Elhamdülillah. Kültür dünyamız ikinci bir Millet Kütüphanesi’ne daha kavuştu. Birincisi hakkında bilgi vermeden önce Perşembe günü açılışı yapılan Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’yle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Ve diyorum ki, Ankara siyasetin, İstanbul ise kültürün başkentidir. Kütüphane bakımından da Ankara’nın İstanbul ile rekabet etmesi mümkün değildir. Fakat iki gün önce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı muhteşem kütüphane Ankara’nın da İstanbul’a imrendiğini gösteriyor. Bu demektir ki, Ankara da artık siyasetle birlikte ilmin, irfanın ve sanatın başşehri olabilir. Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi, cumhura, yani aziz Türk milletine hayırlı ve uğurlu olsun.
Daha önce de, yine bu kütüphaneyle ilgili olarak davet edilince, özellikle müdavimler konusu üzerinde durmuştum. Evet, kütüphaneler sadece kitapların raflarda dizili durduğu mekânlardan ibaret değildir. Kitap hazineleri aynı zamanda sohbet meclisleridir. Kütüphaneleri asıl şenlendirenler de ayaklı kütüphaneler dediğimiz kimselerdir. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin uzun yıllar müdürlüğünü yapan merhum Muzaffer Gökman hatıralarında böyle canlı kitaplara “kütüphane dervişleri” diyor, doğru da söylüyor. Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde, öyle göstermelik değil de, ciddi anlamda bir sohbet meclisi ihdas edilirse ve buna devamlılık kazandırılırsa maksat yerine gelmiş olur.
Mademki, söz verdik, öyleyse birinci Millet Kütüphanesi’nden – müsaadenizle – biraz bahsedeyim. Biliyorsunuz, dilimizde “Şerefü’l – mekân, bi’l – mekin” diye güzel bir söz var. Yani, bir mekânın şerefi ve değeri orada bulunan insandan yahut insanlardan kaynaklanır, demektir. Hiç şüphe yok ki, kitapların efendisi Ali Emiri Efendi’nin kurduğu Millet Kütüphanesi’nin bütün müdürleri, kitap muhipleri oldukları için saygı değer kimselerdi. Ama bunların içinde merhum Mehmed Serhan Tayşi’nin yeri bambaşkaydı. Çünkü o, aynı zamanda “reisülküttap” idi. İşte bu özelliğinden dolayı, kütüphanesini bir sohbet meclisi haline getirmişti. Bendeniz, yıllarca bu ilim ve irfan meclisine devam ettiğim için nasıl bir cazibe merkezi olduğunu yakından biliyorum. Şurasını da belirtmek isterim ki, sadece müdavim olmakla kalmadım; dört başı mamur bir kütüphaneci olan ve sohbet şeyhliği ile de tanınan Mehmed Serhan Tayşi Bey’e, hatıralarını yazması için sürekli teşvikte bulundum. Şükürler olsun ki, bu teşvikler meyvesini verdi, “Ali Emiri’nin İzinde” isimli 608 sayfalık hatıra kitabı “kisve-i tab’a” büründü.
Efendim, Diyarbakırlı Ali Emiri Efendi, Fatih’teki kütüphanesini 1916 yılında kurdu. İlham kaynağı da, doğup büyüdüğü şehirde, bir zamanlar bulunan 1.040.000 ciltlik muazzam kitap hazinesiydi. Hayali, bu kadar çok olmasa bile, en azından 100.000 kitaplık bir kütüphane tesis etmekti. Ancak, hayatı boyunca toplayabildiği, birbirinden değerli ve çoğu yazma olan 16.000 kitapla böyle kıymetli bir kütüphane kurmuş oldu.
Kütüphane kurulduktan sonra – tabii ki – sıra isim koymaya geldi. Dostları farklı tekliflerde bulunup çeşitli isimlerden söz ettiler. Ali Emiri Efendi, mevcut kitaplarını aziz milleti için topladığını, Türk gençlerinin istifadesine sunmak istediğini söyleyerek adına “Millet Kütüphanesi” dedi. Diğer küçük kütüphanelerin de kendi kütüphanesinde toplanması için vakıflar ile temasa geçti ve bu konuda epeyce mesafe aldı. İcraatından anlaşıldığına göre, gayesi bir “Milli Kütüphane” kurmaktı. Ancak 1924’de, genç denilebilecek bir yaşta vefat edince gayretleri semeresini veremedi.
Ali Emiri Efendi hem tam bir Osmanlı hayranıydı, hem de Milli Mücadele’yi destekliyordu. Ali Kemal Bey’e yazdığı ve “Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası”nda yer alan bir mektup onun bu konudaki görüşünü açıkca ortaya koyuyor. Aziz vatanımız düşmandan temizlendikten sonra yönetime gelen Kuvayı Milliyeciler, Ali Emiri’nin jestini unutmadılar. Cenaze masrafını da bizzat Mustafa Kemal Paşa karşıladı.
Bu yazının eksik kalmaması için, birkaç cümleyle de “Millet Kütüphanesi”nin binasından bahsetmek istiyorum.
Bu tarihi kütüphane Fatih’in merkezinde, Macar Kardeşler Caddesi’nin üzerinde bulunuyor. Şeyhülislam Erzurumlu Mehmed Feyzullah Efendi tarafından hadis medresesi olarak inşa edilen binayı, devrin İstanbul şehremini (belediye başkanı) Cemil Topuzlu Paşa yıkmak teşebbüsünde bulundu. O zamanlar İstanbul Muhipler Cemiyeti diye bir kuruluş vardı. Fransız büyükelçisinin eşi Madam Bompart da bu cemiyete üyeydi. Medresenin ortadan kaldırılacağını haber alınca hemen harekete geçip durumu padişaha bildiriyor. Sultan Reşad ferman çıkarıp yıkıma engel oluyor. Kısaca söylemek gerekirse, Millet Kütüphanesi’nin günümüze kadar gelmesini ve ayakta kalmasını işte bu Madam Bompart’a borçluyuz.
Yukarıda adını verdiğim hatıratta, Şeyhülislam Feyzullah Efendi Medresesi’nin tarihçesiyle birlikte, Ali Emiri’nin nasıl bir kitap aşığı olduğuna dair ayrıntılı bilgiler yer alıyor. Bu eseri, bütün kitap dostlarının okuması gerekiyor. Bakınız Yahya Kemal ne diyor:
Yekpâre nûr olan bu kütüphane-i nefis
Yekpâre servetiydi bu âlemde kendinin
Ecdâd-ı pâkimiz gibi vakfetti millete
Hayranı oldu halk eser-i bî- menendinin
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.