|
Darbelerin çirkin yüzü ve 15 Temmuz kalkışması

Sözlükler “darbe” kelimesini maddelere ayırarak açıklıyor. Aslı Arapça olan darbenin birinci anlamı vurmaktır. Bir insanı fena halde dövseniz de, yaralasanız da, öldürseniz de onu darbetmiş oluyorsunuz. Bu çirkin davranış toplumumuzda o kadar yaygın hale geldi ki sözlü ve yazılı basında darp haberlerinden geçilmiyor.

Darbenin ikinci anlamı da çok üzücü, çok etkileyici olay demektir. Bunun da tabii ki birçok çeşidi bulunmaktadır. Üçüncü anlamına gelince, bu da bir ülkede iktidarı ele geçirmek için yapılan yasa dışı harekettir. Eski ifadesiyle buna “darbe-i hükümet” denilmektedir.

Bir de darbe teşebbüsü vardır ki, bu da darbe tekebbüründen başka bir şey değildir. Bilindiği üzere, tekebbür kibirlenmektir. Mütekebbir ise kibirli adam mânâsına gelmektedir. Allah’ın hiç sevmediği, en kötü huylardan biri olan kibir insanı Nemrut’laştırır yahut Firavun’laştırır. Nemrud’un ve Firavun’un ve bu tinette olan diğer bütün despotların zulümleri ise o kadar korkunçtur ki, anlatılması bile insana azap verir. İşte darbeci de böyle astığı astık, kestiği kestik bir diktatördür.

Müesses nizamı yıkmak, iktidarı ele geçirmek, keyfemâyeşa hareket etmek ve böylece hırsını açığa vurmak için yanıp tutuşan darbecinin veya darbecilerin günah galerisi o kadar kabarıktır ki, tasviri de insana ayrı bir azap vermektedir. Evet, bütün darbeciler aynı zamanda korkunç birer işkencecidir. Bunlar kendi cinsinden olan insana yahut insanlara işkence etmekten, acı çektirmekten marazi bir zevk alan hasta ruhlardır.

Tarihin sayfalarını kirleten güruhun en başında zor kullanmayı, dayatmayı, asmayı, kesmeyi marifet zanneden darbeciler gelmektedir. Ve onların despotluğa dayanan icraatları, aradan yüz yıllar geçse bile unutulmuyor. Buna tarihten bir örnek verecek olursak, Osmanlı padişahı merhum Sultan Abdülaziz Han’ı önce tahtından indirip sonra feci şekilde katleden paşaları zikredebiliriz. Mithat Paşa, Mütercim Rüşdü Paşa ve Hüseyin Avni Paşa üçlüsü gerçekleştirdikleri bir askeri darbeyle siyasi cinayetlerin en korkunçlarından birini işlediler. Özellikle Hüseyin Avni Paşa, intikam hissiyle öyle bir halet-i ruhiye içine girmişti ki, genç padişahı feci şekilde öldürttüğü halde intihar süsü verdirmekten bile çekinmedi. Rahmetli tarihçilerimizden Yılmaz Öztuna’nın “Bir Darbenin Anatomisi” isimli kitabı okunursa bunun bir intihar değil, işkenceyle öldürme olduğu ayan beyan görülür. Ayrıca İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın “Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar” adındaki kitabında Hüseyin Avni Paşa bölümü gözden geçirilirse, adı geçen Paşa’nın bütün rezilliği ortaya çıkar. Hüseyin Avni Paşa ve adamları ahlaksızlıkta, işkencede o kadar ileri gittiler ki, padişahın annesi Valide Sultan’ın kulaklarındaki küpeleri bile çekip çekip koparmaktan çekinmediler. Ve Hüseyin Avni Paşa da, su testisi su yolunda kırılır sözüne uygun olarak katledildi. Padişahın kayınbiraderi Çerkez Hasan, Bayezid Soğanağa’da Mithat Paşa’nın konağını bastı, padişahı öldüren paşayı öldürdü.

Ne garip bir tecellidir ki, bu darbede önemli rol oynayanlardan biri de devrin Şeyhülislamı Hayrullah Efendi’dir. Böyle korkunç bir darbede parmağı olduğu için Şeyhülislam Hayrullah ismi halk arasında “Şerrullah” diye söylenmeye başlandı. İşte bütün bu feci ve deni icraatlarından dolayı adı geçen paşalarla birlikte onlara destek olanların isimleri tarih sayfalarında birer kara leke olarak yer aldı. Hayırla anılmaktan mahrum oldular. Hâlbuki İbnülemin Bey’in de dediği gibi, “Semere-i hayat, hayırla yâd edilmektir.”

