Medya, tabiatı icabı has bilime değil de “pop-bilim”e ilgi duyuyor, onun tarafından üretilen bilgileri kitleselleştiriyor, yaygınlaştırıyor. Son dönem medyada arzı endam eden, bilimselliği tartışmalı kavramlardan birisi de “Y kuşağı”ydı. “Y kuşağı” tanımıyla daha çok Gezi olayları sırasında tanıştık. O sırada söz alanlardan bilim adına ne inciler dökülmüştü. Gerçeklerden kopuk, “kuşak falı” diyebileceğimiz şu tür bilgilere her medya vitrininde rastlanıyordu:
“Sessiz Kuşak: 1927-1945 arası doğanlar. Özellikleri: Uyumlu. Kentlileşen kuşak: 1946-64 arası doğanlar. Özellikleri: Kuralcı. X Kuşağı: 1965-1979 arasında doğanlar. Özellikleri: Rekabetçi. (Gezi Parkı gençlerinin anne babaları). Y Kuşağı: 1980-1999 arasında doğanlar. 27 milyon genç. Gezi Parkı'nda gösteri yapan, Taksim'de 'duran adam/kadın' rolünde gördüğümüz insanlar. Özellikleri: Yaratıcı. Z Kuşağı: 2000'den sonra doğanlar. Kristal çocuklar. Y Kuşağı yeni Türkiye'yi onlara hazırlıyor. Bunu yaparken, iktidardaki X Kuşağı ile çatışmaması olanaksız. Özellikleri: Derin duygusallık.”
Sanki modern zamanların her döneminde gençlik farklı olmamış, benzer özellikler göstermemişler gibi, bir “Y kuşağı” güzellemesidir gidiyordu: “Y (why) niçin kelimesinden türetilmiş. Bu kuşak mensuplarının sorgulama güdüleri onları körü körüne itaatten alıkoyuyor. Seçici davranıyorlar. Kendilerine uyanı benimsedikleri için seçimleri eklektik. Toplumun 'önemli' dediği şeylerden çok, hayallerindeki idealin peşine düşüyorlar...”
Önce 6-8 Ekim olaylarında, daha sonra geçen Temmuz'da başlatılan sözüm ona “devrimci halk savaşı”nda YDG-H'nin sahne almasıyla, benzer güzellemeler, Kürt gençler için yapılmaya başlandı. Financial Times, “Türkiye'nin güneydoğusunda, hükümete öfkeli Kürt gençlerin bir zamanlar polise taş atarken bugün silahlandığını” bildirdi. Die Welt'in YDG-H'li gençlerin kimseyi umursamadıkları haberi gecikmedi. 'PKK'nın Z nesli' adı altında güya akademik kıvamda yazılar medyada yer buldu. Kandil yöneticilerinin olayların seyri, kendilerine göre olumsuz bir hal almaya başlayınca, YDG-H'yi PKK'dan ayrı gösterme gayretleri dikkat çekti.
Gençlerin enerjilerinden, öfkelerinden, acılarından biraz bilim sosu dökülmüş medyatik parsa toplama gayretleri hep olacak. Teknomedyatik dünyada yaşamanın ceremelerinden birisi de bunlara katlanmak. Şimdi onları kenara bırakalım akademinin adına yaraşır bir nesnellikle ürettiği bilginin gençler için söylediklerine kulak verelim. Gençlik, insanın çocukluk, yetişkinlik, yaşlılık gibi özel bir dönemi… Delikanlılar, her zaman her toplumda var ama dönem olarak gençlik, modernlik mahreçli. Bu dönem, ciddi hormonal ve fizyolojik değişikliklerle beraber kimlik arayışıyla malul. Gençlerin büyük ölçüde kendine özgü bir ahlaki ve entelektüel yaklaşımları oluyor, zamanla yetişkinlere benziyorlar. Kimlik arayışları, gençlik gruplaşmalarını öne çıkarıyor ve değişik alt-kültür oluşumlarına neden oluyor. Gençlerin çatışmalarını ve sıkıntılarını sözle değil eylemle ifade etmeye yatkınlıkları, denetimsiz, dürtüsel şiddet davranışları ortaya çıkarabiliyor.
Kuşak yaklaşımı, daha çok iş dünyasında ve insan kaynakları literatüründe yer alıyor. Farklı bir kültür kuşağının ortaya çıkmasında, o sırada siyasi, ekonomik, teknolojik boyutta gerçekleşen olaylar etkili. Aynı dönemde çocukluk ve gençliklerini yaşayan, tanıdık alternatifleri seçerek kimliklenen kimselerin benzerlikleri anlaşılabilir. Ama yine de aynı kuşakta yer alanların arasındaki farklar, benzerliklerinden daha fazla. 1980 sonrası bilişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmelerin, hepimizin ve özellikle bu dönemde kimliklenen gençlerin yaşam tarzlarını çok etkilediği, böylesine hızlı bir değişim içinde birbirimizi anlamamızın zorlaştığı gerçek.
Sanılanın aksine, insanın en zor dönemini yaşayan olan gençlerin her kuşakta sorunları vardı, yine var. Gençlerin ve yetişkinlerin birbirlerini anlamaları her zaman zordu, kabul etmeliyiz ki şimdi daha zor... Modern yaşama tarzının şekillendiği Batı'nın kendi gençliğinin zorlukları, bizim gibi modernliği aynı zamanda bir “meydan okuma” olarak da yaşayan toplumların gençlerinde daha da artıyor. Süren geleneksel öğeler, kimi zaman risk kimi zaman imkân halini alabiliyor. Bu şartlar muvacehesinde bize düşen, gençlerimizi ve sorunlarını, etiketlemeden, suiistimal etmeden, siyasi ve ideolojik çıkar gözetmeden, aynılaştırmadan anlamaya çalışmak… Her gençlik kesimini (değişik aile ortamı ve yetişme çevresi, farklı gençlik yaş grupları; kız, erkek; öğrenci, işçi, köylü; bağımlılık, şiddete eğilim, davranış problemi açısından riskli vs.) ayrı ayrı özen göstererek, kolaycılığa düşmeden, kof genellemelerden ve yargılardan kaçınarak ele almak, gençlerimizin gönül rızasıyla benimseyebileceği çözüm yolları ve politikaları geliştirmek…
Genç bir toplum olduğumuzla övünmeyi hak edebilmemiz ve anlamlı kılabilmemiz için bilim insanları, medya, siyasetçiler, anne babalar, gençlerimize iyi bakmak mecburiyetindeyiz.