Ve Alevilik ve mezhepçilik ve şiddet

04:005/04/2015, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Ergün Yıldırım

“Terörün meydanı Okmeydanı’dır! Nurtepe’dir! Gazi Mahallesi'dir. Gülsuyu Mahallesi'dir, 1 Mayıs Mahallesi'dir.” Bu mesajlar DHKP-C eyleminin yapıldığı gün sosyal medyada dolaşıma girdi. Benzeri birçok mesaj daha vardı. Bu mesajları yayan hesapların hepsi “meçhul”, ancak mezhepçiliği körüklediği de “çıplak” bir gerçeklik. Aleviliği terörle özdeşleştiren söylemleri pekiştiren yargılar da çoğalmaya başladı. “Alevilik kartı”ndan tutun da Avrupa ülkelerinin Alevi toplumunu isyana teşvik ettiğine dair

“Terörün meydanı Okmeydanı’dır! Nurtepe’dir! Gazi Mahallesi'dir. Gülsuyu Mahallesi'dir, 1 Mayıs Mahallesi'dir.” Bu mesajlar DHKP-C eyleminin yapıldığı gün sosyal medyada dolaşıma girdi. Benzeri birçok mesaj daha vardı. Bu mesajları yayan hesapların hepsi “meçhul”, ancak mezhepçiliği körüklediği de “çıplak” bir gerçeklik. Aleviliği terörle özdeşleştiren söylemleri pekiştiren yargılar da çoğalmaya başladı. “Alevilik kartı”ndan tutun da Avrupa ülkelerinin Alevi toplumunu isyana teşvik ettiğine dair yargılara kadar. Daha dramatik olan ise “DHKP-C bir alevi örgütüdür” söylemi. Bir de şu önerme var: “Neden Gezi'de ölenlerin hepsi Alevi? Çünkü bu isyanları çıkaranlar onlar”. Zihinlerimizi kilitleyen cümleler. Sorunun cevabını da içinde taşıyacak biçimde soran mantık! Bir anda bütün düşünme yeteneklerimizi silen kalıp ifadeler.

Bu basit önermeler, sürüleşen kitlelere hitap ediyor. Hiç bir eleştiri ve barikatla karşılaşmıyor insan. Çünkü basit bir cümleden kolayca sonuca ulaşılabiliyor. Bu durumda Türkiye’nin toplumsal birliğini isteyenler de aslında paradoksal bir biçimde Türkiye’nin gerginlik hatlarının derinleşmesine ve dolayısıyla birliğin bozulmasına yol açıyorlar. Alevileri hizaya çekme dilini örtük bir biçimde içinde tutan bu üslup, aslında tam tersine “Alevilerin kışkırtılmasına ve horlanmasına” katkı sağlıyor. Çünkü Türkiye’nin toplumsal yapısı çeşitli rakip fay hatlarından oluşuyor.
Aleviliğin radikalize edilmesi
Bu sosyolojik fay, toplumsal tarihimizde çeşitli zamanlarda harekete geçirildiler. Çorum, Maraş ve Sivas olaylarında bunu gördük. Aleviler ile Sünniler arasında çatışmalar yaşandı. En azından Alevilere saldırı için harekete geçirilmeye çalışılan kitleler vardı ve daha sonra ortak bir Alevilik hafızası yaratıldı. Bu hafıza da “Sünniler Alevileri katletti” mottosu zihinlere, ünlü hikayecimiz Mustafa Kutlu'nun ifadesiyle “mıh gibi” çakıldı . Bundan dolayı bugün her bir Alevi çalıştayında, konferansında ve sempozyumunda bu tarihi olaylar bir bir sıralanır.

Aleviliğin radikalize edilmesinde ne kaybeden olur ne de kazanan. Bunun en son biçimi Uğur Mumcu'nun katledilmesiyle beraber üretilen algıdır. Bu algı hala bizim gibi dönemin gençleri için fotoğraf olarak zihinlerde çok canlı. Kızılay Meydanı'nda askerler, solcular, Aleviler ve laisistler “kahrolsun şeriat” sloganını atıyorlardı. Bu fotoğraftan sonra Türkiye’de yeniden büyük bir kırılma inşa edildi. Sekülarist, Alevi ve sol kamuoyu “şeriat korkusu” ile bir bloğa dönüştürüldü. 28 Şubat ve cumhuriyet mitingleri gibi darbe ve pratikler bu bloğun icraatlarıydı. Aslında en fazla mezhepçiliğe karşı olan Kemalistler( çünkü Kemalizm mezhepler üstü din anlayışını savunur) bile sosyolojik dinamiklerimizdeki mezhep rekabetlerinde harekete geçirilmişlerdi.
DHKP-C’nin Katliamları
DHKP-C bir Alevi örgütü müdür? Aleviliği harekete geçirerek kışkırtıyor mu? Mehmet Selim Kiraz( Allah rahmet etsin)'ı şehit eden bu terör örgütü ile Alevilik arasında böylesine özdeşimler kurmak çok yanlış. Bunun ne olgusal ne de stratejik bir anlamı var. Çünkü DHKP-C, bir Alevi örgütü olarak kurulmadı. Alevi haklarını savunmak ve temsil etmek için bir tarih oluşturmadı. Tarihi cinayetleri sol bir devrim stratejisine dayanıyor. Türkiye’de devrim ve şiddet yoluyla komünist bir devlet kurmak istiyorlar. DHKP-C’nin efsanevi lideri Dursun Karataş benim de memleketim olan Elazığlıydı. Hatta köyü bizim köyün bitişiğindedir. Ölünce orada toprağa verildi. Sünni, Hanefi ve Kürt olan bu köyün adı da Kürdi Mırig. Hala bu ad kullanır.

