“Nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın”

04:006/10/2018, Cumartesi
G: 6/10/2018, Cumartesi
Ayşe Böhürler

(Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye nasihati)Genel olarak bir karamsarlık var üzerimizde. Bu karamsarlığı atıp yeni başlangıçlar yapmak, sahip olduklarımızın değerini bilip tecrübelerden faydalanmak gerekiyor. Her çıkışın illa ki bir inişi, illa ki her inişin de bir çıkışı olacaktır. Aynı kısır tartışmaların içinde debelenip durmaktan kurtulup yeni bir canlanma, misyonumuzu güçlendiren, fedakârlık yapmamızı sağlayacak bir atmosfere ihtiyacımız var. Büyük kitlesel hareketlerden söz etmiyorum, çağın ruhu

(Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye nasihati)

Genel olarak bir karamsarlık var üzerimizde. Bu karamsarlığı atıp yeni başlangıçlar yapmak, sahip olduklarımızın değerini bilip tecrübelerden faydalanmak gerekiyor. Her çıkışın illa ki bir inişi, illa ki her inişin de bir çıkışı olacaktır. Aynı kısır tartışmaların içinde debelenip durmaktan kurtulup yeni bir canlanma, misyonumuzu güçlendiren, fedakârlık yapmamızı sağlayacak bir atmosfere ihtiyacımız var. Büyük kitlesel hareketlerden söz etmiyorum, çağın ruhu buna uygun değil zira.


Onun yerine Çalıkuşu misali eğitimden ekonomiye can katacak, en ücra yerlerde ders verecek bulunduğu alanda yeni bir ivme kazandıracak kişilere ve böylesine bir canlanmaya ihtiyacımız var. Büyük büyük misyonların, ideolojilerin bugünün insanında bir karşılığı olmadığını görüyoruz. Bize daha hayata dokunan, hayatın olağan akışı içinde değiştirebileceğimiz, yenileyebileceğimiz hedefler lazım.

Doğrusu İstanbul’da çevremizde gördüğümüz karamsarlık Anadolu’da yok. Hayatı ve dünyayı İstanbul- Ankara’dan ibaret saymayan bir bakışa da ihtiyacımız var. Bu hafta hem Antep hem Konya’ya gidince meselelere Anadolu’dan bakmaya ihtiyacımız olduğunu düşündüm. Bu vesileyle de kuruluş öyküsünü bildiğim ve bir yeniden çıkış hikâyesi olan Müsiad’ın hikâyesini paylaşmak istiyorum.

25. yılında Müsiad’ın kuruluş öyküsünü belgesel olarak yapmıştım. Kuruluşa emeği geçen onlarca kişiyle röportaj yaptım. Orada bu ruhun nasıl yeni bir kalkınış, ekonomik canlanma getirdiğini görmüştüm. Konya’dan Erzurum’a hayatında ilk defa pasaport alan, iş adamlarını dünya fuarlarına götürme hikâyeleri bile başlı başına efsanedir. Bu arada ilk gittikleri fuarın 1992 yılında Moskova’ya olduğunu da söyleyelim.

Müsiad’ın kurucusu ve ilk başkanlarından Erol Yarar o günleri şöyle anlatıyor: “83 yılından sonra Özal ile başlayan özelleştirme hamlesi, teşvikler, yurt dışına açılma.. 1990’larda 70’li yıllarda çok korktuğumuz Sovyetler blokunun, komünizmin çökmesi, liberalleşme hareketi… Bunların hepsinin Türkiye’ye yansımaları oldu. O zaman iş adamalarını bir çatı altıda birleştirme olgusu gündemimize geldi. Erbakan Hoca’nın iş adamlarını bir araya getirme çalışmaları vardı. Sayın Erdoğan’la yaptığımız toplantılar vardı. Bu toplantılar neticesinde yeni ve herkesi kapsayacak bir iş adamaları çatısının kurulmasına karar verildi. Ama kimler bu işi yapacaktı? Biz 4-5 genç iş adamı dünya gerçeklerini bilerek bir araya gedik ve Müsiad’ı kurduk…”