Cumhuriyet devrine gelince darbe adı altında işlenen cinayetler bu dönemde de maalesef kan akıtmaya devam etti. 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle 12 Eylül 1980 ihtilali yakın tarihimizin en netameli zamanlarını oluşturdu. Özellikle Başbakanla ve iki bakanının idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, Türk milletinin bağrında onulmaz yaralar açtı. Halkın hür iradesiyle seçtiği Menderes ve arkadaşlarına yapılan hakaretler, işlenen cinayetler, Demokrat Parti milletvekillerini hapislerde çürütmeler albaylar cuntasının gerçekleştirdiği bu darbenin iç yüzünü olanca çirkinliğiyle ortaya çıkardı. Muhalefetin de bu darbeyi hem teşvik etmesi, hem destek olması ayrı bir trajedi olarak kendini gösterdi. Mahkeme başkanının, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!” diyerek gerçek zihniyetini dile getirmesi “Yassıada”yı, yaslı ada haline getirdi. Şimdilerde Demokrasi Müzesi, Demokrasi Adası olan bu Yassıada yargılamaları aziz milletimize uzun yıllar yas tutturdu.

Bugün bile 60 darbesinin her yıl dönümünde Türk milleti olarak aynı acıyı duyuyoruz.

Darbecilerin çirkin uygulamaları haddini öyle aştı ki, bu millete bir de “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” adı altında ucûbe bir bayram dayatıldı. İflah olmaz güruh, darbeyle birlikte zil takıp oynadığı gibi, idamlar gerçekleşti diye bayram etmekten de utanmadılar. Garabete bakınız ki, bir darbeyle ihdas edilen ne idüğü belirsiz (aslında belirli) bu sanal bayram, diğer bir darbeyle 1980 askeri darbesiyle ortadan kaldırıldı. Yukarıda da işaret edildiği üzere, 27 Mayısçılar da hayırla anılma şansını kaybettiler. Menderes sevgisi ise, halen devam ediyor ve mazlum Başbakan daha yıllar boyu hayırla, dualarla yâd edilecektir. Şurasını ayrıca belirteyim ki, gerek Necip Fazıl’ın “O Zeybek” başlığıyla yazdığı şiirle, gerekse Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun “Menderes’e Mersiye”siyle rahmetli Menderes’in ismi de edebiyat tarihine geçmiştir.

Darbecilik geleneğinin son meş’um örneği olan 15 Temmuz kalkışmasının üzerinden sekiz yıl geçti. Değil sekiz yıl, seksen yıl bile geçse memleket genelinde yaptığı korkunç tahribat hiç bir zaman unutulmayacaktır. Ve bir isyan hareketi olduğu, meşru nizama baş kaldırdığı ve bunca insanımızın şehadetine yol açtığı için daha önceki darbelerden farkı yoktur. Hayır hayır, eksik söyledim, bu öncekilerden daha vahim bir manzara arz ediyor. İnsan, teşebbüs safhasında yani daha işin başında bu kadar kan döküldüğüne göre, eğer başarılı olsaydı kim bilir, nasıl bir kaos ortamıyla karşılaşacaktık ve güzel ülkemizde ne gibi bir dehşet ve vahşet ortamı meydana getirilecekti, diye sormaktan kendini alamıyor. Allah’a sonsuz şükürler olsun ki vatansever halkımızın caddeleri, sokakları ve meydanları doldurmasıyla, askerlerimizin ve polislerimizin şanlı direnişiyle ve tabii ki başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, milletimizin bağrından yetişen devlet adamlarımızın ferasetiyle kötü, çirkin, âdi ve korkunç darbe geleneğinin son örneği olan 15 Temmuz kalkışması kısa zamanda püskürtüldü, böylece ülkemiz ve insanımız büyük, hem de çok büyük bir beladan ve felaketten kurtulmuş oldu.

Bizim nesil gerek kitaplardan okumak sûretiyle gerekse bizzat yaşayarak darbelerin iğrenç manzaralarına şahit oldu. Allah’tan temennimiz o ki, çocuklarımız ve torunlarımız, tam anlamıyla gelecek nesiller bu vahşice hareketlerle bir daha karşılaşmasınlar. Bunun için de sağlam bir imanla takviye edilen birlik ve beraberlik ruhuna ihtiyacımız var. Öyleyse Mehmet Âkif Bey’e kulak verelim:

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez!


#15 Temmuz
#Darbe girişimi
#Dursun Gürlek
2 ay önce
Darbelerin çirkin yüzü ve 15 Temmuz kalkışması
Hastane Katliamı: BBC gösterdi, DW vurdurdu!
Milletin kuşandırdığı kılıçlar millete çevrilemez Değil darbe teşebbüsü hayaline bile izin verilemez
Türkiye’deki Amerikan Muhipleri, bunları konuşmaya cesaretiniz var mı?
Teğmenken göz yumarsan general olunca darbe yapar
İngiliz ve Amerikan istihbaratından ‘mesaj’ var…