hesaba kattığımızda, birçok tercihimizin tam da bize bağlı olarak gerçekleşmediğini kavramamız zor olmaz. Kâh dürtülerimiz, kâh öğrenmelerimiz neticesi otomatik hale getirdiğimiz davranışlarımız, kâh günlük maişet derdiyle ne yapmamızın en çıkarımıza olacağı haller devreye girer. Bir eylemimizin hakikaten bize bağlı olarak gerçekleşebilmesi için manevi alanda cereyan etmesi, benlik bilincimize ve daha iyi ve adil bir toplumsal düzen ihtiyacına karşılık vermesi (veya vermemesi) gerekir.

Seçimlerimiz sırasında güvendiğimiz, etkisi altında olduğumuz birini örnek alsak diye soracak olursanız... Zihnindeki sorgulamayı zaten bu soruya kadar getirebilmiş olanların, hür irade gösterme konusunda hiç de fena bir noktada olmadıklarını söylemek mümkün. Ama aynı sözü, böyle bir sorgulamayı hiç yapmaksızın, çevresindekileri taklit etmeyi otomatik hale getirenler için söyleyemeyeceğim.

7 Haziran seçimlerinin ülkemize, dünyaya, insanlığa hayırlar getirmesini dilerim.

twitter.com/erolgoka
#Feraset
#seçimler
#7 haziran