Cemaatlerin ve tarikatların inkârı, toplumun inkârıdır

04:0019/07/2020, Pazar
G: 19/07/2020, Pazar
Ergün Yıldırım

Cemaatler ve tarikatlar üzerine hep indirgemeci konuşmalar yapılıyor. Şeyhlikten şahlığa gider, devleti ele geçirirler, şehvet düşkünü yapılar, cumhuriyeti ele geçirmek istiyorlar…Hatta ilahiyatçılar çoğunlukla sadece din üzerinden giderek yorumda bulunuyor. Tarihçiler salt tarihsel olgu, politik bakışı merkeze alanlar devletin güvenliğini esas alıyorlar. Ya da cemaatleri siyasi istismar alanları olarak görüyorlar. Her bir bilim ve her bir bakış belli bir anlayışa dayanıyor. İndirgemeci tutum alıp

Cemaatler ve tarikatlar üzerine hep indirgemeci konuşmalar yapılıyor. Şeyhlikten şahlığa gider, devleti ele geçirirler, şehvet düşkünü yapılar, cumhuriyeti ele geçirmek istiyorlar…Hatta ilahiyatçılar çoğunlukla sadece din üzerinden giderek yorumda bulunuyor. Tarihçiler salt tarihsel olgu, politik bakışı merkeze alanlar devletin güvenliğini esas alıyorlar. Ya da cemaatleri siyasi istismar alanları olarak görüyorlar. Her bir bilim ve her bir bakış belli bir anlayışa dayanıyor. İndirgemeci tutum alıp başını gidiyor. Elbette her bir bakışın cemaatler ve tarikatlarla ilgili aydınlattığı bir taraf var. Çok doğru! Bu yapıların istismarcıları, politize olanları, şeyhlikten şahlığa geçenleri ve şehvet ve mal düşkünü olanlar var. Ancak tamamen böyledir demek büyük bir iftira, çarpıtma ve karalama kampanyası. Çünkü tarihi gerçek de, dini gerçek de ve sosyolojik gerçek de bunu söylemiyor.

Cemaat ve tarikatları gözden düşürmeyi kendisine amaç edinen insanlar kendilerini doğrulayacak kimi olgulara da sahip olabilirler. Tarikat ve cemaat adıyla çıkarak insanları istismar eden birçok girişim de var zaten. Peki, ticarette de bir çok istismarda bulunan gruplar ve tüccarlar yok mu? Ya da siyaset alanında yalan söyleyen, insanları istismar eden ve hatta şiddete yönelen partiler yok mu? Peki, biz ticaretin kapısına kilit mi vuruyoruz? Ya da siyasi partileri toptan kapatıyor muyuz? Hayır. Böyle yaparsak ticaret de yürümez, demokrasi de. O nedenle hukuk ve kanunlar iyi ve kötü olanları birbirinden ayırıyor. Peki, benzer tutumu neden cemaat ve tarikatlar için yapmıyoruz? Osmanlı Devleti Otman Baba, Şeyh Bedrettin ve Melami tarikat ayaklanmalarıyla karşılaştı. Bunlarla mücadele ederken bütün dini kolektif yapıları ve tarikatları kapattı mı? Hayır. Çünkü bu yapılar Müslüman toplumun bir parçasıydı. İnsanlar orada yetişiyordu. Dini daha özel biçimde ve özel meşrepte yaşamak isteyenlerin oluşturduğu dayanışmalardı.

Cemaatler gökten inmiyor. Bir topluma, siyasete ve döneme doğuyorlar. Cumhuriyet, yeni bir toplum, tarih ve siyaseti temsil eder. Tek parti ideolojisinin tarikat siyaseti kapatma, dışlama ve ötekileştirmeye dayanır. Radikal, karşıt ve imha edicidir. Toplum, ikinci modernleşme dalgasıyla yeni bir süreci yaşadı. Geleneğe, dine ve tarihe kapalı bir modern toplum… Ancak üçüncü modernleşme dalgasıyla bu toplum yeniden kentleşmeyle ve demokrasiyle tanıştıkça cemaat ve tarikatlarla yeniden bağ kurdu. Müslüman toplum, din üzerinden tarikat, cemaat ve mezheplerle anlatır zaten. Bu bizim dini realitemiz.

Elbette toplumun aldığı biçim ne ise onun içinde var olan cemaat ve tarikat de buna uyum sağlamaya başlayacak. Toplum, kapitalizmle etkileşime girdikçe ve sekülerleştikçe cemaat ve tarikatlar da bundan etkilenecek. Nitekim öyle oluyor. Mesela popüler kültüre dahil olan toplumda, cemaatler de popüler kültürün mecrasına katılmaya başlıyor. Bunlar sosyolojik realitelerdir. Din anlayışı da buna göre yeni yorumlar ve yeni tarzlara bürünür. Cemaatlerin ve tarikatların televizyonları, dergileri ve sosyal medya alanları oluşur. Zamanın ruhuna göre yaşanan dönüşümler bu. Peki sorun nedir? Dünyevileşme, pragmatik ilişkiler ve riyakarlık( gösterişçilik) neden tarikatlar ve cemaatlerde ortaya çıkıyor? Elbette bütün toplumda bunlar yayıldıkça tarikat ve cemaatlerde de ortaya çıkacak. Bu da başka bir sosyolojik realite. Ancak uhrevi, ruhani ve dayanışmacı ilkelerle yola çıkan yapılardan bunun hesabını sormak da her Müslümanın hakkı. Bu hesap sormayı reddiyecilik üzerinden yaparsak sadece tarikat ve cemaatleri inkâr etmekle kalmayız. Aynı zamanda mirasımızı, dinimizin önemli bir tarih ve pratiğini ve toplumsal realitemizin bir tarafını da inkâr etmiş oluruz. Tarikatları FETÖ ile birleştirerek konuşmanın anlamı da budur.

Devlet ve cemaat-tarikat ilişkileri iki taraflı. Hem devlete hem de cemaatlere sorumluluk düşüyor. Devlet onların varlığını anayasal güvence altına alacak, onları tanıdığını resmileştirecek. Cemaat-tarikatlar da devlet içinde paralel bir biçimde örgütlenmekten vazgeçecek. Aslında sorunun başka bir veçhesi de var. Devlet ve toplum ilişkileri vatandaşlık üzerinden yürümüyor. Kadrolaşmalar, lobiler, Masonlar, menfaat çevreleri gibi kolektif gruplaşmalarla sürüyor. Bu devam ettikçe cemaatler de toplumun dinsel kolektif temsil alanları olarak bu rekabet içinde yer alır. Ancak dini saygınlıklarını korumak için eleştiriye ve ıslaha açık olmalılar. Dünyevileşme, holdingleşme, cemaat asabiyeti ve popüler kültür karşısında esaslarını korumalılar. Kendilerini inkâr edecek davranışlardan, virüsten kaçar gibi kaçmalılar.

#Cemaat
#Tarikat
#FETÖ