ABD Başkanı Trump’ın provokatif bir çıkışla Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilân etmesi, İslamofobi, yabancı düşmanlığı, örmeye çalıştığı duvar icraatları sonrası bir sağduyusuzluk örneği olarak karnesine yazıldı.
ABD’nin küreselci kesiminin kellesini almak için aylardır denemediği yol kalmayan Trump, Rusya konusunda da kendisini sıkıştırmaya çalışan adımlar sonrası canını kurtarabilmek için kendisini İsrail ve ABD’de etkin olan Yahudi Lobisi’nin kollarına attı. Maalesef ABD’nin tuhaflıkları ile ünlü son başkanı da öncülleri gibi kendini varlığını korumak pahasına Ortadoğu’yu ateşe atmayı tercih etti. Bunu daha önce Bush “işgal” ile Obama “izolasyon politikası” ile denemişti.
Şüphesiz buraya bir anda gelinmedi, daha önce bu köşede bağıra bağıra gelen bu sürecin ne tip tehlikeler doğuracağını, ABD’nin Suud, Mısır ve BAE ile yaptığı anlaşmaların bir başlığının da Kudüs olduğunu, Katar’ın Kudüs’ün İsrail’e peşkeş çekilmesini kabul etmediği için ambargoya maruz kaldığını yazmıştım. Nitekim beklenen oldu ve Kudüs, sahibi olmayanlarca, sahibi olmayana teslim edilmeye çalışıldı.
ABD’nin Ortadoğu politikalarına bakıldığında, sürekli olarak birbirlerine karşı olan, azınlık olan kesimleri birbirlerine karşı desteklediğini, özellikle mezhebe ve etnisiteye dayalı ayrıştırıcı politikalar izlediği görülür. Obama’nın Irak’ta Sünni çoğunluğu oluşturan halka rağmen mezhepçi Maliki yönetimini desteklemesi, İran’ın Irak’a nüfuzunu dolaylı yoldan sağlaması, Maliki yönetimi ve Kürt yönetimini petrole dayalı ekonomik ilişkiler nedeniyle karşı karşıya getirmesi, bu politikaların Obama dönemi örneğidir. Obama sonrası Trump’ın ise İran’a karşı Suud ve yandaşlarını desteklemesi, her dönem ayrı bir grubun desteklenerek, mezhebe ve etnisiteye dayalı gerginliği körüklediği politikalar izlediğini gösterir niteliktedir. Hatta İran-Irak Savaşı sırasında ABD’nin hem Irak’a hem de eş zamanlı olarak “ambargo uyguladığını” söylediği İran’a silah sattığı bilinmektedir.
ABD’nin İran’a karşı Suud’u desteklemesi, birinci önceliği olan İsrail’in güvenliğini sağlama politikasını tehlikeye atma gibi yorumlanabilir ancak bu yorumlama yanlıştır İsrail’e baktığımızda bu sonuçtan oldukça memnun olduğu görülmektedir, İsrail gibi 13 yaşındaki bir çocuktan, down sendromlu bir gençten bile korkan bir ülke her gün “intifada” çağrıları yapılan bir dönemden neden rahatsız olmasın da memnun olsun? Bu sorunun cevabı İsrail’in Filistin’i işgal politikalarında gizli, eğer HAMAS ve Abbas yönetimi İsrail’e karşı sert tepki verirse İsrail işgalini arttıracak ve ileride olası bir “barış masası” oluşursa her zaman yaptığı gibi en son işgal ettiği yerlerden vazgeçecek ama bir önceki işgal ettiği bölgeleri “meşru ve yasal” olarak kendi bünyesine katacaktır. Yok eğer Abbas yönetimi ve HAMAS’tan yüksek dirençli bir tepki görmezse bu kez de Abbas ve HAMAS’ın gücü sorgulanacak, bu sorgulanma sonrasında İsrail’in, ABD’nin ve Suud’un Filistin için düşündükleri Dahlan, Filistin’in başına geçirilecektir.
