Arap Baharı ile yükselen demokrasi dalgası ilk defa Tunus’ta ortaya çıkmıştı. Burada yeni, çoğul, sivil ve uzlaşmacı bir demokratik siyaset kuruldu. Tunus, 10 milyon civarında nüfusu olan bir ülke. Fransız sömürgeciliği sonrası tek parti rejimini Burgiba on yıllarca sürdürdü. Sosyalist, İslamcı, ve liberal siyasal partilerin çoğulcu uzlaşmasına dayalı bir sistem kuruldu. Ortadoğu’da diktatör ve tek parti rejimlerinin Arap dünyasındaki ilk alternatifi oldu.Gannuşi, NAHDA hareketinin lider bir düşünürü.
Arap Baharı ile yükselen demokrasi dalgası ilk defa Tunus’ta ortaya çıkmıştı. Burada yeni, çoğul, sivil ve uzlaşmacı bir demokratik siyaset kuruldu. Tunus, 10 milyon civarında nüfusu olan bir ülke. Fransız sömürgeciliği sonrası tek parti rejimini Burgiba on yıllarca sürdürdü. Sosyalist, İslamcı, ve liberal siyasal partilerin çoğulcu uzlaşmasına dayalı bir sistem kuruldu. Ortadoğu’da diktatör ve tek parti rejimlerinin Arap dünyasındaki ilk alternatifi oldu.
Gannuşi, NAHDA hareketinin lider bir düşünürü. Demokrasi teorisini İslamcı hareketler içinde ilk defa gündeme getiren bir şahsiyet. Otuz yıl önce, üniversite sıralarındayken onun bu teorisinden çok etkilenmiştim. Ve her zaman da demokrasiye dayalı bir siyasi İslam anlayışını savundum. Bu anlayış Tunus’ta evrilerek uygulamaya başlandı. Tunus 10 milyonluk nüfusu ve fakirliğine rağmen yeni tarihi dönemin dikkat çekici bir ülkesi oldu. Çünkü Ortadoğu’da yaşanan diktatörler ve isyanlar diyalektiği ve bu diyalektiğin getirdiği çatışmayı aşarak yeni bir alternatifi göstermişti. Hem isyancılar hem de diktatörlerin hoşuna gitmedi bu. Elbette İslam dünyasında demokrasi istemeyen küresel güçler de hoşnut kalmadı.
Şimdi Tunus’ta darbe girişimleri var. Cumhurbaşkanı Kays Said, ordu ile beraber yönetime el koyuyor. Siyasal çoğulculuğu ve demokrasiyi temsil eden meclisin kapısına zincir vuruluyor. Meclis kapatılıyor. Bu sürece gelme aşamaları da oldukça dikkat çekici. Fransa ve BAE bu işin başrolünde yer alıyorlar. Sosyal medya hesapları oluşturuluyor, sonra insanları sürüleştirerek sokağa döküyorlar. NAHDA’nın şubelerine saldırılar düzenleyip sokaklarda kaos çıkarıyorlar. Bir güvenlik ve tehdit pratiği icat ediliyor. “Ordu göreve” zemini hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı, ordu ile beraber çatışma ile gelen tehditleri bertaraf etmek için kurtarıcı olarak sahneye çıkıyorlar. Demokrasiye müdahale edilerek, meclis kapatılarak ve anayasal düzene el konularak halk kurtarılıyor!
Ortadoğu’da, İslam dünyasında yüz yıldır devam eden ve her on yılda bir gerçekleşen darbelerin rutini ne kadar tanıdık! Ancak şimdi sosyal medya ile kitleler sürüleştirilerek devreye sokuluyor. Yeni bir icat bu. Bunu Türkiye’de de gezi olaylarında gördük. Kalabalıklar düşünmezler, aklını kullanmazlar. Sadece söyleneni yapan sürüler haline gelirler. Kaos ve terör, yakma ve yıkma tutumlarına yönelirler. “Ordu göreve” diye bekleyenlere zemin olurlar.
Tunus’ta halkın milli iradesine yapılan darbe dışardan destekle yapılıyor. Fransa ve ABE işin içinde. Fransa, sömürgecilik geleneğini daha rafine bir biçimde sürdürmek istiyor. Bunu aşamaya yönelen girişimler için diktatörleri de isyancıları da destekliyor. ABE gibi kuklalarını devreye sokuyor.
Demokrasi ile övünen Fransa, çıkarlarına aykırı olunca en vahşi darbeci, diktatör ve faşizm iradesine dönüşüyor. Aslında Batı düzeni demokrasiyi araç olarak kullanıyor. Türkiye’de muhalefet üzerinde etkili olmak ve iktidarları sıkıştırmak için yaparken diğer ülkelerde ise tamamen demokrasiye karşı. Sisi darbesine destek vermelerinde gördük bunu. Çıkarlarıyla çatışınca demokrasiyi istemiyorlar. Bu açıdan demokrasi çok tehlikeli bir siyasettir onlar için.
Tunus’ta demokrasiye darbe yapılınca birkaç önemli sonucu haber veriyor. Birincisi demokratik, katılım ve meşru muhalefete yönelme İslamcı/İslami hareketler için cazibesini kaybetmeye başlayacak. İkincisi isyancı hareketler yeniden güç kazanacak. Üçüncüsü diktatör rejimlerinin baskıları, işkence hane çarkları, tek parti rejimleri ve askeri cunta veya aşiret oligarşileri daha bir süre devam edecek. Bütün bunlar Ortadoğu’da kaosun, çatışmanın ve yıkımın sürmesi demek. Batı düzeni yanında kuzey düzeni( Rus) ve Doğu Düzeni( Çin) in de hakimiyetlerine daha açık hale gelecek. Milis güçler, terör grupları, etnik ve mezhebi çatışmalar bir süre daha devam edecek.
Egemen güçler, demokrasiyle katılımcı, bağımsız, çoğul ve milli bir Ortadoğu istemiyor. İslam dünyasının “ahkamussultaniyeden ahkamuddemokrasiye” geçmesine hoş bakmıyorlar. Kaos ve çatışmaya dayalı bir politik ortam istiyorlar. Yıkılan ve harabeye dönen bir Ortadoğu’yu yağmalamak onlar için daha kolay.