Babası şalvarlı, annesi çarşaflıydı. DHKP-C’nin yaptığı katliamlara baktığımızda söylemi sol ve komünist devrim yapmayı hedefler. Ancak buna karşın pratiğinde bir taşeron örgüttür. Bunun en önemli kanıtlarından biri de Sabancı suikastıdır. Netice de bugün Alevi vatandaşlarımızı kışkırtmak üzere bir taşeronluğa yöneldiği görülmektedir. Bundan dolayı olaylarını Alevi isimleri, Alevi mahalleleri vs. üzerinde yoğunlaştırmaya özen göstermekte. Yaptığı eylemlerde bunlar çıkıyor ortaya.

Bütün bunlara rağmen “DHKP-C Alevi örgütüdür” yargısı tersten mezhepçi fanatizme katkı sağlar. Çünkü bu yargı, Aleviliği bir bütün olarak terörle ve isyanla özdeşleştirir. “Büyük toplum” gözünde Alevilerin teröristlerle işbirliği yaptığı, katliamları yapan terör örgütünü onlar ortaya çıkardığı ve yine isyancı olduğu yargısına davet eder. Tüm Alevi yurttaşlarımızın Sünnilerin gözünde öteki olmasına hizmet eder. Sünnilerin kendilerini daha fazla Sünni, Alevilerin de kendilerini daha fazla Alevi hissetmelerini sağlar. Artık her şeyi Sünnilik ve Alevilik dualitesi içinde açıklamaya başlarız. Ona göre gardımızı alırız. Mezhepçilik yeniden hortlar.

İdeolojik körleşme!

Bu algı üretimi, mezhebi rekabetin potansiyel fay hatlarını kışkırtır. Onları harekete geçirir. Mezhepçilik bütün arkaik ilkelliğiyle bir kabile asabiyeti( İbni Haldun sosyolojisiyle okursak) tarzıyla yeniden patlamaya başlar. İstenen de budur. Ortadoğu’da bunun olmadığı tek toprak, tek coğrafya Anadolu. Bu coğrafyanın da böyle olmasını istiyorlar. Kimler istiyor? Bunu teşvik eden herkes: Tüm akıllar, tüm güçler ve tüm insanlar. Komplo teorisyenliğine gerek yok, özel bilinmez güçler aramaya da. Her şey ortadadır. DHKP-C tam da bunun öncülüğü için harekete geçiyor. Berkin Elvan etrafında dolaşıyor. İmam Hatip Lisesi mezunu ve dindar bir savcıyı bundan dolayı hedef seçiyor. Okmeydanı’nı bu nedenle isyan hareketi istasyonu yapmak istiyor. Sünnileri, Aleviliğe karşıt düşünmeye çağırıyor. Sünniler daha Sünni, Aleviler daha Alevi hissetsin diye.

Anadolu’nun tüm aydınları olarak İdeolojik ve siyasal beklentilerimizin yol açtığı körleşmelerden uzak durmalıyız. Çünkü mezhepçilik, hepimiz için bir beka sorununa dönüşmek üzere. Ülkemizi yakma cüretkarlığına göz kırpmakta. Bundan dolayı, Aleviliği her çeşit isyanla, terörle ve katliamla özdeşleştirerek okuma ve algılama tutumundan uzak durmalıyız. Terör konusunda net bir inanç ve pratik geliştirmeliyiz. Hatta muhafazakârlar bu konuda daha fazla duyarlı olmalılar. Çünkü Alevi topluluğunu onlara ve onların temsil ettiği iktidara karşı harekete geçirmek istiyorlarsa eğer, muhafazakar aydınlara düşen de buna karşı çıkmak ve hakikati temsil etmektir.

ergunyildirim@yenisafak.com.tr
#İdeolojik körleşme
#köşe yazısı
#dhkpc