Adil hâkimlik, iyi hekimlik biterse, biteriz!

00:0013/03/2014, Perşembe
G: 12/09/2019, Perşembe
Erol Göka

Hâkimlik ve hekimlik meslekleri, hem işbirliğine mecburlar hem de akıl yürütme, karar alma süreçleri açısından birbirlerine çok benziyorlar. Yüce Allah"ın isimlerinden birisi olan "hakîm", her şeyi inceliğiyle bilen, bu bilgisine göre emir ve yasakları vazeden, buyrukları ve bütün işleri yerli yerinde olan; kelâmı ve bütün işleri hikmetli, hikmet sahibi manasına geliyor. Türkçede ayrı mesleki unvanlar olarak kullanılan hâkimlik de hekimlik de Kur"an-ı Kerim"de sıkça geçen "hikmet" sözünden kaynaklanıyor.

Hâkimlik ve hekimlik meslekleri, hem işbirliğine mecburlar hem de akıl yürütme, karar alma süreçleri açısından birbirlerine çok benziyorlar. Yüce Allah"ın isimlerinden birisi olan "hakîm", her şeyi inceliğiyle bilen, bu bilgisine göre emir ve yasakları vazeden, buyrukları ve bütün işleri yerli yerinde olan; kelâmı ve bütün işleri hikmetli, hikmet sahibi manasına geliyor. Türkçede ayrı mesleki unvanlar olarak kullanılan hâkimlik de hekimlik de Kur"an-ı Kerim"de sıkça geçen "hikmet" sözünden kaynaklanıyor. Türkler, Kur"an"da kendisine hikmet verildiği belirtilen Hz. Lokman"ı da (31/12) hekim olarak anıyorlar; oysa diğer Müslüman kültürlerde böyle bir algı söz konusu değil. Türkçenin bu kendine has manevrası üzerine birçok söz söylenebilir ama biz şimdilik "Allah hâkime de hekime de muhtaç etmesin ama onlarsız da bırakmasın" sözünü hatırlatmakla ve bu söz üzerine düşünmeye davet etmekle yetinelim. Bu söz, halkımızın bu iki mesleğin varoluşsal yakınlığını, çoktan keşfetmiş olduğunu gösteriyor. Hâkimler de hekimler de insanın varoluşu tehlikeye düştüğünde devreye girmesi talep edilen ve o andan itibaren artık sözün onlara bırakılması gerektiği kabul edilen meslek erbapları. Hâkimlik de hekimlik de "meslek" tanımına sığdırılamayacak meslekler...

Hâkimlik üzerine yazmak nereden aklıma geldi; belli. 17 Aralık süreciyle birlikte, "yargıç diktatörlüğü" (juristokrasi) ve ülkemizdeki yargının (şüphesiz çok az bir bölümünün) tarafsız olup olmadığı tartışmaları yeniden gündemde. Yargı bağımsızlığının mutlaka gerekli olduğunun tartışılacak bir yanı da, tartışanı da yok. Henüz aramızdan hâkimlerin tarafsız olması gerektiği ilkesine karşı duran bir aklı evvel de çıkmadı ama kabul etmeliyiz ki, yargı tarafsızlığı konusunda dertlerimiz var.

Yargının tarafsızlığını temin etme konusunda yaşanan müşküller, muhtemelen segmenter bir toplum olmamızla, "bizimkiler"i, bizden yana olanları kayırmamızı buyuran toplumsal psikolojimizin neticesi olarak meslek etiğinin gereklerini hayata geçiremememizle ilgili. Eğer tarafsız yargının önündeki bu sosyopsikolojik engelleri kaldıramazsak daha çok sıkıntılar yaşayacağız. Sosyopsikolojik maniler, meslek erbabının omuzlarındaki yükü daha da artırıyor. Hukukçularımızın çoğunluğunun mesleklerinin gereğini yapacak zihni ve ahlaki donanıma sahip olduklarını biliyoruz. Onlar, en büyük güvencemiz. Bize düşen, adil hukukçularımızı desteklemek ve demokrasimizin daha da güçlenip gelişmesi, hukuk devleti ilkelerinden asla geri adım atmayacak bir siyasi işleyiş için mücadele etmek...

Hekimlikten bahsetme nedenim ise hâkimlik ile kökensel akrabalığını vurgulamak değil. Yarın, 14 Mart Tıp Bayramı. Çok şükür, hekimlerimizle ilgili tarafsızlık derdimiz yok. Hekimlerimizi siyasi görüşlerine, inanç biçimlerine, bizden yana olup olmamasına göre tercih etmiyoruz. Hepimiz hekimlerimizin mesleklerini tarafsız bir biçimde icra ettiklerine kaniyiz. Hekimleri beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz, paragözlükle itham ettiğimiz çok oluyor. Şu son zamanlarda sağlık ortamlarında, sistemden ve birçok nedenden kaynaklanan sorunları onlara yükleyip hekimleri günah keçisi haline getirmeye, arada bir hırsımızı alamayıp onlara şiddet uygulamaya da başladık. Ama eğri oturup doğru konuşalım, hekimlerimizin tarafsızlıklarından eminiz, mesleki kalitelerinin dünya ortalamasının üzerinde olduğunu biliyoruz.

Yarın, 14 Mart Tıp Bayramı. Sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde yapılanları çoğumuz olumlu buluyor, alkışlıyoruz ama hekimlerimizin dertleri çok. Bunların en başında da mesleki saygınlıklarının azalması geliyor. Önceleri, insanlar için yapabilecekleri son derece sınırlı olduğu halde hekimlerin toplum içinde çok yüksek saygınlıkları vardı. Bugün hekimlerin bilgi birikimi ve imkânları, dolayısıyla da hastalar için yapabilecekleri binlerce kat artmış olduğu halde saygınlıklarının eriyerek neredeyse yok olmaya başladığını görüyoruz. Hekimlik, eski saygı duyulan, kutsal niteliğini artık toplumun gözünde korumuyor. Yetmezmiş gibi hekimlere inanılmaz derecede öfkeli, başlarına ne gelse "Hak ediyorlar" diyen insanlar var. Çok düşündürücü!

Önceden kutsaldı hekimlik. İnsanlar geleneksel değerlerle mesleklere bakıyorlardı. Kimseye boyun eğilmemesi gerektiği İslami düsturunu yineleyen kitaplar, "lakin tabibe ve muallime temellük etmek, aşırı tevazu göstermek lazımdır" diye yazıyorlardı. Yırtıcı liberalleşmeyle birlikte insanın kendisi, kendi mesleği, "Onun benden ne farkı var?" anlayışı, ön plana çıktı. Bu yeni durum, hekimliğin ürettiği hizmet sektörünün dertleriyle birleşince, şimdiki kargaşa ortamı meydana geldi.

Aralarında her meslek gibi çürük yumurtalar bulunan hekimler, onların yaptıkları gerekçe gösterilerek maruz kaldıkları, saygınlık yitiminden çok mutazarrırlar, kendilerini çok sahipsiz hissediyorlar. Paragözlük eleştirisini çok incitici buluyorlar. Hekimlerin %90"ı, hâkimler kadar maaşa ve özlük haklarına sahip olmaya çoktan razı. Hekimler, bu milletin imtihanları birincilikle geçen, çok çalışkan, her zaman insanımıza hizmete, vatan müdafaasına koşan evlatları. Keşke bayramlarını kutlayanlar kadar dertlerine kulak verenleri olsaydı...