Türkiye çok kısa zamanda çok şey yaşadı, içeride ve dışarıda birçok değişim ve dönüşümden etkilendik, bununla birlikte değişimin ve dönüşümün devam ettiği sürecin içinden geçmeye devam ediyoruz.
Türkiye-ABD ilişkilerine baktığımızda Soğuk Savaş süreci boyunca Rusya’ya oranla ABD’ye yakın olduğumuz görülebilir hatta 1960 Darbesi’nin nedenlerinden birinin de Türkiye’nin yönünü Rusya’ya dönmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye-ABD ilişkilerinde 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmemiş olması bir kırılma yaratsa da, Obama’nın ilk döneminin liberal politikaları Türkiye ile örtüştüğü için ilişkilerin, “iyi” olduğunu söyleyebiliriz ancak Obama yönetiminin Arap Baharı döneminde, -özellikle- Suriye konusunda Türkiye’yi bölgeye itmesi, kendisinin çekimser kalması Türkiye-ABD ilişkilerinde düz çizgiyi korusa da, Obama yönetiminin PKKPYD’ye verdiği destek ilişkileri zayıflattı. Trump’ın yönetime gelmesiyle birlikte iki ülke ilişkileri, “liberal-küreselci” kesim ile uyuşmayan yanların, muhafazakâr Trump yönetimi ile uyuşacağı ihtimalini doğurdu ancak Trump, “liberal-küreselci” kesimle yüzleşecek güce sahip olmadığı için, Obama döneminin kalıntılarına boyun eğmek zorunda kaldı; İran ile nükleer görüşmelerine devam etti, Suriye konusunda çekimser kaldı, PKKPYD’yi desteklemeye devam etti. Hani bugünlerde “Designated Survivor” dizisi üzerinden ABD, FETÖ, Türkiye’yi konuşuyoruz ya, konuşmadığımız ve aslında konuşmamız gerekenin o dizinin senaryosunda ABD başkanının suikastle öldürülmesi olduğu durumudur. Dizi üzerinden konuşacaksak telaşlanması gerekenin Trump’tır.
ABD-Türkiye ilişkilerindeki en büyük gerilimi ise malum olduğu üzere FETÖ konusu oluşturuyor, ABD, FETÖ liderini delillere rağmen vermiyor ve hatta FETÖ’nün kumpası olan Sarraf davasını bilerek köpürtüyor. Bu gerilimli ilişkiler yetmiyormuş gibi NATO, bilinçli bir şekilde Türkiye’yi “düşman” gösteren bir skandala imza atıyor. Şimdilik durumumuz şu; kopma noktasına gelmiş ilişkiler.
Rusya’da Putin iktidarının politikaları, ABD’nin dünya siyasetine yaklaşımı dikkatlice izlendiğinde iki ülkenin de hemen hemen her tutumunda “Soğuk Savaş psikolojisi” ile hareket ettiği görülebilir. Bu noktada Ortadoğu’daki tüm ülkeler, bu iki ülkenin güç savaşının zemini olmaktadır.
Tarihe kısaca bakacak olursak, Rusya’nın Ortadoğu politikalarında etkili olan gelişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Süveyş Krizi, Rusya’nın Ortadoğu’ya giriş ortamını hazırlamıştır; kriz sırasında Rusya, Mısır’ı desteklemiştir. Filistin sorununda Arapları desteklemesi bölgede Rusya’nun nüfuzunu arttırmasına neden olmuştur.
Rusya’yı Ortadoğu’da ilgilendiren bir diğer konu da kendisini bu bölgede yaşayan Ortodoksların hâmisi olarak görmesidir.
Rusya, 1. Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu üzerine yapılan anlaşmalara müdahil olmuştur ancak Bolşevik Devrimi ile Rusya anlaşmaları ifşa etmiş ve bölgedeki emperyalist emellerinden vazgeçmiştir.
Süveyş Krizi sırasında Batı’nın Nasır’a silah ambargosu uygulamasına rağmen Rusların, Nasır’a silah vermesi, Mısır’ın işgaline SSCB’nin karşı olması, Rusların Arapların gözündeki prestijini arttırmıştır ve bunun sonucunda da Ruslar bölgeye yerleşmiştir. Bundan rahatsız olan ABD ise bölgede bir “komünist tehlike” olduğunu iddia ederek müttefiklerine yardım için bölgeye gideceğini açıklamıştır. Zaten bu dönemden sonra İngiltere ve Fransa bölgeden çekilmiştir, bölgede ABD-SSCB “güç dengesi” oluşturacak konuma yerleşmiştir.
Mısır’da Enver Sedat döneminin başlaması, Mısır’ın ABD ile iyi ilişkiler geliştirmesi, Camp David anlaşması, Körfez Krizi sırasında Rusya’nın bölgeye müdahil olmaması gibi gelişmeler ABD’nin bölgeye daha fazla müdahil olmasını ve Rusya’nın bölgeden çekilmesini, Batı ile daha “iyi” ilişkiler geliştirmesini, Rusya’nın bölgede kendi başına kararlar almamasını sağlamıştır, bu tutum 2004’te Putin’in iktidara gelmesine kadar sürmüştür.
