Russell'ın sözünün ilk planda doğru bir izlenim vermesinin nedeni, cahil, cehalet ve cahiliye ile ilgili olumsuz belleğimiz. Arap toplumunun İslam öncesi dönemine cahiliye deniyor. Kur'an'da ve Hadislerde, İslam öncesi Arap toplumunun bilgisizlik hali cahiliye olarak anlatılıyor. Kur'an ve Hz. Muhammed (sav) ise bilgiyi ve aydınlanmayı temsil ediyor. Buraya kadar tamam ama bilginin niteliği sorununu çözüme kavuşturmadan, “hangi bilgi, nasıl bilme?” diye sormadan bu kutlu yaklaşımı anlayabilmemiz hala mümkün görünmüyor.
İslam'ın simgelediği bilgi ve aydınlanma, ansiklopedik bilgiden ziyade ahlaki olgunluk ve inceliğe karşılık geliyor. Kur'an'da “cahiliye” teriminin geçtiği ayetlerde bu husus çok barizdir. Bakalım: “Onlar, Allah hakkında cahiliye zihniyetini yansıtan, gerçeğe aykırı bir düşünce taşıyorlar” (Al-i İmran/154). “Yoksa onlar, cahillik dönemindeki yasaları mı arıyorlar?” (Maide/50). “O zaman, inkâr edenler, kalplerine öfkeli soy koruyuculuğunu, o cahiliye taassubunu yerleştirdiler” (Fetih/26). “Eski cahiliyenin süs ve edası ile süslenip kendinizi teşhir etmeyin” (Ahzab/ 33)... Veda Hutbesi'ndeki “Biliniz ki cahiliye işlerinden olan her şeyi ayaklarımın altına almış bulunuyorum” sözü ise, bu anlamı perçinler. Yani İslam'da cahiliyenin karşısına yerleştirilen bilgi ve bilme ile kast edilen, esasen, yüzeysel ansiklopedik bilgi değil, felsefede pratik bilgelik, basiret (phronesis; prudentia) olarak kavramlaştırılan düşünme ve eylemlerimizdir. Bu nedenle ahlak ve siyaset, pratik felsefe içinde mütalaa edilir. Bu açıklamadan sonra, cahillik ve cehaletin ne olduğuyla devam edelim.
Furkan Suresi, 63. ayeti, cahiller karşısında nasıl davranmamız gerektiğini söylüyor: “Rahman'ın kulları, yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. Cahiller kendilerine laf attıklarında ise 'Selam!' deyip geçerler.” İmam Gazali'nin “Cahillerle tartışmaya girmeyin, zira ben hiç yenemedim!” diye bilinen ünlü sözü, bize bir kez daha bu ayeti hatırlatır, cahillerle karşılaştığımızda ne yapmamız gerektiğini zihnimize kazır. Sorgulamayı sürdürelim…
Âlimler, cehaletin üç türü olduğunu söylüyorlar: 'Cehl-i basit' hali, bilmemek ama buna rağmen bilmediğinin de farkında olmaktır. 'Cehl-i mu'kab' halinde ise kişi bilmez ama bilmediğinin farkında da değildir. 'Cehl-i mürekkep' ise; bilmediği halde, kendini biliyor zannetme veya yanlış malumatını doğru kabul etme halidir. Yani, kendi yanlış bildiği şeyi en gerçek ve en uygun bilgi olarak satmaya kalkmaktır.
Cehaletin bu üç halinden sonra gerek ayette, gerek İmam Gazali'nin sözünde bahse konu olan cahilin “cehl-i mürekkep” halinin temsilcileri olduğu anlaşılır. Zira kişinin bilmediğini bildiği, “cehl-i basit” hali, bırakın uzak durulup yadırganacak bir durum olmayı, insanda bulunması gereken, tercih edilesi bir bilinç halidir. İnsanın ama her insanın bilgisi sınırlıdır. Hepimizin her şeyi bilmesine imkân bulunmaz. Neyi, ne kadar öğrenmemizin lazım geldiğini bilmemiz, bilgi deryasına doğru yelken açmamız için, neyi, ne kadar bildiğimizi, ihtiyacımızın ne olduğunu bilmemiz icap eder. “İlim, kendin bilmektir” diyen Koca Yunus'un sözünün manasındaki derin sırlardan birisi de belki bu, “cehl-i basit” hali, cehaletinin farkında bilgiye susamış olduğunu fark etmiş olmaktır. Bilmediğini bilmek, bırakın cahilliği, erdemdir.
Böyle mevzularda konuştukça konuşası geliyor insanın. Lakin yerimiz kalmadı. Ama dert etmeyelim. Kendini pek akıllı (IQ'lu mu demeliydim?) zanneden, eğitimini, kitaplarını gösterip kabara kabara “orta zekalılar cenneti”nde yaşadığımızı söyleyenler, halka ve söz alabildiği demokrasiye düşman olanlar oldukça, basireti ve erdemleri anlatmak için daha çok söz alacağız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.