Tarikatlara saldırılar ve tarikatların self kritik yapmalarının zarureti

04:0025/08/2019, Pazar
G: 25/08/2019, Pazar
Ergün Yıldırım

Sufilik yine taarruz altında. Herkes reddiyeler diziyor. Tasavvufa körü körüne bağlılık diye saldırıyorlar. Tarikat ve tasavvuf muhitleri sömürü, şehvet, yobazlıkla eş tutuluyor. Son bir araştırmada en rezil davranışları sergileyen sapkın tarikatlar, kamuoyunun merkezine taşınıyor.Buradan tarikatlara, sufilere ve tasavvufa bakılmasına davetiye çıkarılıyor. Özellikle bütün laikçi, sol ve Kemalist zihinlerin tarikat fobilerine hitap ediyor. Bunu yeniden üretiyor.Laikçi ve Kemalist kesimler, aslında

Sufilik yine taarruz altında. Herkes reddiyeler diziyor. Tasavvufa körü körüne bağlılık diye saldırıyorlar. Tarikat ve tasavvuf muhitleri sömürü, şehvet, yobazlıkla eş tutuluyor. Son bir araştırmada en rezil davranışları sergileyen sapkın tarikatlar, kamuoyunun merkezine taşınıyor.



Buradan tarikatlara, sufilere ve tasavvufa bakılmasına davetiye çıkarılıyor. Özellikle bütün laikçi, sol ve Kemalist zihinlerin tarikat fobilerine hitap ediyor. Bunu yeniden üretiyor.

Laikçi ve Kemalist kesimler, aslında “Cumhuriyet selefiliğinden” besleniyorlar. Bu selefi anlayışta tarikatlar geriliğin ve cehaletin kaynakları. Sömürü ve şehvetin ocakları. Geri kalmamızın baş müsebbipleri. Bunlardan kurtulmak için tarikat ve sufilere de toptancı yaklaşırlar. Hepsini aynı kefeye koyarlar. Sonra da tekfirci bir üslupla hepsini ret ederler. Bütün dini grupları, teşekkülleri ve cemaatleri de tarikat diye damgalayarak aynı torbaya koyarlar. Nitekim FETÖ’ye bile tarikat diyorlar. Hem tarihsel sufi karşıtlığını dışa vuruyorlar hem de güncel bir terör örgütü ile sufiliği kötülüyorlar.

Bir damgadır tarikat. Damga, yüzyıldır değişmez simgeleriyle devam ediyor: Sarıklı, cübbeli, şişko, kısa boylu, çirkin suratlı ve aptal bir erkek. Şehvetle ve parayla özdeştir. Kadınları avlamanın ve insanların cebindeki paraları çalmanın peşindedir. Bilgisizdir bu erkek. Cahildir, hiçbir okul okumamıştır. Yeşil renk tonlar veya siyah renk tonlar baskındır üzerinde. Kadın ise siyah böceklere benzer. Siyah böcektir! Siyah çarşaf içindedir. Erkeğin kölesidir. Kurtarılmayı bekliyor zavallı! Bütün ana medya bir dönem bu sembolleri üretiyordu. Bütün laikçi kesim, hala bu sembollerle bombardımanın altında tutuluyordu. Kendi coğrafyasının kültürüne tamamen yabancı bir varlığa dönüşüyorlardı sonunda.

Bugün bu damga yeniden üretiliyor. Öne çıkarılan sapkın tarikatlar ve aktörleri ile “işte tarikat budur” diye milletin gözüne sokuyorlar. Bütün tasavvuf mirası ve birikimi sanık sandalyesine oturtuluyor. Bütün tasavvuftan öte bütün cemaatler ve hatta bütün muhafazakâr vakıflar ve çevreler zan altında tutuluyor. İmam Hatipler, Kuran kursları, başörtü, vakıf ve dernekler ile bütün İslami camianın teşekkülleri sapkın kimi tarikatların davranışlarıyla özdeşleştiriliyor. Bu cenaha göre hepimiz tarikatçıyız, hepimiz cahiliz, hepimiz böcek kafalıyız.

Tarikatlar çok mu masum, hiç mi yanlışları yok? Elbette var. Hem de çok. On birinci yüzyılda yaşayan büyük mutasavvıf ve büyük âlim Kuşeyri, Risale adlı eseri yanlışlıkları düzeltmek için yazar mesela. Halen geçerliliğini koruyan şu eleştirilerde bulunur: “Şimdi sufiler şekil ve kıyafet bakımından eski sufilere benziyor ama ruh ve muhteva bakımından başkalaşmışlar…Dine karşı kayıtsızlığı, menfaat temin etmenin en güvenilir vasıtası olarak kabul eden zamanın sofuları, haram ile helal arasında fark görmez olmuşlar, dine ve din büyüklerine karşı saygısız olmayı, din geline getirmişlerdir…halktan, kadınlardan ve zalim devlet adamlarından temin ettikleri şeylerden hiç çekinmeden faydalanmışlardır”.

Bu dönem batıniliğin yükselişiyle beraber sufilik içine sızmalar olmuş. Subjektivizm tasavvufun canına okumuş. Kutbul Aktab, mehdi, masumiyet, helal ve haramların sınırlarındaki seyyaliyet( artık yüksek makama çıktık haramlar bizi bağlamaz, ibadetler de diyen kimi tekkeler), hululiyet, rüya ile amel etme…İbahiyelik alıp başını gittiği zamanlar olmuş yine. Haşa Allahlaşmak, Allah ile görüşmek, vahiy almaya devam etmek, masum olmak iddiaları ortalığı sarmış. Fakat kelam ve fıkıh imdada yetişmiş. Sınırları/hududullahı hatırlatmış.

Bugün yine Batınilik ile doğan sübjektivizm saplantıları etrafa saçılıyor. Yine rüya, keşfiyat, fena, velayet gibi konularda “aşırı yorumlar”( te’viller) yapılıyor. Malla, mülkle, siyasetle daha fazla imtihan oluyorlar. İmtihanlar kaybediliyor. Çıkış yolu bellidir. Onu da sufi bir alim olan Ebu Nasr El-Sarraç’tan alalım. Sarraç, sufilerin yaşadığı sapmalardan kurtulması için üç temel öneride bulunuyor: Haramın küçük ve büyüğünden uzak durma, farzı en incesine kadar yerine getirmek, dünyayı dünya ehline bırakmak. Her zaman tarikatların kulaklarına küpe yapması gereken öneriler bunlar.

Tarikatlar ve sufiler, Ebu Sarraç’a kulak vermeliler. Siyaset, seyr-u sulükta bir lekedir diyen İmam-ı Rabbaniye kulak vermeliler. Her şeyden önce sufilik yeni self-kritiğini yapmalı. Yoksa laikçiler, modernistler, tarihselciler ve mutezili kesimler vicdansız ve izansız bir biçimde bunu yapacak. Ya da derin yerlerde pusuda bekleyenler, gücü ele geçirirlerse ikinci bir tekkeler ve zaviyeler yasağını getirecekler!

#Tarikat
#Sufilik
#Cumhurıyet
#Batınilik