IŞİD, doğduğu yere, Afganistan’a mı dönüyor?

00:0528/12/2017, Perşembe
G: 18/09/2019, Çarşamba
Cemile Bayraktar

11 Eylül saldırıları, Pearl Harbor’dan sonra ABD’nin yaşadığı en büyük saldırı olarak tarihe geçti. 11 Eylül saldırıları, Bush dönemi ABD dış politikasının belirleyicisi oldu ve ABD tarihinin en saldırgan dönemi yaşandı. ABD “terörizmle küresel çapta mücadele” söylemiyle önce Afganistan sonra da Irak’ı işgal etti.Afganistan işgali, Afganistan’da bulunan savaşçıların İran ve Irak’a kaymasına neden oldu. 2003 yılındaki işgal sonucunda “Saddam ve rejimi yıkıldı” dendi ancak yıkılan Irak’tı… Gerçekten

11 Eylül saldırıları, Pearl Harbor’dan sonra ABD’nin yaşadığı en büyük saldırı olarak tarihe geçti. 11 Eylül saldırıları, Bush dönemi ABD dış politikasının belirleyicisi oldu ve ABD tarihinin en saldırgan dönemi yaşandı. ABD “terörizmle küresel çapta mücadele” söylemiyle önce Afganistan sonra da Irak’ı işgal etti.

Afganistan işgali, Afganistan’da bulunan savaşçıların İran ve Irak’a kaymasına neden oldu. 2003 yılındaki işgal sonucunda “Saddam ve rejimi yıkıldı” dendi ancak yıkılan Irak’tı… Gerçekten zalim bir diktatör olan Saddam’ın zulmü altında Irak halkının ezilmiş olduğu doğruydu, bu gerçek Amerikan askerlerinin çiçeklerle karşılanacağını düşündürdü ama öyle olmadı, Amerikan işgaline karşı bir direniş başladı, bu Irak savaşını daha da yıkıcı bir hale getirdi… 2003’ten 2011’e kadar süren işgalin ardından ABD muharip birliklerinin çekilmesiyle “savaş bitti” dendi ama öyle de olmadı. Irak her gün bombaların patladığı bir yer oldu.

Bush döneminde takvime bağlanan, Obama’nın görev döneminde hayata geçirilen “ABD askerlerinin muharip birliklerinin Irak’tan çekilme” süreci sonrası, Irak yönetiminin hazır olmaması, Obama’nın ABD’nin yerle yeksan olmuş ve “işgalci” olarak çizilmiş imajını temizlemek amacıyla sonuna kadar “müdahalesizlik” politikası izlemesi, etnik-sekter daha net bir ifadeyle “mezhepçi” bir politika izleyen Maliki yönetiminin Obama tarafından desteklenmesi, Irak’ta iç çatışmaları derinleştirdi. Özetle, 2003 yılında Irak halkını ‘özgürleştirmek’ için başlayan işgal, Irak halkını bir daha kolay kolay tamir edilemeyecek yıkıma getirdi. 2017’nin sonuna geldiğimiz şu günlerde Irak’taki istikrarsızlık devam etmekte…

Irak’la ilgili en önemli gelişme ise IŞİD. Irak’ta Bush işgali, Obama’nın plansız çekilmesi, ABD’nin Irak’ı başka güç odaklarına kaptırmamak için aşırı derecede diplomatı Irak’ta bırakması gibi ABD politikaları, bugün tüm dünyayı tehdit eden IŞİD’in doğmasında etkili oldu. Bush’un “terörü kaynağında bitirmek” için başlattığı 11 Eylül sonrası işgalleri, terörü büyüttü, besledi, tüm dünyayı tehdit eden bir hale getirdi.

Irak’tan geçtiğimiz günlerde bir açıklama geldi: “IŞİD’e karşı savaş bitirildi.” İyi de şimdi ortada şu soru var: IŞİD’in 20.000 ila 50.000 arasında savaşçısı olduğu söyleniyor, hayatlarında “savaşmak” dışında bir şey bilmeyen bu sayıdaki militan şimdi nereye gidecek, nerede istihdam edilecek?

İstihdam edilecek, diyorum zira ben IŞİD’in ABD ve İsrail tarafından yer ve duruma göre desteklendiğini düşünenlerdenim. ABD’nin, IŞİD’in sıkıştırılacağı bölgeden elini kolunu sallayarak geçişine izin verdiğini de düşünürsek bu çok uzak bir ihtimal de değil. IŞİD’le mücadele adı altında IŞİD’le mücadele edilmemesi, neredeyse IŞİD militanından fazla sivil öldürülmesi de iddiamı doğrulayacak cinsten.

Yakın zamanda IŞİD’in Afganistan’a doğru ilerlediği, Rusya’yı tehdit edeceğine dair yorumlar yapılmaya başladı. ABD’ye dönecek olursak, ABD petrol için Ortadoğu’da değil, ABD’nin kendine yetecek petrolü var ihtiyacı yok ancak Ortadoğu’da bir pazar var ve ABD, bu pazarı rakiplerine kaptırmak istemiyor. Obama döneminde Obama’nın kendini parçalarcasına İran’la ilişkileri düzeltmeye çalıştığını biliyoruz. Trump ise İran’a karşı ifadeler kullandı ve bölgede Suud’u ve yandaşlarını müttefik olarak seçti. Hani şu 11 Eylül’ü yapanların finansörü olduğu için ABD’nin düşmanı sayılan Suud… tam da bu sırada ne hikmetse holding bir terör örgütü olan IŞİD’e karşı Irak’taki savaş bitti, Suriye muhtemelen Esed’e verilecek ve IŞİD, köklerinin olduğu yere Afganistan’a kayıyor.