Mecidiyeköy’de küçük bir büroda 4 kişiyle başlayan bu hareket maddi ve manevi yönden kalkınan Türkiye’yi hedefliyordu. İlk yola çıkan bu genç iş adamları: Erol Yarar, Ali Bayramoğlu, Abdurrahman Esmerer ve Natık Akyol idi… Bu dört isme ilave olan ilk yönetim kurulunun içinde şimdiki İTO Başkanı Şekip Avdagiç de vardı. Kuruculardan olan Ali Bayramoğlu o dönemki hedeflerini şöyle anlatıyordu: “Bir sivil toplum kuruluşu olarak sadece ekonomik menfaatleri için hareket eden değil aynı zamanda üyelerinin ekonomik gelişmesini dolaylı olarak da ülkenin ekonomik gelişmesini kendisine misyon ve görev edinmiş bir kurumdur…”

Müsiad kurulduğundan bu yana ekonomimiz 4 kat büyüdü. İhracatını 12 kat artırdı. Müsiad üyeleri 2023’te 500 milyar dolarlık ihracat hedefini dile getiriyorlar. Mecidiyeköy’deki küçük bir büroda başlayan bir hareketin çatısı altında bugün dünya markaları var. Bugün Müsiad 50 bine yakın işletmeciyi çatısı altında topladıysa, 70’e yakın ülkede temsilcilikler açtıysa, 3 kurucu üyeden 15 bine yakın bir üye profiline sahipse bu misyonun bunda payı büyüktür. Onları yola çıkartan ruhun, ilkelerin yaşatılmasını görev edinmek gerektiğine inanıyorum.

Bugün de fikri, misyonu, cesareti olan ve bunu sürdüren kurum, kuruluş ve insanlara ihtiyacımız var..

“DURMAYA DİNLENMEYE HAKKIMIZ YOK”

(Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihati)

Geleceği bugünden şekillendirmek için yeni hedefler koyup projeler geliştirmeye ihtiyacımız var. Bu hedeflerin başında Anadolu’daki üniversiteleri güçlendirecek projelerin gelmesi gerektiğine inanıyorum. Oradaki potansiyelin yüksekliği bir tarafa yönümüzü Anadolu’ya dönmenin canlandırıcı ve iyileştirici gücü de çok yüksek. Her şeyden önce büyük şehirlerdeki üniversitelerin kibri ve “biz her şeyi biliriz” tavrı orada yok.

Bu hafta Hasan Kalyoncu ve Necmettin Erbakan Üniversitesi’ni görme şansım oldu. Ve öğretim üyelerinden öğrencilerine herkesteki samimiyet, sahipleniş, öğrenme ve öğretme isteğini görünce odağımızı oraya çevirmemiz gerektiğini düşündüm. Anadolu’da giderek büyüyen güçlü bir akademik çevre var. Üniversitelerde pırıl pırıl gençler ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelen idareciler ve akademisyenler var. Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nin düzenlediği “Toplumsal Cinsiyet Algısı” üzerine yapılan bir panel vesilesiyle onları tanıma imkanı buldum. Üniversite’nin dekanı Prof. Dr. Bilal Kuşpınar Kanada’dan gelmiş bir akademisyen. Fakültenin idari kadrosunda olan ya da ders veren tüm akademisyenlerden çok etkilendim. Buralarda kaybolan Üniversite ruhu oralarda güçlü biçimde yaşıyor.

KONYA İÇİN NOT...

Ancak küçük bir not düşmek isterim. Üniversiteler on binlerce öğrencisiyle şehirlere hayat veriyor. O şehrin kabuğunu kırıp onları ülkeye ve dünyaya açıyor. Bu nedenle şehrin ileri gelenlerinin, belediyesinin, iş adamlarının üniversiteleri sahiplenip destek vermeleri gerekiyor. Necmettin Erbakan Üniversitesi’nin Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nin yaşadığı bazı çevresel sorunları var. Yeni kampüsünün inşaatı, yolları ve çevresi itibarıyla bazı sıkıntılar var. Bina tamamlanınca çözülecek bu sorunlara en azından dönemsel iyileştirme yapmak, geçici çözümler bulmak mümkün. Bu da ancak bir sahipleniş ile mümkün olabilir. Bereketli Konya ovası, yüzlerce yatırımcıya kucak açmışken bu bereketin hürmetine Konya’ya üniversite okumaya gelmiş öğrencilerin hayatını kolaylaştıracak iyileştirmeler elbirliğiyle yapılabilir diye düşünüyorum. Üniversiteler aynı zamanda şehirlerin de emaneti değil mi?

#Şeyh Edebali
#Osmangazi