Beşer olmak, insan olmak…

04:0027/12/2015, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Erol Göka

Beşer ile insanı ayıran bir bakışa sahibim; kişisel olgunlaşmayı, “beşerlikten insanlığa yükselme” diye tarif etmeye çalışıyorum. Hepimiz, elimizde olmayan, bizim belirlemediğimiz şartların, bir ailenin, bir toplumun, bir dilin, bir geleneğin, bir tarihin içine doğuyoruz. Kişiliğimizin bir kısmı dâhil, birçok özelliğimizin ebeveynimizden tevarüs eden bir genetik denetim altında olması yetmiyormuş gibi, hamurumuza eğitimle şekil veriliyor. Hür irademizle karar verebilir bir hale gelmemiz, düşünce

Beşer ile insanı ayıran bir bakışa sahibim; kişisel olgunlaşmayı, “beşerlikten insanlığa yükselme” diye tarif etmeye çalışıyorum. Hepimiz, elimizde olmayan, bizim belirlemediğimiz şartların, bir ailenin, bir toplumun, bir dilin, bir geleneğin, bir tarihin içine doğuyoruz. Kişiliğimizin bir kısmı dâhil, birçok özelliğimizin ebeveynimizden tevarüs eden bir genetik denetim altında olması yetmiyormuş gibi, hamurumuza eğitimle şekil veriliyor. Hür irademizle karar verebilir bir hale gelmemiz, düşünce ve eylemlerimizin sonuçlarını, sorumluluğunu üstlenmemiz çok daha sonra.

Benzer biyolojik özelliklere, donanım ve yazılım potansiyellerine sahip olmamıza istinaden, hepimiz birer “beşer”iz. Bir canlı türü olarak (filogenetik) memelilerin beşeriyet kolundanız... Diğer canlılardan çok mühim bir farkımız var: Verili potansiyellerimizi, karşılaştığımız imkân ve fırsatları cüzi irademizle harekete geçirerek kendimizi ve çevremizi belli ölçüde değiştirmeye yetkiliyiz. İrademiz sayesinde, kişiliğimizi olgunlaştırmaya, bize yaraşır bir ilişkiler ağı, toplumsal düzen kurmaya çalışıyoruz. İşte hür irademizle, kendimize açtığımız bu alan bizi beşer olmamıza ilaveten insan, kendine özgü, şahsi bir varlık haline getiriyor. Tamamen nevi şahsına münhasır (ontogenetik), benzersiz, biricik bir varoluşa sahip oluyoruz.

Beşerlik zemininden insanlığa yükselirken irademizin yanı sıra sadece bize özgü bir psişik yapı daha ortaya çıkıyor: Vicdan. İrademiz ve vicdanımız, bizi insanlaştırıyor. “Allah'ın ahlakıyla ahlaklanarak”, ahsen-i takvim üzere olan fıtri yapımıza mı yöneleceğiz yoksa aşağıların aşağısına mı (esfel-i safilin) yuvarlanacağız? İmtihanın sonucunu, irademiz ve vicdanımız belirleyecek.

Psikolojimize böyle bakıyor, beşer olmaktan kaynaklanan, doğuştan getirdiğimiz ve verili bulduğumuz özelliklerimizi “maddi”, insan olarak irademizle açtığımız alanı “manevi” imkân ve potansiyellerimiz olarak görüyordum. Fiziksel niteliklerimiz, güç, güzellik, zekâ, ailemiz ve toplumsal bağlarımızdan kaynaklanan kudret gibi verili özellikler “maddi”; insanlığın bilim, sanat, felsefe, siyaset ve inanç alanındaki bilgi ve tecrübe birikimini, imbikten geçirip hür irademizle verdiğimiz kararlar “manevi” özelliklerimizi meydana getiriyordu. Muhteşem romanlardan sonra, yazdığı denemelerle düşünce dünyamızı renklendiren Ahmet Turgut kardeşimin “Muhammedi Şuur ve Ahlak” kitabında benzer bir beşer ve insan ayrımı olduğunu görünce heyecanlandım. İşte ondan öğrendiklerim:

Kur'an'da yaklaşık 40 yerde “beşer”, 25 yerde “beni Adem” (adem evladı) geçerken 330 yerde tekil veya çoğul (ins, enasi, ünas, nas) olarak “insan” kelimesi yer alıyor. İnsana dair anlatımların dörtte üçü “insanlar” şeklinde ifade edilmesi, insanın toplumsal varlığının ne denli önemsendiğini gösteriyor. Ahmet Turgut'a göre “beşer” sözcüğü derinin dış yüzü anlamıyla bağlantılı olup türümüzün dışarıdan görülebilen özelliklerine işaret ediyor. “İnsan” kelimesinin ise ilk manası “göz bebeği”… “Beşer “in görünen varlık olmasına nazire yaparcasına “insan”, gören varlık; varlık âlemini ve kalp gözüyle de Hakk'ın sıfatlarını müşahede edebiliyor. Yaratılmışlar içinde şahitlik edebilecek yegâne varlık… İnsan, ayrıca “tanıyıp yakınlaşma üzerine programlanmış sevgi varlığıdır” yaratıldığı kan pıhtısı (alak) aynı zamanda sevgi vurgusuna da (alaka) sahip. Kelime olarak “nisyan”la olan köken ilişkisi, “insan”ın unutkanlık yanına karşılık geliyor. İnsan, nereden gelip nereye gittiğini unutabilecek bir tabiatta ve hatırlatıcılara muhtaç. Nisyan ehli olduğu için isyana da meyyal.

Ahmet Turgut, Kur'an'da olumsuz özelliklerimizin beşer kelimesinden ziyade “insan” kelimesi etrafında dillendirilmiş oluşuna da dikkat çekiyor. “Cahil ve zalim, nankör, aceleci, pek cimri, çarçabuk umutsuzluğa düşen, azgınlık yapan” hep “insan”… Kur'an, sadece olumsuz yanlarımız konusunda bizi uyarırken değil, olumlar ve müjdelerken de “beşer” kelimesi yerine “insan” kelimesini seçer. “Şüphesiz, insanı en güzel şekilde, kıvamda yarattık” (Tin/4) der.

Kur'an'daki “beşer-insan” ilişkisine dair tüm ayetleri bir arada değerlendirdiğinde Ahmet Turgut, “beşerlik Rabbimizin bizlere sunduğu standart lütufların toplamıdır... İnsanlığımız ise bahşedilen tüm bu lütuflara rağmen menfi yahut müspet, aşağı veya yukarı yönlü değişebilen; tüm zıtlıkları kendinde toplayan ama istikameti itibariyle 'yaratılmış olduğumuz ne güzel kıvamı' devam ettirmek isteyen yönümüzdür” sonucuna ulaşıyor.

Varoluşumuzun psikolojik temellerine ilişkin bakışım, Ahmet Turgut kardeşimin kitabıyla daha da zenginleşip derinleşti. Şimdi beşerliğimize ve insanlığımıza dair daha anlamlı ve kapsamlı şeyler söyleyebileceğimi hissediyorum. Teşekkürler, kardeşim...
#beşer-insan
#varlık âlemi
#sanat
#felsefe
#siyaset