Erdoğan"ı neden sevmiyorlar?

00:0016/02/2014, Pazar
G: 12/09/2019, Perşembe
Erol Göka

Toplumun en az yarısı Recep Tayyip Erdoğan"ın şahsına yönelik olarak olumlu bir duygusal yatırıma sahip. Bu kesim, Erdoğan"ı sevmekle kalmayıp geleceğe ilişkin arzu ve ideallerini de onun varlığından ayırmıyor. Bizimle birlikte birçok kimse, Erdoğan"ın neden hep kazandığı üzerine kafa yordu; bu teveccühün arkasındaki sosyopsikolojik motivasyonları ortaya çıkarmaya gayret etti. Bu konuda ciddi bir külliyat birikti. Ama madalyonun bakmamız gereken bir de diğer yanı var.Erdoğan"a yönelik olarak seçmenlerin

Toplumun en az yarısı Recep Tayyip Erdoğan"ın şahsına yönelik olarak olumlu bir duygusal yatırıma sahip. Bu kesim, Erdoğan"ı sevmekle kalmayıp geleceğe ilişkin arzu ve ideallerini de onun varlığından ayırmıyor. Bizimle birlikte birçok kimse, Erdoğan"ın neden hep kazandığı üzerine kafa yordu; bu teveccühün arkasındaki sosyopsikolojik motivasyonları ortaya çıkarmaya gayret etti. Bu konuda ciddi bir külliyat birikti. Ama madalyonun bakmamız gereken bir de diğer yanı var.

Erdoğan"a yönelik olarak seçmenlerin oluşturduğu nüfustaki duygu akışlarının bir çizelgesini çıkartsak ve yoğunluklara göre renklendirsek, şu manzarayla karşılaşırız. Söyledik: Yarıyı aşan bir kesimde, dereceleri birbirinden pek de keskin hatlarla ayrılmayacak biçimde yoğun olumlu bir hissiyat var. Ona karşı karışık hisler besleyen gri hattakilerin oranı, %20 civarında. Geriye kalan yaklaşık %30"ların da şiddeti giderek artan derecelerde olumsuz duygular taşıdıklarını fark etmemek imkânsız. Nasıl olumlu duygu akışını ortaya çıkaran birçok psikolojik etmen var ve üzerlerinde çokça duruluyorsa olumsuz duygular da aynı biçimde analiz edilmeyi hak ediyorlar.

Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki olumsuz duygu akışının toplumsal psikolojik nedenleri, "siyasi", "tarihi" ve "sınıfsal" olmak üzere üç başlığa bölünerek analiz edilebilir. Elbette bu başlıklara ayırma işlemi yalnızca analiz kolaylığı ve anlaşılırlığı için, yoksa gerçek hayatta bu etmenler birbirlerinden asla ayrılamayacak kadar sıkı bir biçimde iç içe ve yapışıklar. Sırasıyla görelim:

Bazılarında Erdoğan"a karşı olumsuz duygu akışının en belirgin nedeni "siyasi"dir. Bunların içinde "ulusalcı" cenahta yer alan çok az bir kısmı, Erdoğan"la ilgili oldukça uç siyasi değerlendirmeler yaparlar ve nefret düzeyindeki hissiyatlarını bu değerlendirmeler üzerine bina ederler. Ama siyasi nedenlerle Erdoğan"ı sevmeyenlerin kahir ekseriyeti, %20"lik gri hatta yer alırlar. Bu guruptakiler, Erdoğan"ın şahsıyla ilgili hiçbir olumsuz niyet beslemediklerini, hatta kararlı liderlik tarzını çok beğendiklerini, keşke kendi partilerinin başında böyle birisi olsaydı dediklerini dile getirirler. Enteresan biçimde hem ülkücü hem Kürt milliyetçilerinden mürekkeptirler. Rahmetli Menderes ve Özal"a oy vermiş ailelerden gelirler ve olumsuz hissiyatlarının olumluya dönmesi an meselesidir.

Erdoğan"a karşı olumsuz duygu beslemenin "tarihi" nedenleri deyince, sakın aklınıza tarihte ortaya çıkan durumlar gelmesin. Bu tanımla daha ziyade insanların yaptıkları değerlendirmeleri kast ediyoruz. Hani kendilerine ilerici, Erdoğan"a gerici; kendilerine Atatürkçü-cumhuriyetçi, Erdoğan"a hanedancı-Osmanlıcı, kendilerine laik, Erdoğan"a dinci diyenler var ya, işte onların kin ve nefrete varan olumsuz duygularını anlatmak için bu kategoriye "tarihi" demeyi yeğliyoruz. Neresinden bakarsak bakalım onların bu ayrımları, en nihayetinde yaşama tarzına denk geliyor. Bu topraklardaki yeni tip yaşama tarzının kökenleri, Batı"nın modern meydan okumasıyla karşılaştığımız ve ona yeterli cevap üretemediğimiz yıllara kadar uzanıyor. Tarihi nedenlerle Erdoğan"a karşı olumsuz hissiyatla dolmuş olanlar, içten içe Müslümanları, Doğuyu ve geleneksel dünyayı haksız ve yıkılması gereken bir kültürel mirasın temsilcileri olarak görüyorlar. Çıktıkları yumurtayı beğenmedikleri için Erdoğan"dan da hazzetmiyorlar.

Erdoğan"ı sevmemenin, ona karşı önüne geçilemez bir kin ve nefret hissetmenin üçüncü ve asıl nedeni, bana oldukça "sınıfsal" görünüyor. "Sınıfsal"lıkla yalnızca gerçek sosyo-ekonomik konumları değil, geleceğin hangi sınıfın yanında görüldüğü telakkilerini de kast ediyorum. Sol partilerin en çok oy aldıkları semtler, bakanı hemen sınıfsallık gerçeğiyle yüzleştiriyor. Kimseyi üzmek istemem ama batı-dışı dünya "solcu"larının kafalarındaki yoksulluğu ortadan kaldırmakla basbayağı yoksullardan nefret etmek arasındaki ayrım çizgisi çok ince. Yoksulluk ve yoksullar, çoğumuzun hayatında çok olumsuz çağrışımlarla yer alıyor; psikolojik bakımdan kurtulmaya çalışılan kötü geçmişi, hayat mücadelesinde uğranılan hezimetleri temsil ediyor. Bu yetmiyormuş gibi yoksullar kara, kuru, çelimsiz, bakımsız ve en kötüsü eğitimsiz, kaba saba (!) oluyorlar. "Eğitim şart!" mottosunun bu kadar çok dillere pelesenk olmasında, gerçekler kadar yoksullara karşı bu olumsuz hissiyatın da payı büyük. Yol yordam bilmeyen, üsluba yeterince riayet etmeyen (!) yoksulların içinde bir de şartların olanca berbatlığına rağmen başarılı olanları var ki, sınıfsal nefret onlara karşı tavan yapıyor. "Sonradan görme!" sözüne yüklenen olumsuzluğu bir düşünsenize…

Erdoğan, yoksulluktan gelme; şimdi yoksulların destek ve dualarıyla yoksulluğu gerçekten yenebilecek Yeni Türkiye"nin hesaplarını yapıyor. Umudunu eski Türkiye"ye bağlamış, aldığı eğitimle birlikte resmi ideolojiyi de sindirmiş olanlar, tüm hesapları alt-üst edip iktidarı "sonradan gören" Erdoğan"a düşman kesiliyorlar. Solculuklarına rağmen egemenlerle kol kola girmeleri sırf bu yüzden…