Bizim İsmail Kılıçarslan'ın dindar kızların İslamcı erkeklere göre daha neşeli ve cevval olduklarına dair gözlemini konuşuyor, bu oldukça çetrefil konuyu izaha çalışıyordum. İlk olarak modernliğin genel işleyişinin burada da cari olduğunu, kamusal ve siyasal alana katılan kadınların duygu devrimcilikleriyle yeni ilişki biçimlerini belirlediklerini, konuya bu çerçeveden yaklaşmak gerektiğini söyledim. Daha sonra da Bernad Lewis'in kaba modernist bakışını odağa alarak, modernliğin ille de tek bir biçimi olmadığını, Müslüman dünyanın kendine özgü bir yoldan ilerlediğini, batılıların da Müslüman modernleşmesinden öğrenerek “kazanım”lar elde edebileceklerini belirttim. Tabii ki tüm bunlar, dindar kızların niye daha neşeli ve cevval olduklarını açıklamaya yetmiyordu.
Mütedeyyin kızların neşe ve cevvaliyetlerini açıklayabilmek için, bunların haricinde, bir de zihinlerinde ve dolayısıyla davranışlarında dinamizme yol açan varoluşsal konumlarına bakmak gerekli. Bu varoluşsal konum, hem müdafaayı hem meydan okuyucu vasıfları aynı anda ihtiva ediyor ve onları atılgan hale getiriyor. Önce müdafaa hattı…
Müslüman kadının akidevi duruşu, modern toplumun batılı tarzını tartışmasız doğru olarak kabul edenler tarafından yaylım ateşine tutuluyor. Örtünmelerinden tutun da, inançlarında kadın haklarının çiğnendiğine kadar birçok hususta haksız saldırılara maruz kalıyorlar. Neymiş erkek kadın üzerinde hâkimmiş, iki kadın şahitlikte tek bir erkeğe denk tutuluyormuş, miras meselesinde kadına haksızlık ediliyormuş, çok kadınla evliliğe cevaz veriliyormuş… Modern dünyada başörtünüzle birlikte, kendi davranışlarınızı rasyonel biçimde açıklamakla yükümlü bir birey olarak kamusal alana çıktığınızda, üzerinize gelen bu saldırıyı bir biçimde karşılamak, kimi zaman açık kimi zaman içinizde sürdürdüğünüz bu tartışmalara bir cevap üretmek zorundasınız.
Bununla kalsa iyi, modern zamanlarda yaşayan Müslüman kadın, kendi varoluşuyla aynı hizada bulunanlara karşı da müdafaa yapmak zorunda. Zira Nusret Cezmi'nin “Sebilüreşad” dergisinde, yüz yıl önce “Kadın bir valide olmaya gayret etmelidir” başlıklı yazısındaki şu sözler, çok değişik biçimlerde ve tonlarda mütemadiyen karşısına çıkıp duruyor: “Ey İslâm kadınları, muhterem hemşirelerim fıtratın kanunlarına isyan etmekten vazgeçiniz. Tabii kanuna tuğyan edenlerin cezası pek elimdir. Sizi zelil ve hakir etmek isteyen Avrupa'nın mütefessih içtimaiyyesine ilan-ı husumet ediniz. Serbestinizi arzu edenler sizi en müthiş esarete soktular. Hayatınızı zehr ettiler. ”Modern zamanlarda yaşayan Müslüman kadın, bu çağrıya tam olarak katılmaz ama bu sözleri sarf edenlerle diğer birçok alanda tam bir fikir birliği içinde olduğundan onlara ağzını açıp tek kelime de edemez. Modern zamanlarda yaşayan Müslüman kadın, kamusal alanda kendini gösterdiği andan itibaren yüz yıldır mahallesinden yükselen bu nevi görüşlere karşı da bir cevap ortaya koymak, cevvaliyet göstermek durumundadır.
Modern zamanlarda yaşayan Müslüman kadının varoluşsal konumu, sadece haddı müdafaayı ihtiva etmiyor, aynı ölçüde, belki de bundan daha çok meydan okuyucu bir niteliğe de sahip. Her ne kadar onlara saldıranlar bunu hiç fark etmeseler, mazoşizmle itham etseler de mütedeyyin kızlar, dinlerinin kendilerini gerçekleştirmek için dev bir imkân alanı açtığına inanıyorlar. Dinleriyle bırakın barışık olmayı, çok övünüyorlar. Bu sayede başka bir inancın ve yaşantının sağlayamayacağı kadar değerli olduklarını düşünüyor, yeryüzünde Yaratıcı'nın halifesi, hür bir varlık olarak potansiyellerini tüm boyutları ile gerçekleştirme imkânı bulduklarına inanıyorlar. İslam inancında kadınların savaşlara katıldıklarına, görüşlerini bildirdiklerine, toplumsal hayatta var olduklarına ve kendilerini kabul ettirdiklerine dair Asrısaadet'ten birçok örnekler veriyor, bu mirası sürdürmek istiyorlar. “Yaz günü, bu kavurucu sıcakta örtünerek kendilerine yazık ediyorlar” diye bakanlara, onları ikinci eşliğe ve hukuki eşitsizliklere rıza gösteren mazoşistler olarak görenlere karşı, Müslüman olmaktan duydukları övüncü iletmek, somut biçimde ortaya sermek istiyorlar.
Bir yandan kamusal ve siyasal alanda kendilerini gösteriyor ama bunu inançlarından da taviz vermeden yapıyorlar. ”Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker” çerçevesinde ve “helal” dairesinde hareket etmeye çalışıyorlar. Tek eşli modern yaşama sahip çıkıyor ama annelik ve aile değerlerini de kıskançlıkla savunuyorlar.
Modernliğin geleneksel insan ve hayat algımızı, yaşam tarzımızı büyük ölçüde değiştirdiği gerçek ama madalyonun bir de diğer yanı var. Müslümanların kadın-erkek ilişkilerinde, aile ve toplumsal dayanışma değerlerinde modernliğin yol açtığı sıkıntılara bir çare bulabilmeleri, alternatif olabilmeleri ihtimali de yanı başımızda. Bu ihtimal, özellikle Müslüman kadınların çabası sayesinde neşvünema bulabilecek. Mütedeyyin kızlar, modern zamanlarda Müslüman kadın olmanın kendilerine yüklediği sorumluluğun ve çok çalışmaları gerektiğinin farkındalar, o yüzden neşeli ve cevvaller…