28 Şubat sürecinin şiddetli günlerinde muvakkat bir siyasî atraksiyon olarak Türk Müslümanlığı meselesi gündeme taşındığında bazıları Osmanlılık-Eş''arîlik ilişkisine atfen ileri-geri bazı sözler sarfetmeye başlayınca; ister istemez o zaman 28 Şubatçıların bindikleri dalı kesiyor olduklarını, Mısır''da yükselen -ne gariptir ki!- yine Eş''arî düşmanlığı yapan Arap milliyetçileriyle örtüştüklerini ve maalesef farkında dahî olmaksızın İmam Gazâlî sonrası bütün ilim mirasımızın reddedilmesi sebebiyle 1258-1914 arasını "kayıp halka" (el-halkatu''l-mefkûde) olarak kabul eden oradaki Arapçılarla, ilim geleneğimizin bu önemli devresini hafife alan buradaki sözümona Türkçülerin aynı projenin iki kolunu temsil ettiğine dikkat çekmeye çalışmıştım.
Defalarca söyledim, yine söyleyeyim: Batılılar İmam Gazâlî (1111) ile Abbasîler (1258) sonrasını kendi tarihleri açısından yok sayarlar. İmam Gazâlî''nin özgür düşünceyi boğduğunu, ondan sonra ciddi âlimler ve düşünürler yetişmediğini söylerler. Güya Doğu bataklık olmuş, özgürlük ise Batı''da filiz vermeye başlamıştır vs. Arapçılar da aynı söyleme tutunup tarihlerini 1258''de dondurup yeniden 1913-1914''ü milad kabul ederler. Peki arada ne vardır: Selçuklular ve Osmanlılar! O halde vurun abalıya!!!
Bizim Türkçülerimiz de güya Cumhuriyetçidirler ya, Batılıların ürettiği, Arapların da destek verdiği bu söyleme gafletle sahip çıkarlar ve onlar da bilip bilmeden mâziyi kötülemeye, "Bizde hiç adam yetişmedi, Osmanlı''da düşünce ne arar? Taklide, ezbere düçar olduk, ilimleri şerh ve haşiyelerle boğduk" benzeri sözleri bir papağan gibi tekrarlarlar. Biraz "cariye-harem" efsaneleri, biraz "kardeş katli", biraz da "bizden adam olmaz" mantığı!...
İmdi, size ilmî ve tarihî hakikatlerle taban tabana zıt olan bu söylemin ne denli vulgarize edilebileceğini gösterir önemli bir örnek sunmaya çalışacağım. Kitabın adı Mefhum''un Nass: Dirasetun fî Ulûm''il-Kur''an (Mısır, 1990)... Yazarı Nasr Hâmid Ebu Zeyd... Kendisi Mısırlı... İrtidadla suçlandığı için ülkesini terkedip Hollanda''da yaşamak zorunda bırakıldı...
Yıllar önce notlayıp bir kenara koyduğum bu eserin geçenlerde ''Kitabiyât'' yayınları tarafından İlahi Hitabın Tabiatı: Metin Anlayışımız ve Kur''an İlimleri Üzerine (Ankara, 2001) adıyla yayımlandığını gördüm... Okurun mukayese edebilmesi için alıntıları bu çeviriden yapacağım:
- "Burada Arap kültür hareketi içinde dinî metnin geçirdiği bütün fonksiyonel sapmayı bütün detaylarıyla ele almamız zor olduğundan Arap olmayan unsurların Müslüman-Arap hareketi üzerindeki hâkimiyetine işaret etmekle yetineceğiz. Arap olmayan unsurlar ve onların hakimiyetlerinden kastımız; Selçuklular, Türkler ve Deylemlilerden askerî unsurlar ile Osmanlı''nın Birinci Dünya Savaşı''na kadar İslâm Dünyası üzerinde kurduğu hakimiyettir.
Bu askerî hakimiyet tüm yönleriyle sadece kuvvete dayanmasından ötürü, ''metinler''le ''olgu'' arasındaki canlı ve aktif etkileşimin ortadan kalkmasına yetmiştir. Bu durum, Kur''an metni ile olgu arasındaki ilişki ve karşılıklı etkileşimleri konusunda çok daha güçlü bir etki yapmıştır. Bu askerlerin, Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı İslâm toplumunun siyasî sınırlarını korumayı sağlayan bir güç oluşturduklarını söylemek mümkündür. Zaten bunu da kimse inkâr etmemektedir. Ancak bu savunma, inkârı mümkün olmayan bir sosyal çöküntü ve kültürel gerileme pahasına gerçekleşmiştir. Askerler birer fert olarak iyi niyetli, samimi müslüman kimselerdir. Fakat sonuçta onlar, hâkim askerî kesimi temsil etmektedirler. Onlar maddi güce daha fazla önem verme, aklî ve kültürel bilincin değerini hafife alma gibi askerî diktatörlüklerin temsil ettiği bütün özelliklere sahiptirler. Yine onlar ''düşünceye kapalı olma'', emirlere ve bu emirlerin uygulanmasına yönelik ''itaat'' ilkesinden hareketle ''diyaloğu reddetme'' gibi tüm karakteristik unsurlarıyla askerî diktatörlüğü temsil etmekteydiler. Askerî kesimin düzen, disiplin ve emre itaat noktasındaki aşırı duyarlılığı, kültür ve düşünce platformuna aktarıldığında durum bir faciaya dönüşmüştür. Bütün bunlara bir de Arap olmamalarını eklediğimizde, dini metinlerin anlama, açıklama ve yorumlamanın konusu olmaktan öte nasıl birer süs eşyasına ya da bereket arayışı için kullanılan birer objeye dönüştüğünü anlarız. İşte Kur''an''ın ''metin''ten ''mushaf''a, ''anlam''dan ''obje''ye dönüşmesi böyle gerçekleşmiştir." (s. 33-34, vurgular bana ait. D.C)
Yazarımız, açıkça Arap olmayan unsurların; yani Selçuklular ile Osmanlılar''ın belki bileklerinin kuvvetli olduğunu ve fakat kafalarının çalışmadığını; her ne kadar da İslam dünyasını Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı korumuşsalar da kurdukları "askerî diktatörlükler" sebebiyle özgür düşünceyi boğup öldürdüklerini ve İslâm dünyasını geri bıraktıklarını söylüyor.
İşin ilginç tarafı kitabın üçüncü ve son bölümünün İmam Gazâlî''nin tefsir/te''vil anlayışına ayrılmış olması...
Ne dersiniz, böylesi bir tarih tasavvuru içerisinde Hüccetimiz Gazâlî''nin "Kur''an''ı raflara kaldırıp onu üfürükçülerin malzemesi yapan, muskalaştıran adam" olarak suçlanması çok güç olur mu?!?
Sakın "Zirveler zırvalarla yıkılmaz!" demeyin; biraz etrafınıza bakın!
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.