Türkiye Sözcü Gazetesi bazı yazarlarına ve yöneticilerine verilen cezaları konuşup tartışırken ‘yerel mahkemelerin yüksek yargı organlarının kararlarına karşı direnişleri kamuoyunda gündem olmaya devam ediyor. Zira son iki ay içinde bazı Ağır Ceza Mahkemeleri ’Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın hak ihlali ve bozma ilamlarına karşı direnme kararı vererek daha önceki mütalaalarında belirtilen sevk maddeleri gereğince sanıkların cezalandırılmasını talep etmişlerdi. İstanbul 27’inci Ağır Ceza Mahkemesi son olarak 27 Aralık’ta Sözcü Gazetesi yazarları ve bazı yöneticilerinden, Emin Çölaşan, Necati Doğru, Metin Yılmaz, Mustafa Çetin, Yücel Arı,Gökmen Ulu, Yonca Yücekaleli’ye 3 yıl 6 ay 15 gün ile 2 yıl 1 ay arasında değişen hapis cezaları verdi. İsnat edilen suç ise FETÖ’cülük ve terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme iddiasıydı. Emin Çölaşan son yazısında önce savcının kendisine takipsizlik kararı verdiğini ancak cezaevinde tutuklu bulunan bir FETÖ’cü kadına inandığı ve onun iddialarını köşesine taşıdığı için ceza aldığını yazmıştı.
Cumhuriyet tarihinde iki yerel mahkemenin, yüksek yargı kapsamına giren AYM ve Yargıtay’ın kararlarına karşı direnerek kendi kararlarında ısrar etmesi veya direnmesi bir ilk olarak yargı tarihine geçti. Ocak 2018 tarihinde İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi AYM’nin ‘’hak ihlali‘’ yapıldığı gerekçesiyle tutuklu Şahin Alpay hakkında verdiği tahliye kararını ikinci kez reddederken bir “ilk”e imza atmıştı. Mahkeme, “yetki gaspı” yaptığını öne sürdüğü AYM’nin “tahliye talebini yerine getirmenin kanunen mümkün olmadığı” görüşünü karar metnine geçirdi. Mehmet Altan’ın tahliye edilmemesine yapılan itiraz da karara bağlanmadı. 13.Ağır Ceza Mahkemesi verdiği kararda, “AYM’nin kendini mahkememiz yerine koyarak özetle, ‘Dosyadaki delillerin tutukluluk için yeterli olmadığına’ karar vermiştir. Hatta AYM’nin gerekçesi dikkatli okunduğunda 140. paragrafta sanığın yayımladığı yazılar haricinde herhangi bir somut olgunun dosyada olmadığı ifade edilmiştir. Bu tespit dikkate alındığında mahkememiz sadece sanığın tahliyesine değil, beraatine de karar vermek gerekir. Yukarıda yaptığımız açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, AYM’nin böyle bir hak ve yetkisi yoktur. Dosyada tutukluluk halinin devamını gerektirir olguların olup olmadığını takdir yetkisi mahkememize aittir” denmişti. Siyasi iktidarın üst düzey bir yöneticisi de, AYM’nin karar verme yetkisinin olmadığını belirterek, “Çok net söylüyorum. Anayasaya Mahkemesi bireysel başvuru konusunda Anayasa’nın kendisine verdiği yetki ve görev sınırını tartışmasız aşmıştır” açıklamasında bulunmuştu.
29 Temmuz tarihli “AYM’nin skandal kararları” başlıklı yazımızda 11 Ocak 2016 tarihinde aralarında CHP İstanbul Milletvekili Kaboğlu’nun da bulunduğu bin 128 PKK muhibbi çeşitli üniversitelerde görevli akademisyenlerin devleti katliam yapmakla suçladığını açıklamıştık. PKK’ya alenen destek veren ve öven bildiride, PKK terör örgütü ile mücadele eden güvenlik kuvvetleri bölgede kasıtlı ve planlı bir kıyım yapmakla suçlanıp aşağılanmışlardı. ‘Barış İçin Akademisyenler‘ İnisiyatifi ile hazırlanan metne imza atan 10 akademisyenin terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırıldıkları gerekçesiyle yaptıkları bireysel başvuruda hak ihlali verilmesi kamuoyunda devleti katliam yapmakla suçlayan akademisyenlerin AYM tarafından korunduğu iddialarına neden olmuştu.Aynı zamanda AYM Başkanı Zühtü Arslan hakkında Polis Akademisi Başkanlığı yaptığı dönemde FETÖ’cülere kalkan olduğuna yönelik ciddi iddialar söz konusu . İşte bu nedenlerle İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin Barış Akademisyenleri hakkındaki hak ihlali kararını tanımadı. 1 yıl 3 ay hapis cezası verilen akademisyen S.U.’nun yeniden yargılanma talebini reddetti.
Cumhuriyet Gazetesi’nin eski yazar ve çalışanlarının mahkumiyet kararlarının Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından bozulmasının ardından yeniden görülen davada mahkeme, Kadri Gürsel için beraat, diğer sanıklar hakkında ise önceki cezalarda direnilmesine karar vermişti. Direnme kararının gerekçesi çok çarpıcıydı. Direnme kararına, sanık gazetecilerin suç işlediklerine dair “Vicdani kanaat hasıl olduğunu” gerekçe gösteren mahkeme, “Muhalif görüntüsü ile PKK/KCK, FETÖ/PDY ve DHKP/C silahlı terör örgütlerinin lehlerine yıllara yayılır şekilde haberler yaptıkları konusunda tam bir vicdanı kanaat hasıl olmuştur” ifadelerine yer verdi. Kararda, “Can Dündar’ın genel yayın yönetmeni yapılması aşamasıyla yoğunlaşan haber-yayın çizgisinin değişip terör örgütlerine adeta hizmet eder aşamaya gelmesiyle yalan haber, operasyonel amaçlı yazı ve paylaşımlarla terör örgütlerinin hukuka aykırı amaç ve hedeflerine ulaşmasına çalışıldığı” belirtildi. Mahkeme heyeti bu nedenle gerekçeli kararında Cumhuriyet davasının yalnızca FETÖ davası olmadığını savunmuştu.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.