Ateş kapının önüne gelmeden bakmamak… Çoğu zaman takındığımız bu tutum özellikle kültür meselesi için çok daha fazla geçerli. Belki de bu yüzden keskin bir yol ayrımının yaşandığı Cumhuriyet ile birlikte en çok tartışılan konu olmasına rağmen en az gayret sarf ettiğimiz alanlardan birisi oldu. Cumhuriyet’in ilk nesil düşünür ve yazarları Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Nureddin Topçu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Meriç bu konuyu eksene alan pek çok eser verdiler. Kültür kimliğin harcıydı ve kimlik kavgalarımız
Ateş kapının önüne gelmeden bakmamak… Çoğu zaman takındığımız bu tutum özellikle kültür meselesi için çok daha fazla geçerli. Belki de bu yüzden keskin bir yol ayrımının yaşandığı Cumhuriyet ile birlikte en çok tartışılan konu olmasına rağmen en az gayret sarf ettiğimiz alanlardan
birisi oldu.
Cumhuriyet’in ilk nesil düşünür ve yazarları Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Nureddin Topçu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Meriç bu konuyu eksene alan pek çok eser verdiler. Kültür kimliğin harcıydı ve kimlik kavgalarımız siyasete uzanarak pek çok iç çatışmaya kaynaklık etti. Bugün ise adeta her konu kültür ile ilintili hale geldi.
Her şey gibi kelimelerin de bir tarihi var. Kültür kelimesi bugünkü manasıyla 18. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanıyor. Rönesansla başlayıp 18. yüzyılda olgunlaşan Aydınlanma’dan sanayileşmeye, halkın yönetimde pay almasına kadar pek çok etken kavramın gelişiminde rol oynuyor. Cemil Meriç kültürün 140 tanımı bulunduğunu, bunların da muhayyel tasvirler olduğunu söylüyor.
21. yüzyılda kültür daha da muğlaklaştı. Öyle ki onu bir yere bağlayacak daha çok çıpaya ihtiyaç var. Küreselleşen kültür endüstrisi, her şeyi tek değeri para kazanmak olan kapitalizmin emrine veriyor. Kültür, arz-talep dengesiyle, piyasa koşullarıyla biçim alan bir ürün olarak pazarlanıyor. Tam da bu noktada fiziki sınırlar kadar milli sınırlar ve hatta insanın korunması için “milli kültür” kavramı önem kazanıyor.
2019’da yapılan 2. Milli Kültür Şurası bu noktada çok önemliydi. Şuranın açılış konuşmalarını yapan Mehmet Genç ve Alev Alatlı’nın kültüre dair uyarılarını hatırlatmak istiyorum.
Mehmet Genç, “Kavramsız düşünce olamaz, fikir üretilemez. Kavramlar çeviri Türkçesiyle anlaşılamaz, kavramsız kaldık” tespitinde bulunmuştu. İkinci önemli uyarısı “bilim ve ilimden yoksun kültür üretilemeyeceği” üzerineydi. “Bilim bireysel olarak yapılmaz kolektif olarak yapılır. Kültürümüze bilimin girmesi sağlanmalı” önerisinde bulunmuştu.
Alev Alatlı ise “Türkçesiz kaldık” diyordu. Tespit ve önerilerini şöyle sıralamıştı: “Hiçbir kültür boşlukta üremediği gibi, dünyadaki hâkim kültürden bağımsız da olamaz. Bu nedenle hâkim kültürü tanımak gerekir. Popülist dogmalara sarılmaktan vazgeçmek gerekir. Popülist dogmaların
ilk yaptığı şey değerleri aşağıya çekmek! Değerleri taşıyan rol modelleri değersizleştirmek! Kalite ve değerli olanı sıradanlaştırmak! Bu akım Türkçeyi de etkiliyor. Türkçede sığlaşma, seviye bildiren ifadelerin kalkması, ‘siz’ ifadesinin yerine ‘sen’ lafzının gelmesi gibi… Entel dantel küçümsenmesi, halk bunlardan anlamaz diyerek çıtayı iyice düşürüyoruz. Bozuk Türkçeyi popülizmle karıştırıyoruz. Düzgün Türkçe konuşmak seçkincilik sayılıyor. Bunun yanında Türkiye Cumhuriyeti kazanımlarını yok sayarak da çözemeyiz. Farkında olsak da olmasak da geç kalmış bir rönesans içindeyiz.
