Suudi Arabistan'da meydana gelen kaza, üzüntüyle birlikte oradaki düzene ilişkin tartışmalara da sebep oldu. Aynı inancın farklı kültürle buluştuğu, 100'den fazla ülkeden, farklı davranış kalıplarına sahip, farklı coğrafyalardan gelmiş iki milyona yakın hacının aynı zaman diliminde bulunmasının organizesi de sevkiyatı da zannedildiği kadar kolay bir şey değil. Bu noktada Suudi Arabistan'ın hac organizasyonunun (bu kadar çeşitliliğin içinde) olabileceklerin en iyisi olduğunu düşünen birisiyim. Bu noktada olayın nedenleri sorgulanırken organizasyondan ziyade din kültürü ve farklılıkları üzerine de konuşmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
VE KADINLARIN VATANDAŞLIKTA EŞİTLENMESİ...
Aralık ayında Suudi Arabistan Krallığı'nda tarihe geçecek bir olay yaşanacak ve ilk defa kadınlar oy kullanıp, aday olarak yerel seçimlere katılabilecek. Doğrusu toplumsal-siyasal değişimleri ve tarihi kadınlar üzerinden izlemeyi önemseyen birisi olarak Suudlu kadınlar kadar ben de bu seçimleri heyecanla bekliyorum. Aday olanlar, seçim kampanyalarını yürütenler, kadın siyasetçilerin menejerleri şimdiden çalışmalara başlamışlar bile! Bizim için önemsiz ama onlar açısından büyük ve önemli sorular var önlerinde. Bu kampanyalar nasıl yapılacak? Kadınların fotoğrafları kullanılacak mı? Kadınların nasıl kayıt olacağından, kampanya ve bütçe yönetimi, erkek seçmenlere nasıl ulaşacaklarına kadar bir sürü soru Suudlu kadınların önünde duruyor. Meydana gelebilecek her türlü soruna rağmen Suudlu kadınların sesini artık daha çok duyacağız ve bu, bölgedeki tüm körfez demokrasileri için önemli bir adım olacak. Desteğimiz kadınların, kadınları hakkaniyetle toplum içinde temsilinden yana. Umarım önlerindeki engelleri kolayca aşarlar.
Geçenlerde bir blogda Nick Danforth imzalı, Abdullah Öcalan'ın Benedict Anderson'un fikirlerinden etkilendiğini yazan bir makale (An Imprisoned Nationalist Reads Benedict Anderson) dikkatimi çekti. Makalede yazılanlara göre Anderson, ulusların gerçek değil sosyal oluşumlar olduğu fikrini savunan birisi. “Hayali Cemaatler” isimli kitabıyla biliniyor. Yazara göre; “Öcalan'a sempati duyan birçok Kürt, onun retoriğinin ekonomik gelişmenin, kapitalizmin tehlikeleri kadar tehlikeli olduğunu anlamını buldular. Onlar, devletin desteği nasıl olursa olsun, yaşamlarını daha iyi hale getirmek ve kendi dillerini konuşmak istiyorlar. Artık Kürtlerin büyük çoğunluğu (ulus devlet kurmak yerine) Türkiye içerisinde çözüm odaklı büyük otonomi ve özgürlük yolunu kabul etme durumunda. Aksi halde Türkiye'nin ekonomik patlaması ve İstanbul, Ankara ve İzmir'de birçoğunun işlerinin bulunması gibi bir gerçeklik karşısında, oluşacak yeni sınırlar, Kürtler için yeni problemler anlamına gelecektir. Türkler ve Kürtler'in geçmişte pek çok soruna yol açan ulus devlet modelini terk etmesinin farklı nedenleri var. Fakat Benedict Anderson temel aktörlerin işbirliğini sağlama konusunda övgüyü hak ediyor…”
Kürtlere ilişkin konuşmaları dinlerken bu makale aklıma geldi ve bir not olarak düşmek istedim.