2004 sonrası Rusya’nın Ortadoğu’da ikinci etkinlik dönemi olarak okunabilir. 11 Eylül sonrası ABD’nin bölgeye mesafeli yaklaşımı, Rusya’nın bölgede nüfuzunu arttırmasına ortam hazırlamıştır. Özellikle ABD’nin silah ambargosu uyguladığı ülkeler, Rusya’nın silah pazarını canlandıran ülkeler olmuşlardır.
Körfez Krizi sırasında Sovyetler, ABD ile ortak hareket etmiştir ancak 1996’da bu tutumundan vazgeçmiş ve eski Sovyet anlayışına dönmüş; Dışişleri Bakanı Primakov, Irak’a yaptırımların yumuşaması tavsiyesinde bulunmuştur. Putin döneminde Bush’un Irak’ı işgali eleştirilmiş, engellenmeye çalışılmıştır. Lâkin, işgal sonrası Irak giderek ABD’nin yörüngesine girmeye başlayınca, Rusya bu kez Irak’a yaptırımların arttırılması için BM’ye baskı yapmaya başlamıştır. ABD’nin Irak’tan sonra bölgede “tehdit” olarak gördüğü iki ülke Suriye ve İran’dır ve bunun farkında olan Rusya, İran ve Suriye ilişkilerini iyi tutmuştur.
11 Eylül’ün ABD-Suud arasında oluşturduğu soğukluk, Suud’un, Rusya ve Çin ile iyi ilişkiler geliştirmesine neden olmuştur. Ancak bugüne gelindiğinde Suud’un bir numaralı müttefikinin ABD olduğu görülmektedir.
Putin döneminde Rusya, gücünü gösterebileceği bir ortam arayışına girmiştir, bu ortam için Ortadoğu oldukça uygundur.
Özetle ifade edecek olursak; Rusya ve ABD, kendi güç dengelerini Ortadoğu üzerinde sağlarken, Ortadoğu ülkeleri de ABD ve Rusya’yı, kendi iç ve dış politikaları açısından birer denge unsuru olarak görmeye devam etmektedir.
ABD ile ilişkilerimizin zarar gördüğü dönemde, Rusya ile ilişkilerimiz olumlu yönde ilerlemeye başladı ancak Rus uçağının bir FETÖ kumpası ile düşürülmesi ilişkilerimizi kopma noktasına getirdi. Daha sonra düzelen ilişkilerde hiç şüphesiz 15 Temmuz’un da etkisi vardı. Lâkin bu sırada Rusya’nın Türkiye büyükelçisi bir suikastle öldürüldü. Bu vahim suikast, Türkiye’nin Rusya’ya karşı “mahcup” olmasını sağladı, suikastın her ne kadar FETÖ bağlantılı olduğu üzerinde dursak da bu suikastın Rusya’nın işine yarayacağı da önemliydi.
Geldiğimiz noktada, Türkiye’nin ABD ve NATO ilişkileri oldukça gergin. ABD’nin, Türkiye’ye yönelik saldırıları öyle arttı ki ABD, Sarraf davası gibi uyduruk bir davadan, yabancı dizilerden, NATO’nun gayrı ciddi krizinden medet umar durumda ayrıca Türkiye’nin, ABD’ye karşı konsolosluk çalışanı Metin Topuz’u elinde tutması, ABD’yi geriyor zira Topuz kilit bir isim ve bence ABD-FETÖ, ABD-15 Temmuz bağlantısını deşifre edecek konumda olabilme ihtimali yüksek. ABD, uluslararası arenada zaten zedelenmiş olan imajını, FETÖ gibi darbeci bir terörist örgütle olan ilişkisi nedeniyle daha da zedelemek istemiyor ve bu bağlantıyı örtmek için farklı konular öne sürerek Türkiye’ye saldırıyor, saldırmak için bahane arıyor, saldırgan tutumuna “meşru” bir zemin arıyor.
Şu durumda Türkiye, Rusya’ya yaklaşıyor, şahsi kanaatim Rusya’nın, Türkiye’nin kendisine “mecbur" bir konumda olduğu algısını yaratmaya çalıştığı yönünde, PKKYPG’ye yeşil ışık yakmaları da bunun göstergesi. Şu durumda Türkiye’ye düşen, Rusya’nın, Türkiye’nin kendisine mecburmuş gibi oluşturduğu algının önüne geçmesidir. Zira Türkiye, Ortadoğu’da ABD ve Rus güç dengesinde uydusu olacak kadar küçük bir ülke değildir. Türkiye, Ortadoğu’daki küçük denklemlere üç gömlek büyük gelir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.