Bir diğer husus, Kudüs konusunu konuşurken her şeyi konuşmamız ama önemli noktayı gözden kaçırmamızdır. O önemli nokta ise ABD’nin hegemonyasını tüm dünyaya dayatmasıdır. Bu dayatmanın son örneği ise maalesef Kudüs’tür.
Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu sistemle dünyaya egemen olan ABD, Clinton dönemi liberal politikaları da fiyasko ile sonuçlanınca 11 Eylül’ü bahane ederek kendi hegemonyasını dayatmak için Irak’ı işgal etti. Irak işgalinin de fiyasko ile sonuçlanması sonrası ABD imajını toparlamak Obama’ya kaldı ve ABD’nin Ortadoğu politikalarını Bush’un bıraktığı enkaz ve daha önemlisi 2008 ekonomik krizi belirledi. Bu süreçlerin de başarısızlıkla sonuçlanması, IŞİD’in Ortadoğu’ya bomba gibi düşmesi sonrası Trump’ı iktidara getiren zemin oluştu.
Bir üst paragrafta anlattıklarım aslında bir şekilde ABD hegemonyasının Ortadoğu üzerinden neredeyse tüm dünyaya dayatılması operasyonuydu. Bu hegemonyayı kabul ettirmek pahasına ABD haydut gibi davrandı, BM kararlarını hiçe saydı, Irak işgalini “önleyici savaş” tartışmaları gölgesinde gerçekleştirdi. Sonuçta Ortadoğu ve insanlık kaybetti, ABD mütemadiyen kazandı.
Kudüs konusu da en az Irak’ın işgali kadar ABD hegemonyasının ve haydutluğunun sadece Kudüs’ü kutsal sayan Müslümanlara değil tüm dünyaya dayatılmasıdır.
Filistin’den yükselen 3. İntifada çağrısının şimdilerde arzu ettiğimiz kadar cevap ve destek bulamamış olması, bahsettiğim ABD hegemonyasının yer yer askeri güce dayalı, yer yer ise Gramsci ve Cox’un literatüre soktuğu “rızaya dayalı bir hegemonyanın” kabul edildiğini göstermektedir. Bu her açıdan boynumuzu büken bir realitedir.
Dikkat çekilmesi gereken diğer husus ise şimdilerde “birden” ortadan kaybolan holding terör örgütü IŞİD’dir. IŞİD’in Filistin direnişine kaydırılacağı konuşulsa da şimdilerde en azından IŞİD adı altında bu militanların Filistin direnişine katılmaları açıkçası beklediğim bir şey değil. Belki bir isim değişikliği, belki yeni bir organizasyon ile IŞİD militanları zamanı gelince uygun yerde istihdam edilmek için bekletilecektir ancak “birden” ortalıktan kaybolmaları dikkatleri celp etmesi gereken bir husustur. ABD’nin PYD’yi kullanarak IŞİD’i sorunsuzca istediği yere nakletmesi sonrası bu soru daha yüksek sesle sorulması gereken bir soru haline gelmiştir.
Filistin’i bölgenin hâmisi olmak için kullanan İran’ın, Suud’a yüklenmek için kullanacağı Filistin kartını açmamış olması, Kudüs işgaline ses çıkartmıyor olması, 2006’da Hizbullah’ın İsrail’e verdiği dersi hatırlatmıyor olması, Esed’e verdiği desteğin çeyreğini Filistin için vermiyor olması böyle fırsatları kaçırmayan İran için anlaşılabilir bir durum değil. İran’ın, gücünü ve imajını zedeleyen, “ezeli düşmanı” Suud’u sıkıştıracak her tür fırsatı değerlendirdiği düşünülürse bu sessizlik sorulması gereken ikinci soru olarak karşımızda duruyor.
Açıkçası, Kudüs’ün Amerikan postalları ile çiğnenmesi karşısında beklediğim kadar büyük tepki görmedim, bunun sebebi meseleyi diplomasi ile çözmek için beklemekse bunu anlarım ve desteklerim ancak bunun sebebi Amerika ve İsrail’in hegemonyasını kabul etmiş sindirmiş olmaksa işte o şifası olmayan bir hastalıktır ve hepimiz kaybettiğimizi bile fark etmeyecek kadar düşkün bir halde kaybetmişiz demektir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.