Gross’un manevi topluluklarda ideolojik açıdan sorunlara ve tehlikelere işaret edebilir diye sunduğu hususlar bunlar. Bizim düşeceğimiz bazı şerhler var. Hani mürşidine dayanarak üstat Necip Fazıl, “kaba softa ve ham yobaz”lardan bahseder, hepimiz böylelerinin olduğunu biliriz ama bu sıfatları gönüllü olarak hiç kimse üstlenmez ya... Karşımızdaki insanın düşüncelerinde daha savunma biçiminden, hal ve hareketlerden başlayarak bir terslik olduğunu hep sezeriz ama hangi fikirlerin sağlıklı, hangilerinin abartılı veya hezeyan boyutunda olduğunu ancak erbabı bilebilir. Bu meseleleri konuşmak kolay ama sağlıksızlığı adını koyarak teşhis etmek çok zordur. Manevi topluluklar, tabiatları icabı, bazı iddialar taşırlar, ayırt edici vasıfları haiz olduklarını, misyonlar üstlendiklerini söyleyebilirler. Önemli olan bunların ne ölçüde gelenekle uyumlu, makuliyet sınırları içinde ve bağlıların gündelik hayatlarını altüst etmeyecek ölçüde olduklarıdır.
Gross’un manevi topluluklarda yıkıcılık potansiyeli açısından değerlendirilmeli dediği ikinci husus, merkezi figürün yani liderin konumu. Bu konuda özellikle “lidere tapınma” adını verdiği bahis çok önemli. Merkezdeki kişinin çok güçlü, olacakları önceden gören ya da olağanüstü güçlere sahip birisi olduğunu öne sürülmesi ve ardından ona karşı hâşâ, Yaratıcıymışcasına ibadet ve itaat tavrı içine girilmesi, tetikte olunmasını gerektiriyor. Eleştirilemeyen, tartışmasız bir otoriteye ve gerçeğin tekeline sahip olduğunun kabul edilmesi, efsaneleştirilmesi; liderin de bağlılarından kayıtsız sadakat beklentisi içinde olması sorun riskini arttırıyor.
Bu sözlerin ima ettiği gerek liderlik gerek bağlılık biçimleri, modern psikoloji zaviyesinden, kişilik olgunlaşmasında çok geri yapıları ima ediyorlar. Bizce topluluk, kendisini tasavvuf geleneğine bağlı olarak addediyorsa ve lider-topluluk ilişkisinin görünümlerini bu yolla meşrulaştırıyorsa, o noktada biraz durmak lazım. Zira tasavvufta mürşit-mürit ilişkisinin ve seyri süluk yürüyüşünün kendine özgü bir tarzı olduğu kesin. Ehli tarik bir dostumun deyimiyle, tasavvuf çevresi, “İlahi aşkla kendisinden geçmiş olduğuna inandığı evliyaya dil uzatmak ve karşı çıkmaktan çekinir. Ama onlar da muhik (haklı) ve mubtil (batıl) olan arasında ayrım yapmak gerektiğini söylerler. Muhik, o kadar mubtil tecellisini andırır ki, bu ayrımı da ancak ilimlerin en incesi ve en dakikine sahip olanların basiret gözündeki nur yapabilir...” Tasavvuf literatürünü ve bu türden sözleri, mürşit-mürit ilişkisinin özel niteliğini göz önünde bulundurmak gerektiği şeklinde anlıyorum. Aşina bir göz, geleneksel tarikatlardaki merkezi figüre gösterilen saygının özgünlüğünü, kişiye tapıcılıktan farkını kolayca ayırt edebilir diye düşünüyorum.
Gross’un manevi topluluklardaki potansiyel sorun ve tehlikeleri gösteren diğer kriterlerini ele almaya sonra devam edeceğiz. Şimdi izin verirseniz bugün konuştuğumuz bu iki hususla ilgili, (kendisinin de bağlısı olduğu) “Rifailik” üzerine muhteşem bir antropoloji doktora tezinin sahibi dostum Can Ceylan’ın hususi yazışmamızdaki sözlerini naklederek bitireyim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.