Dünya terörünün "en iddialı" bir şekilde dünya gündemine oturması, Türkiye için bir "tehlikeler zincirini" önümüze getirdi. Yıllardır "PKK teröründen" çok acı çeken ülkemiz Amerika'nın uğradığı "saldırıyı" en derinden anlayan tek ülke olmuştur.
Türkiye'nin "dünyanın yeni düzeninde" yer alırken çok dikkatli ve "ülke çıkarlarını" her şeyin üstünde tutarak tavır koyması gerekiyor. Türkiye büyük bir devlet olmanın "ciddiyetini ve ağırlığını" bir an olsun elden bırakmamak zorunda.
Bunları neden yazıyorum?
Körfez Savaşı sırasında "bir koyup üç alacağız" mantığı yeniden hortlamış durumda. Bazı çevrelerde rahmetli İsmet İnönü'nün "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünyada yerini alır" sözü hatırlatılıyor. İnönü, o sözü Türkiye'nin Kıbrıs hava sahasına "savaş uçağı" göndermesini "ağır dilli bir mektupla" kınayan Amerika Devlet Başkanı Jhonson'a cevap olarak söylemişti. Soydaşlarımıza karşı "mezalim" uygulanırken ellimiz kolumuz bağlı oturamazdık elbette. Ama görüyorsunuz bu mektup ve "yeni dünya kurulur" restleşmesinden 10 yıl sonra Başbakan Bülent Ecevit'in "ısrarıyla" Kıbrıs'a "Barış Harekatı" yaptık. "Bir aldık ama çok verdik." Hala da vermeye devam ediyoruz.
Şahinler yeniden "savaş çığlıkları" atıyorlar. Bazı kimseler de "Zaten krizde olan bir ekonomiyi ancak savaş krizden çıkarabilir" diyerek hükümete "tehlikeli" göndermeler yapıyorlar. Kriz karşısında "ne yapacağını bilmeyen" eli kolu bağlı IMF'den medet uman hükümetin "bu tehlikeli önerileri" dikkate almayacağını umarım.
Şahinler "Türkiye'yi bir petrol ülkesi yapalım" diyorlar. Öyle Güneydoğu'da Batman, Raman gibi petrol bölgelerimizden "daha çok petrol çıkararak" değil, gidip Kerkük'ü sınırlarımıza katarak petrol ülkesi olma hayalindeler.
Saddam Hüseyin de 1990 sonlarında böyle bir "hayalle" Kuveyt'i işgal etmiş, bütün dünyanın husumetini çekerek "Kuzeyden Güneyden sınırlandırılan" kendi sınırları içersinde, halkını açlık, sefalet içersinde bırakmıştı. Kuveyt'i işgalinden, Irak'ın tek çıkarı, bazı generallerinin "Kuveyt saraylarından" yürüttüğü "Picasso tabloları" oldu. Onların da çoğu yakalanıp yerlerine teslim edildi. 2-3 milyon dolarlık tabloların karşılığında bir ülke halkının sefalete düşürülmesi iyi bir "alış veriş" değildir.
Türkiye'nin böyle bir "çılgınlık" yapacak lüksü yok. Türkiye ekonomisinin krizden çıkabilmesi için mutlaka ve mutlaka, yabancı yatırımcıların Türkiye'ye gelmesi gerekir. Yabancı yatırımcılar olası "ekonomik krizler" karşısında temkinlidirler. Bu krizlerden yatırımlarının etkilenebileceğini de düşünerek yatırım yaparlar. Ama hiçbir yabancı yatırımcı, "savaş halindeki bir ülkeye" yatırım yapmaz.
Kerkük'ün Türkiye tarafından işgal edilmesi ayrıca Ortadoğu'da bütün dengeleri değiştireceği için buna hangi tarafın arka çıkacağı da meçhuldür. Bir "doğal gaz paylaşımı", bir "Hazar Bölgesi enerji dağılımı" bile Amerika ile Avrupa arasında "çıkar çatışmasına" dönüşürken, Amerika'yla müttefik olan, Avrupa Birliği'ne girmesi konusunda devamlı "zorluk çıkartılan" Türkiye'nin Kerkük'ü alması gerçekten dünya dengelerini değiştirir ama Türkiye değişen bu yeni dünyada, hem "bütünlüğünü" koruyamaz, hem de "iyi bir yer" alamaz. Hele Kerkük gibi bir "petrol bölgesinde" hiç yer alamaz. Onun için aklımızı başımıza toplayalım.