Türkiye’de ‘Çözüm Sürecinin’ başlangıç tarihi resmi olarak 28 Aralık 2012 olarak açıklanmıştı. Aslında görüşmelerin devletin bilgisi dahilinde istihbarat birimleri tarafından 2009 yıllarından Oslo’dan başlayarak devam ettiği kamuoyunun bilgisi dahilindeydi.
Resmi olarak görüşmelerin başladığı tarih ise devletin üst katları tarafından 28 Aralık 2012 olarak açıklanmıştı. PKK/KCK terör örgütünün İmralı’da tutuklu bulunan lideri Öcalan ile görüşmelerin başladığı bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştı. 20 Temmuz 2015 yılında Suruç’ta yaşanan çifte canlı bomba saldırısından taktiksel olarak DEAŞ üzerinden Türkiye’yi sorumlu tutan PKK terör örgütü çözüm sürecini bozacak terör saldırılarını Türkiye’nin dört bir yanına yayarak ülkeyi terör sarmalına almaya çalışıyordu. Diğer taraftan PKK’nın Suriye ayağı olan PYD/YPG’nin, ABD’nin destek ve katkılarıyla, Suriye’de oluşturduğu “özerk kantonlar sistemini” Kandil, KCK ve HDP işbirliği ile Türkiye içinde 3 şehir ve 13 ilçeye taşıyarak bölge halkı ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirerek uluslararası kamuoyu ve dünyaya, Türkiye’de ‘’iç savaş’’ algısı yaratacak görüntüleri servis ediyordu. Amaç NATO’nun Türkiye’ye müdahale etmesinin meşruiyeti sağlanmaya çalışılıyordu. Aslında Suruç canlı bomba saldırısında DEAŞ, FETÖ, PKK/HDP eylem birlikteliği güvenlik güçleri ve istihbarat birimlerince tespit edilmişti. Bu açık provokasyon sonrasında Suruç saldırısından 2 gün sonra 22 Temmuz 2015 tarihinde 2 polis memuru evlerinde şehit edilmişlerdi. Bu eylem çözüm sürecinin sonunu getirmişti.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan terörle mücadelede Yeni Paradigması gereği terörü kaynağında bitirme stratejisi doğrultusunda PKK/YPG ve DEAŞ terör örgütlerini hedef alan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla Cerablus, Azez ve Mare bölgeleriyle Afrin terörden arındırılmış yaklaşık 10 bin terörist etkisiz hale getirilmişti. PKK/PYD’nin Menbiç ve Fırat’ın doğusunda da büyük bir darbe alacağından çekinen ABD ve bazı batılı ülkeler bu terör örgütünü korumak için Türkiye’de yeni bir çözüm süreci yaratmak için çeşitli algı operasyonları veya ülke içindeki işbirlikçilerini devreye sokmalarına rağmen başarılı olamamışlardı. Zira PKK/PYD ile ABD arasındaki illegal koalisyon bugün tüm arka planlarıyla ortaya çıkarılmış durumdaydı. PKK/YPG terör örgütünün Amerika’nın bir işareti ile Türkiye’de 80 milletvekiline sahip olmasına rağmen çözüm sürecini açık bir provokasyon ile bozması bu terör örgütünün Amerika ve NATO ile birlikte Türkiye’nin bekası için açık bir tehdit oluşturması nedeniyle yeni bir çözüm süreci çok zor. Hatta imkansız. Ancak içimizdeki Amerikalılar en ufak bir fırsatta çözüm sürecini gündeme getirmeye çalışıyorlar. Amerika derin devletinin bir uzantısı olan ‘Uluslar arası kriz grubu’ 2017 yılında yayınladığı iki raporda Türkiye ile terör örgütü PKK’yı bir kefeye koyarak Türkiye’ye “yeni bir açılım süreci başlat, Kürtlere özerklik ver, Türk kimliğini dışlayan kimliksiz bir anayasa hazırla ve uygula, ana dilde eğitimi kabul et derken’’ PKK’ya ise “Türkiye’de çatışmayı sürdürmeyi sona erdir, Suriye’ye yönel ve bu ülkenin kuzeyindeki özerk yönetimi güçlendir” mesajı veriliyordu. Uluslar arası tüm baskılara karşı yeni bir çözüm süreci başlatmaya yanaşmayan Türkiye’ye karşı bu konuda çeşitli algı operasyonları da yapılabiliyordu. Örneğin SDG Komutanı Mazlum Kobani geçtiğimiz günlerde, Türkiye’yle dolaylı görüşmelerin olduğunu iddia etti. PYD Sözcüsü Salih Müslim de ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin bu anlamda bir arabuluculuk yaptığını iddia etmişti. Bu asparagas haberler PYD/YPG terör örgütü mensuplarının kaçmalarını önlemek ve motive etme amaçlıydı.
Terör Örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan 8 yıllık aradan sonra geçtiğimiz 2 Mayıs’ta avukatlarıyla görüştürüldü. O görüşmeden sonra yayınladığı mesaj oldukça dikkat çekiciydi. Çatışma değil demokratik müzakere yöntemine ihtiyaç olduğuna vurgulaması, 2013 Nevruz mektubuna atıfta bulunması ve daha önemlisi PKK’nın Suriye kolu SDG’ye “Türkiye’nin hassasiyetlerine duyarlı olun” çağrısı “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorusunu sormamıza neden olmuştu. Amerika Öcalan’ı Şubat 1999 yılında Kenya’da yakalayarak Türkiye’ye teslim etmişti. Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesiyle Barzani ve Talabani öne çıkarılmış PKK’nın siyasallaşmasının yolu açılmak istenmişti. Öcalan’ı yakalanması sonrasında başta ABD olmak üzere Batılı birçok ülke sözde diğer PKK üst düzey yöneticilerini kendilerine bağlama yolunu seçmişlerdi. Tabi ki bu konuda ABD’nin eline hiçbir ülke su dökemezdi. PKK’nın devrik lideri açıklamalarında samimi ise ABD ve Batı’nın kontrolünden çıkarken Kandil, KCK ve Avrupa tamamen ABD kontrolüne girmişlerdi.
İmralı’da, Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmeden, cezaevleri ve Avrupa’da devam eden açlık grevlerinin sona erdirilmesi çağrısı çıkmıştı. Ancak PKK’nın terör baronları Öcalan’ın açlık grevlerinin sonlandırılması çağrısını göz ardı ederek üstelik bu çağrının arka arkaya yayımlanması emrini vermiş Öcalan’ı sansürlemişlerdi. Emir büyük yerden PENTAGON’dan gelmişti. Terörle yatan terörist olarak kalkar. Ne dersiniz?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.