Geçen yıl BM, yabancı düşmanlığı, ayırımcılık ve ırkçılığa karşı mücadele için acil eylem planı projesi geliştirdi. Türkiye başta olmak üzere çoğu ülke buna imza attı. Buna karşı durarak imza atmayan ülkeler ise ABD, Fransa, İngiltere, İsrail, Kanada ve Avusturalya gibi dünyanın en zengin ülkeleri yer alıyor. Çok ilginç değil mi? Her gün Türkiye ile ilgili şikayetlerde bulunan Fransa ve ABD gibi ülkeler ayırımcılığa, yabancı düşmanlığa ve ırkçılığa karşı mücadele etmek için acil eylem planına karşı
Geçen yıl BM, yabancı düşmanlığı, ayırımcılık ve ırkçılığa karşı mücadele için acil eylem planı projesi geliştirdi. Türkiye başta olmak üzere çoğu ülke buna imza attı. Buna karşı durarak imza atmayan ülkeler ise ABD, Fransa, İngiltere, İsrail, Kanada ve Avusturalya gibi dünyanın en zengin ülkeleri yer alıyor. Çok ilginç değil mi? Her gün Türkiye ile ilgili şikayetlerde bulunan Fransa ve ABD gibi ülkeler ayırımcılığa, yabancı düşmanlığa ve ırkçılığa karşı mücadele etmek için acil eylem planına karşı çıkıyorlar. Dünyayı kasıp kavuran en önemli sorun bugün yabancı düşmanlığı. Bunlar göçmenleri kapsıyor çoğunlukla. Batı’da yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı nedeniyle her gün Müslümanlar öldürülüyor. Coğrafyalarındaki zenginliklerine el koyan, savaş ve etnik çatışmaları siyasetlerine göre yönlendiren bu ülkeler, aslında göçe de sebep oluyorlar. Irkçılık bitmiyor. Beyaz olmak, sülale boyunca o ülkenin geçmişinden gelmek derin bir ayırımcılık siyaseti olarak sürüyor. Üreme ve nüfus politikaları da buna göre dizayn ediliyor. Yani Batı’da Türklerin veya Müslümanların çoğalması tehdit olarak görülüyor mesela. Malthus’un üreme politikaları, Gobieune’nin ırkların eşitsiz olduğu teorileri ve Hitler’in yabancı ırkların Almanları lekelediği anlayışı derinden derine varlığını sürdürüyor.
Asıl ilginç olan bu nüfus politikası ve yabancı düşmanlığı ilişkisinin Türkiye’de Suriyelilere karşı sürdürülmesi. Kimi siyasi çevreler, partiler ve koca profesörler, Suriye nüfusunun yakın gelecekte tehdit oluşturacağı kehanetinde bulunuyor. Bir partinin genel başkan yardımcısı olan ve aynı zamanda tıp uzmanlığına sahip olan profesör, Suriyelilerin hane başı 10 kişi doğurarak yakında Türkiye’yi tehdit edeceklerini söylüyor. Bu nüfus artışıyla beraber kültürel ve demografik değerlerimizin bozularak çocuklarımızın geleceği de çalınacakmış. Bu nedenle Suriyeliler hemen ülkelerine gönderilmeliymiş!
Profesör, tıp müktesebatıyla biyolojik temelde bir kültürel okuma yapıyor. Tek parti döneminde, bir tıp profesörü olan Mahmut Sami de yazdığı sosyoloji kitabında kültür ve toplumu soyla ve ırkla açıklar. Temiz ve sağlıklı soyu geliştirmenin iyi toplum olmanın özelliği olduğunu ileri sürer. Bugün konuşan tıp profesörü de aynı yoldan devam ediyor. Kültür ve toplumu soy ve ırkla değerlendiriyor. Nüfus üremesi temelinde bir siyaset ileri sürüyor. Zaten kendisi de bir partinin genel başkan yardımcısı. Suriyeliler üzerinden ileri sürülen bu nüfus ve göçmenlik siyaseti büyük ölçüde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı kokuyor.
Halbuki göçmenlere bu ülkenin tarihi, geleneği ve inancı hiçbir zaman soyla ve ırkla bakmadı. Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelen milyonlarca göçmene tarihi kaderin birliği, ortak yaşanmışlıkları ve inançlar üzerinden yaklaşıldı. Demokraside de yine vatandaşlık esastır. Topluma vatandaşlık üzerinden yaklaşılır. Biyoloji, soy ve ırkla bakılmaz. Üstelik Suriyeliler, katliam ve savaştan buraya hicret eden insanlar. Tıpkı imparatorluğumuz savaşlardan dağılınca Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan Anadolu’ya hicret ederek sığınanlar gibi. Onlara muhacir adını verdik nitekim. Hala da muhacir demeye devam ediyoruz. Suriyeliler de son muhacirlerimiz.
Göçle beraber ortaya çıkan sorunlara yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve güvenlikçi tehdit siyasetleri üreterek yaklaşamayız. Sadece Almanya’da 4 milyondan fazla Türkiyeli yaşıyor. Oradaki kardeşlerimize yabancı düşmanlığı yapıldığında ve tehdit diye bakıldığında canımız acıyor. Bu ülkede yabancı düşmanlığı yapan ve ırk ve soyla meselelere yaklaşanların bu ülkenin uzun kaderi ve derin kültürüyle bağı kalmamıştır. Onlar Alman faşizmi ve Batılı beyaz ırk teorisyenlerinin sözcülüğünü yapıyorlar. Ne kadar Türk diye bağırırlarsa bağırsınlar bu fark etmiyor. Gayri milli bilince sahipler ve Müslümanlığın muhacir kültürünün dışında bakıyorlar. Türkiye’yi sadece Anadolu’dan ibaret sanıyorlar. Türkiye’nin Türkiye’de kalmasını istiyorlar. Türklere, salt Türklerle sınırlı bir ufuk sunuyorlar. Onları soy, ırk ve faşizmin dar dünyasında kalarak bir gelecek vaat ediyorlar.
Bilim ve tıp kılıfına bürünen yabancı düşmanlığı siyaseti üreme üzerinden saldırıya geçiyor. Yükselen bir siyasete eşlik ediyor. En tehlikeli olan ise bunlar. Bilim, otorite ve siyasal erkten yararlanarak kendine meşruiyet üreten Suriye düşmanlığı, sadece bu düşmanlıkla kalmıyor. Bütün anasır- İslam’a karşı, yani tüm farklı İslam kavimlerine karşı bu bilince sahip. Bugün Suriyelilere karşı kendisini dışa vurur yarın başka bir Müslüman unsura karşı. Muhacirler, şöyle bir tarihlerine bakarak Suriyelileri düşünsünler lütfen! Dünya hiçbir zaman tekin değil!