Dünyayı negatif okuyan felsefeler var. Bu felsefelerin dünyayla geliştirdikleri ilişki yadsımaya dayanır. Bu nedenle insanlara ve toplumlara karşı tamamen kötümserler. Bütün varlık “ötekidir”. Yani olumsuzdur. Yaşama ötekileştirilir. Bunun için dünya ret edilir, dışlanır, ondan uzak durulur.Negatif felsefeler, temelde insana karşı inançsız. Çünkü umutsuz ve kötümserlikle dopdolu. İnsanların iyi tarafını, insanın ışığını, vahiyle gelen kurtarıcı insanlık timsali peygamberleri görmezler. Bu ötekileştirme
Dünyayı negatif okuyan felsefeler var. Bu felsefelerin dünyayla geliştirdikleri ilişki yadsımaya dayanır. Bu nedenle insanlara ve toplumlara karşı tamamen kötümserler. Bütün varlık “ötekidir”. Yani olumsuzdur. Yaşama ötekileştirilir. Bunun için dünya ret edilir, dışlanır, ondan uzak durulur.
Negatif felsefeler, temelde insana karşı inançsız. Çünkü umutsuz ve kötümserlikle dopdolu. İnsanların iyi tarafını, insanın ışığını, vahiyle gelen kurtarıcı insanlık timsali peygamberleri görmezler. Bu ötekileştirme davranışları genellikle iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi, insan ve toplumu ret ederek ondan tamamen uzakta yaşamak. İkincisi ise insan ve toplumu yıkmak. Birinci tutumu Stoacılarda görüyoruz. “Bana gölge etme başka ihsan istemem” diyor stoacı ünlü filozof Diyojen. Bu Grek felsefesi daha sonra Hristiyan keşişlerde devam ediyor. Toplumdan uzak ve doğanın ücra köşelerinde manastır hayatı kuruyorlar. Mağaralarda yaşıyorlar. Sümela Manastırı bunun iyi bir örneği. Toplumdan uzak, kuş uçmaz kervan geçmez bir büyük kayanın uçurumunda inşa edilmiş. Keşişlerin evlenmemesi de bunu anlatıyor. Cinsellikle gelen doğum hayatın varlığı demektir. Keşişlik evlenme ve cinselliği yadsıyan bir davranış düzeni içinde yaşar. Böylece hayatı en temelinde yadsır. Aslında Stoacılık, Hristiyanlık formu içinde kendisini üretmektedir. Elbette daha sistematik, daha kurumsal ve daha metafizik temellerle bunu yapar.
Hegel, Stoacılığın ve Hristiyan keşişliğin varlığa karşı yadsıyıcı tutumuna karşı çıkar. Modern düşüncenin bunu aşarak var olmaya yöneldiğinden bahseder. Nietzsche’i de haklı olarak kudurtan bu tutumdur. Hristiyanlığın negatif teolojisiyle hayatı insana çok gördüğü, onu yaşarken mezara gömdüğünü söyler. Papazlar ve kilise insana yaşamı kıskanıyor diyor. Bu nedenle bu düzene Deccal adını veriyor. Ancak Hristiyanlığın bu yadsıyıcı felsefesi Nietzsche’de de devam edecek. Bu yadsıma onun felsefesinde “kötümserlik” üzerinden gidecek. Ne topluma ne de insana güvenecek. Üstün İnsan adıyla yeni bir mehdi ve yeni bir ‘Tanrı’ icat etmeye çalışarak sorunu çözeceğini düşünecek. Benzer kötümser tutumu Nietzsche’nin de kendisinden çok etkilendiği Dostovyevski de yapacak. O da çile, acı, ıstırap, hastalık gibi temaları merkeze taşıyacak. En kült adamı Raskolnikov katil ve hasta bir insan. Karamazovlar korkunç insanlar. İvan, bu nihilist kötümserliği bütün bencilliğiyle ortaya koyacak. Dimitriy, haz bencilliğiyle babasını bil öldürecek.
Nihilizmin varlığa karşı olumsuz tutumunu elbette yine Nietzsche’nin çok etkilendiği Shopenhauer’de de görüyoruz. Akıl hastalığı ve intiharlar bu nihilist kötümserlerin peşini bırakmaz. Keşişlerin peşini de eşcinsellik ve çocuk istismarlığı patolojisi bırakmayacak. Bu yadsıma tutumlarına dayalı felsefeler sonunda patolojilere yol açıyor. Yadsıdıkları dünya da onları yadsıyor adeta! Ya da ‘Tanrı’ da onları lanetliyor!
Batılı felsefeciler ve hatta Müslüman filozofların kimileri de sufiliği yadsıyıcı düşünceye dahil eder. “Bir lokma, bir hırka” düşüncesi bunu yansıtmıyor mu? Burada bir total bakış açısı egemen. Çünkü tasavvufun ana damarı dünyayı yadsımaz. Dünya ile kurulan ilişkinin köle-efendi ilişkisi olmasını yadsır. Toplum hayatından bir süre el etek çekilir. Çünkü onunla daha olgun ve daha sağlıklı bir ilişki kurulma amacı güdülür. Çile bunun için doldurulur. Eşrefi Rumi, Müzekkini Nüfus adlı muhteşem eserinde bunu güzel izah ediyor. Topluma zararı olan ya da toplumun kendisine zararlı olduğu bir insan(mürit) uzlete çekilmeli. Bir süre kendisini olgunlaştırdıktan sonra yeniden insanlar arasına dönebilir. O zaman kendisine de topluma da faydalı olur der. Sonuçta dünyayı mutlak ret ve inkar yoktur.
İslam dünyasında yıkıcı negatif felsefelerin başında haricilik gelir. Onun kendisi gibi düşünmeyen herkesi ötekileştirmesi ve üstelik bunları da savaşılması gereken varlıklar diye tanımlaması bunu ifade eder. Vehhabi selefiliği ile bu tutum devam eder. M. B. Abdülvehhab, Tevhit Risalesi’nde “İslam’dan çıkışın şartlarından” bahseder. Dışarda kalanların malları, canları ve avratları helaldir! Dünyayı yıkarak ve yağmalayarak uygulanan bir “bedevi felsefesi”! Bu açıdan da kötümser nihilistlerle ciddi bir yakınlıkları var.
Negatif felsefe veya dünyayı yadsıyan felsefe, varlığı yadsır. İnkar ettikleri, Allah’ın güzellik, iyilik ve kurtuluş sıfatları. Büyük bir egoizm ve bencilliğe dayanıyor. Nitekim Lev Şestov’un belirttiği gibi, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşlerdeki İvan, tam da bunu anlatıyor. Mutsuzluğunu bencilce ifade ederek “dünyayı kabul etmiyorum” der.