Dünyanın bu çeyreğinde artık savaşlar iki devletin ordularının çatışması şeklinde değil terör örgütlerinin finanse edilmesiyle yapılıyor. ABD hiç müdahale etmediği Suriye’de, PYD’de üzerinden var olup Akdeniz’e kolayca inmenin planlarını yapıyor. Rusya, Suriye savaşını Esed’in kazanmasıyla –ki ben artık Suriye’nin Esed’e bırakılacağını düşünüyorum- sınırlarının aşağısında dilediği gibi dolaşabilir. “Arap Baharı” denilen süreçten ve işgallerden sonra elde kaldı IŞİD. IŞİD’in bilinçli olarak Afganistan’a yönlendirilmesi yakın zamanda IŞİD’i n işlevsel yanından Rusya’nın faydalanmaya çalışacağını gösteriyor.

Dünyanın bu çeyreğinde artık savaşlar iki devletin ordularının çatışması şeklinde değil terör örgütlerinin finanse edilmesiyle yapılıyor. Egemen güçler ticaret yolu, pazar hakimiyeti, silah satışı için terörü bitirmek değil kontrol altında tutmak istiyor, yönlendirilebilir IŞİD sar baştan yapılarak doğduğu yere, Afganistan’a taşınıyor.

Bu köşedeki en zor yazı; VEDA

Yeni Şafak gazetesi ile tanışmam 2004 yılı Şubat ayında bu köşede yazmamla başlamadı. Yeni Şafak’la aynen şimdi bu yazıyı yazarken olduğu gibi güneşli bir kış günü, Samsun İmam Hatip Lisesi öğrencisiyken tanımıştım, yine her zamanki gibi babamın kitaplığından aldığım çoğu kez pek de anlamadan okuduğum kitapların aklımda bıraktığı soru işaretlerine takılmış, hayattaki birçok şeyi anlayamadığım zamanlardan biriydi, Yeni Şafak ta o yıllarda düşünsel anlamda ilk arkadaşım olmuştu. Köşe yazılarını sadece okumaz, gazete sayfasını keser kitaplarımın arasında saklardım. Her köşe yazısı makale derinliğindeydi, kaliteliydi… Aradan çok uzun zaman geçti ve ben ilk arkadaşım Yeni Şafak’ı bugün bile hemen hemen aynı hislerle okuyorum.

Yaklaşık 4 yıl birlikte çalıştığım Albayrak Medya bünyesinde, İbrahim Karagül, Ersin Çelik ve birçok isimle çalışmaktan mutluluk duydum. Bu nedenle bu köşede son yazıyı yazmak benim için gerçekten zor ve çok hüzünlü…

İşini hakkıyla yapmaya çalışanların her gün kalbinin kırıldığı ve işlerini yapmasının zorlaştığı bir zamanda, uzun süredir sabretmeme rağmen kırgınlıklarımı artık kendi kendime telafi edemediğimi gördüm. Bu gittikçe zorlaşan bir süreç olmaya başladı.

Bana verilen bu köşede hiçbir zaman yalan, iftira, ötekileştirme, ayak kaydırma, insanları hedef alma gibi niyetleri olan yazılar yer almadı. İlahiyatla ilgili konulardan, bilgi sosyolojisine, PKK’nın tarihinden, Ortadoğu tarihine kadar birçok alanda kulağıma üflenerek değil uzun süreli okumalar yaparak yazılar yazdım. İzzeti nefsime dokunacak şekilde “şunun adamı, yandaş, satılık kalem” gibi çirkin ithamları hak edecek hiçbir şey yapmadım, asla makam mevki yahut yüksek maaşlar için inanmadığımı söylemedim.

Beni tanıyan tanıyordu da geniş kitlelerin tanıması FETÖ aleyhine yazdığım yazı sonrası oldu, o yazıdaki temel vurgu “ahde vefa” üzerineydi ve ben muhabbet beslediğim her kesime karşı sonuna kadar “ahde vefa” hasletini gözettim, Allah nasip ettiği müddetçe gözetmeye de devam edeceğim.

Yeni Şafak benim için hep değerli olarak kalmaya devam edecek, başka bir yayınla anlaşıp, bu gazeteye methiyeler düzüp buradan ayrılıyor değilim, hiçbir yayınla anlaşmadım. Yeni Şafak benim açımdan, benim evim gibiydi… Hatta şöyle söylemişti İsmail Kılıçarslan: “Çünkü ev her şeydir.” Evet, benim için de ev her şey ama eğer bir “eviniz” varsa.

Çok yıpratıldığım süreç içerisinde benden desteğini esirgemen okurlarım ve takipçilerim, madden ve manen her şekilde yanımda olan âilem ve bana 4 yıl boyunca râzı olacağım şekilde davranan Yeni Şafak’a sonsuz teşekkürlerimle…

#DEAŞ