EURO 2024 öncesinde, genç ve dinamik bir takım olmanın verdiği öz güvenle gayet umutluyduk. Hele grubumuzda Gürcistan ve Çekya gibi alt edebileceğimiz iki takımın olması bizi grup aşamasının ötesinde sonraki turlara odakladı. Bizi böyle düşündüren şey elbette ukalalığımız değil, oyuncularımıza duyduğumuz güvendi. Real Madrid’de, İnter’de, Juventus’ta, Dortmund’da, Manchester United’da, Ajax’ta, Roma’da, Benfica’da ve Türkiye’nin büyük kulüplerinde oynayan futbolcularımız var. Bu futbolcuların ortak
EURO 2024 öncesinde, genç ve dinamik bir takım olmanın verdiği öz güvenle gayet umutluyduk. Hele grubumuzda Gürcistan ve Çekya gibi alt edebileceğimiz iki takımın olması bizi grup aşamasının ötesinde sonraki turlara odakladı. Bizi böyle düşündüren şey elbette ukalalığımız değil, oyuncularımıza duyduğumuz güvendi. Real Madrid’de, İnter’de, Juventus’ta, Dortmund’da, Manchester United’da, Ajax’ta, Roma’da, Benfica’da ve Türkiye’nin büyük kulüplerinde oynayan futbolcularımız var. Bu futbolcuların ortak yönü, oynadıkları kulüplerin hepsinin kendi liginde şampiyonluğa oynaması. Büyük takımların büyük oyuncuları senede ortalama 50 maçı ve haftada 6 gün çift idmanı, direkt rakip kaleyi düşünerek, rakip yarı alanda kurulacak oyun üzerine yaparlar.
Böyle bir oyuncu grubunu kısa süre içerisinde savunma odaklı bir oyuna adapte etmek elbette kolay değil.
Vincenzo Montella, oyun felsefesi olarak korunaklı oyunu tercih eden, mümkünse de hızlı çıkışlarla, geçiş oyunu olarak tanımlanan sistemle sonuca gitmeye çalışan bir teknik adam. Kadrodaki futbolcuların çok aşina olmadığı bir sistem. Ama oyun karakteri, oyun görüşü ve alt yapıları dolayısıyla oyun bilgisi o kadar iyi futbolcularımız var ki, yerlerini yadırgamadan bu sisteme mümkün olduğu kadar omuz verdiler, uyum sağladılar ve Montella’nın taktik disiplinine sadık kaldılar. Belki bundan çok memnun değillerdi ama yine de uyum sağladılar. Maçtan sonra Kaptan Hakan Çalhanoğlu’nun “Keşke bu kadar geri çekilmeseydik” deyişi, durumun özeti gibi. Aslında içimizi ziyadesiyle acıtan şey de bu.
Evet; UEFA’nın skandal Merih kararına haklı olduğumuz için hepimiz itiraz ettik. Evet; son maçta Fransız hakem triosunun aleyhimize kararlarına şahit olduk, ancak turnuva boyunca önümüze çıkan, kendimize ait gediklerimizi de görüp üstüne gitmeliyiz.
Türk Milli Takımı, Avrupa Şampiyonasına daha önce çok defa katıldı. Hatta bu takımın Dünya Kupası’nda ve Avrupa Şampiyonası’nda yarı final oynamışlığı var. Yani, Türk Milli Takımı, çeyrek finalle övünecek, yetinecek bir takım değil. Gürcistan gibi ilk defa katılsa ve burada çeyrek final yapsa, bu Gürcistan için elbette yetinilecek, övünülecek bir şeydir. Ancak biz potansiyelimizi biliyoruz. Daha iyisini yapabileceğimizi biliyoruz. Oyuncularımız da biliyor. Montella bir sistem, bir ekol oluşturmaya çalışıyor. Korunaklı ve defansif bir oyun anlayışını Türk Milli Takımı’na aşılamaya çalışıyor. Buna katılmıyorum ama anlayabiliyorum. Ancak, bu iş sadece teknik adamın oyun ve sistem tercihi ile olmaz. Kendi oyun anlayışını, futbolcularımızın özelliklerini de göz önünde bulundurarak, yeni bir şekle büründürmesi gerekiyor. Yoksa, öne geçtikten sonra 45 dakika kendi ceza sahanda bekleyerek sonuca gidemezsin... Nitekim gidemedik de...
Futbolu bu kadar mekanik hale getirmemek lazım. Futbolun asıl unsuru teknik adamlar değil futbolculardır. Teknik adamların görevi, futbolculardaki yetenekleri gün yüzüne çıkartıp, onu sahada en iyi şekilde kullanmalarını sağlamaktır. Yoksa, taktik disiplin adı altında onları köreltmek, futbolun temaşa yönüne ket vurmak futbola olan ilgiyi her geçen gün azaltmaktadır... Şundan emin olalım; bizim potansiyelimiz çok yüksek ve çok daha iyisini yapabiliriz...