Türkiye kendi mottosunu ortaya koymalı. O da ‘Dünyanın İyiliği İçin Türkiye’ olmalı.”
Halil İnalcık, Mehmet Genç, Teoman Durali son olarak da Alev Alatlı… Önemli düşünürlerimiz teker teker aramızdan ayrılırken, milli kültür üzerine uyarılarını bir kez daha hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.
2. Kültür Şurası’nın yol haritası mutlaka uygulanmalı!
Dünya yeni bir ayrımın eşiğinde: Siyonizme destek verenler ve vermeyenler. Sınırların ötesinde her yerde geçerli bu ayrım yeni dünyanın kimlik ve kültür kodlarının da bir parçası haline geldi ve gelecek. Destek verenler yüceltilirken, siyonizme karşı çıkanlar sistemden dışlanıyor.
The Ortodox Jewısh Chamber of Commerce (Yahudi Ticaret Odası) Amerika’da bağımsız bir grup. Houston’da Hilton Oteli’nde düzenlenecek olan Filistin toplantısını otele baskı kurarak iptal ettirdi. Büyük zincir firmalarda, Apple ve Starbucks gibi yerlerde çalışan Filistin destekçileri varsa kovulmaları için çalışıyorlar. Medyada çok etkinler, David Valesco Artforum dergisinin editörü, Filistin destekçisi olduğu için kovuldu. İngiltere İşçi Partisi’nin 2020’ye kadar başkanı olan James Corby’nin Berlin’de yapacağı konuşma Filistin destekçisi olduğu gerekçesiyle iptal edildi. Attoinetta Lattouf ABC News Avustralya muhabiri sadece Instagram gönderisi yüzünden,
Global News muhabiri Zahraa al-Akhrass sosyal medya hesabındaki Filistin destek postlarını kaldırmadığı için kovuldu.
Ekim 2023’te Adania Shiblinin’nin Frankfurt Kitap Fuarı’ndaki ödül töreni Filistinli olduğu için iptal edildi. Oscar ödüllü oyuncu Susan Sarandon ve Aiweiwi gibi pek çok uluslararası üne sahip sanatçının, akademisyenin projeleri, sergileri, konuşmaları ardı ardına iptal ediliyor. Kültür endüstrisi anti-siyonist formatı reddediyor.
Anti-siyonist olmanın suç sayılması yeni değil elbette. Geçmişte bu sebeple ambargoya uğrayan pek çok sanatçı olmuştu. Bunlardan birisi de Hollywood’un efsane oyuncularından birisi olan Vanessa Redgrave. 1978 yılında Oscar ödül töreninde siyonizm aleyhine konuşma yapan Redgrave aynı zamanda 1960’tan itibaren Vietnam Savaşı’na, Bosna’daki kıyıma, SSCB’deki insan hakları ihlallerine ve dünyanın çeşitli bölgelerinde Müslüman kıyımına karşı çıkmıştı. Ancak en büyük bedeli siyonizm karşıtı konuşması yüzünden ödemişti.
Akademideki örnekler ise sayılamayacak kadar fazla. Saygın bilim (!) kuruluşları birbiri ardına anti-siyonist kim varsa görevine son veriyor. Aydınlanmanın diyalektiğini ortaya koyarken, aydınlanma ideallerinin insanlığı nasıl olup da insanlıktan koparıp barbarlığa taşıdığını ileri süren fikir adamlarına katılmamak mümkün değil. Frantz Fanon gibi aydınlar “aydınlanmacı aklın bu dünyayı mitolojiden, çılgınlıklardan kurtarma teşebbüsünün fiyaskoyla sonuçlandığını, insanlığı kaosa sürükleyen deliliğin ve çılgınlığın bu aydınlanmacı akıldan kaynaklandığını” iddia ediyorlardı…
Tam da bu noktada kültür meseleleri daha çok önem taşıyor. Çünkü geldiğimiz yer barbarlıktır.