Aileye muhtaç çocuklarımız

00:0027/04/2014, Pazar
G: 12/09/2019, Perşembe
Erol Göka

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, müthiş bir performans gösteriyor. Göreve gelen her bakanımız, selefinin bıraktığı yerden daha bir azimle işine sarılıyor. Belki bu bakanlık performanslarının etkileri, icracı bakanlıklarda olduğu gibi hemen bir anda görülmüyor ama sessiz ve derinden giden çabalar sayesinde toplumumuzun geleceği kuruluyor, kurtarılıyor. Aile içi şiddet, çocuk gelinler, töre cinayeti denilen vahşet, cinsel suçlar, boşanmalar, alkol ve madde bağımlılığı hepsi onların omuzlarında.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, müthiş bir performans gösteriyor. Göreve gelen her bakanımız, selefinin bıraktığı yerden daha bir azimle işine sarılıyor. Belki bu bakanlık performanslarının etkileri, icracı bakanlıklarda olduğu gibi hemen bir anda görülmüyor ama sessiz ve derinden giden çabalar sayesinde toplumumuzun geleceği kuruluyor, kurtarılıyor. Aile içi şiddet, çocuk gelinler, töre cinayeti denilen vahşet, cinsel suçlar, boşanmalar, alkol ve madde bağımlılığı hepsi onların omuzlarında. Engellilerimiz, ortada kalan çocuklarımız, yaşlılarımız, yardıma ihtiyaç duyan vatandaşlarımız; her biri adeta onların birer aile ferdi…

Kendi yaralarını sarma becerisini haiz bir toplum olup olmadığımızı yetimlere, öksüzlere, çaresiz, darda kalmış, yoksul, mağdur ve madun ailelerin çocuklarına sahip çıkma biçimimizden anlayabiliriz. Çok şükür toplum olarak bu konuda fena bir sicile sahip değiliz. Geçmişte ve Cumhuriyet tarihimiz boyunca elimizden geleni yapmaya çalıştığımızı söyleyebiliriz.

Elbette ihtiyaç sahibi çocuklara hizmet sunmak için bir kurumsal yapı gerekli. Ama yalnızca kurum bakımıyla yetinmenin birçok derde, "yuva hastalığı" denilen berbat bir psikolojik rahatsızlığa yol açtığını epey zamandır biliyoruz. Tüm dünya gibi biz de sorunu topluma dayalı olarak çözmek için çareler arıyoruz. Artık hizmetler, sorunları toplum içinde, aile ve benzeri yapılarda çözme ve gönüllülük esasına dayalı olarak verilmeye çalışılıyor. Koruyucu aile hizmetleri de bunlardan birisi.

"Çeşitli nedenlerle öz ailelerinin yanında bakımları bir süre için sağlanamayan çocukların kendi aile ortamlarında eğitim, bakım ve yetiştirilme sorumluluğunu kısa veya uzun süreli olarak, ücretli veya gönüllü statüde devlet denetiminde paylaşan, hissettikleri toplumsal sorumluluğu gösterebilen uygun aile ya da kişilere" koruyucu aile deniyor. Ayrıntısını http://www.koruyucuaile.gov.tr/tr sitesinden öğrenebileceğiniz koruyucu aile hizmetleri giderek yayılıyor ve birçok çocuğumuz bu sayede kişilik gelişimlerini örselenmeden sürdürebiliyor. İhtiyacı olan her çocuğumuz bu imkândan henüz yararlanamıyor. Özellikle engelli ama koruyucu aileye muhtaç çocuklarımıza uygun aile bulmakta sorunlar yaşanıyor.

21 Nisan nüshalı Posta Gazetesi"nde 2 yaşında yuvaya bırakılan, zekâ geriliğinden mustarip olduğu için koruyucu aile bulunamayan Azra kızımıza sahip çıkan, Konyalı Harun ve Esma Kurtlu çiftinin haberi, hepimizi duygulandırdı. Harun ve Esma kardeşlerimiz sayesinde, aynaya baktık, insaniyet imtihanındaki halimizi gördük. 17 yıldır çocuk sahibi olamayan Kurtlu çifti, şimdi Azra"nın haricinde iki çocuğun daha koruyucu ailesi. "Daha 3 tane çocuğa da bakabiliriz ama 3 ten fazla çocuk verilmiyormuş" diye serzenişte bulunuyorlar.

Topluma dayalı, gönüllülük esaslı hizmetlerin en büyük düşmanı mevzuat hazretleri… Çocuklarımızı koruyalım, çocuklarımızı emanet edeceğimiz aileleri özenle seçelim, hazırlayalım, denetleyelim amenna ama gönüllülerin şevkini asla kırmayalım. Gerek insaniyetleriyle bizleri hayran bırakan Harun ve Esma kardeşlerimizin gerek diğer gönüllülerin sorunlarını çözmek için çareler düşünelim. Mevzuattaki katılıkları uzmanlardan ve yetkinliğine güvendiğimiz halktan kişilerden oluşan kurullarla aşmamız, pekâlâ mümkün.

Aslında koruyucu aile mevzuatımız neredeyse fevkalade ama "evlat edinme" mevzuatımız pek öyle değil. Bakın size korunmaya muhtaç çocukların evlat edindirilmesine ilişkin 1983 tarihli ve halen yürürlükteki yönergenin evlat edinecek aile seçimiyle ilgili maddesinden örnekler vereyim. Yönergeye göre seçilecek ailenin, "…kılık kıyafet, yaşam tarzıyla çağdaş görünüm ile Atatürk İlke ve İnkılâplarını yaşamında uygulayabilecek düşünce yapısına sahip olması" gerekiyor. Yine yönergeye göre "Evlat edinilecek çocuk ile evlat edinecek kişi arasında en fazla 40 yaş farkının olması" şart. "Evlat edinecek aile ise, çocuk ile aile arasındaki yaş farkı, yaşı küçük olan eş esas alınarak belirlenir. Sağlık ve benzeri nedenlerden dolayı birden çok aileye teklif edildiği halde kabul edilmeyen çocuklar için bu yaş farkı dikkate alınmaz." deniyor.

Aile seçiminde gösterilen titizliğe, özene ancak şapka çıkarırız ama demokratik bir ülkede, ortalama ömrün giderek uzadığı şartlarda bu yönergenin acilen değişmesi lazım. Sözünü ettiğim son kararı verecek kurullar, özellikle "evlat edinme" işlemleri için oldukça işlevsel olabilir. Sıcak bir yuvaya ihtiyacı olan evlatlarımız, evlat edinmek için her türlü fedakârlığa hazır insanlarımız varken, ailelerin seçiminde ve denetiminde titizliği elden bırakmadan sorun çözücü olmak durumundayız.

Not: Evlat edinme meselesi çok çetrefil. Evlat edinmek isteyenlerin dini ve psikoloji otoritelerine danışmaları elzem görünüyor. Şimdilik, Aile Bakanlığı"nın DİB ile işbirliğinin zorunluluğuna işaret etmekle, biyolojik ebeveynliğin önemini ve çocuk tarafından bilinmesi gerektiğini belirten dinimizdeki yaklaşımın psikolojiyle uyumlu olduğunu söylemekle yetiniyorum.