Cumhuriyet’i inşa eden fikirlerin arka planını anlamak için, bilimcilik ve materyalizme, ordu-devlet ilişkilerine ve Atatürk’ün zihniyet dünyasına yön veren kitaplara birlikte bakmak gerekiyor. Şükrü Hanioğlu’ndan notlarla bu süreci takip ederken II. Meşrutiyet döneminde Türk-İslam sentezinin ön plana çıktığında kalmıştık. Temeli önce Kahire’de, sonra İskenderiye’de çıkan Türk dergisinde atılan seküler Türkçülük ise erken Cumhuriyet döneminde daha güçlü bir şekilde gündeme gelir. Atatürk çok genç
Cumhuriyet’i inşa eden fikirlerin arka planını anlamak için, bilimcilik ve materyalizme, ordu-devlet ilişkilerine ve Atatürk’ün zihniyet dünyasına yön veren kitaplara birlikte bakmak gerekiyor.
Cumhuriyet ideolojisi; hiç sorgulamadan modern Türkiye’nin sadece bilime dayanması gerektiğini savunan bir ideolojidir.
Sadece M. Kemal Paşa’nın değil Celal Paşa’nın, Enver Paşa’nın da askeri stratejilerini, fikirlerini şekillendiren en önemli isim Von der Goltz’tur.
Şükrü Hanioğlu “Hangi Atatürk?” sorusunun anlamlı bir soru olmadığını söylüyor.
“Çünkü” diyor, “Atatürk çok genç yaştan itibaren dünya görüşünü belirlemiş birisi. Bunun bir parantezi İstiklal Harbi oluyor. Bu dönemde yaptığı konuşmalar daha sonra Atatürk’ü İslamcı ya da sosyalizme yakın bir lider olarak gösterilmek için kullanıldı. İstiklal Harbi’nin motor gücünü oluşturan Müslüman milliyetçiliği olarak ifade edilen bir milliyetçilik anlayışıydı. Buradaki parantez Atatürk’ün gerçek fikirlerini ifade etmiyordu. Bu dönemdeki sözleriyle Atatürk’ün ciddi anlamda İslam birliğine inanan bir lider olarak resmedilmesi mümkün. Ama gerçek görüşü bu değil. Lenin’e, Stalin’e yazdığı mektuplarda da bir Bolşevik gibi konuşuyor, ama öyle de değil.”
Yine Hanioğlu’nun anlatımıyla Atatürk’ün entelektüel portresinde etkili olan belli başlı isimler şunlar:
Atatürk’ün zihniyet haritasını oluşturan yazarlardan birisi de Gustave le Bon. Le Bon, toplumun seçkinler tarafından yönetilmesi gerektiğini, seçkinlerin toplumların dizginlerini kaybetmesi halinde Avrupa medeniyetinin çökeceğini söyleyen bir düşünür. Cumhuriyetçiliğe yaptığı atıf ise eşitliğe değil, Fransa’da geliştirilen cumhuriyetçi ruhadır.
Oryantalistlerin prensi de denilen Leone Caetani, uzun süre Mısır ve Arap coğrafyasında geziyor. İslam tarihini kronolojik olarak anlatan bir kitap yazıyor. 1905-1926 yılları arasında büyük boy on cilt halinde basılan Annali dell’Islam kitabı Türkçeye çevrildiği zaman Hüseyin Cahit önsözünde diyor ki: “Bu kitapta bizi rencide edecek çok şey var ama unutmayalım ki bunu yazan bir Hristiyan ve oryantalist!” Caetani, İslâm’ı vahye dayalı bir din saymaz, vahyin tamamen hayal mahsulü olduğunu, İslamiyet hakkındaki düşüncelerin İslamiyet’in doğuşundan 200 yıl sonra ortaya atıldığını, bütün hadislerin o dönemin gerçekliğine uyarlandığını savunur.
Atatürk bu kitabın ilk dokuz cildini çok ciddi şekilde okumuş, notlar almış. 1930’larda yayınlanan lise tarih kitaplarının ikinci cildi tamamen Caetani’den aktarılmış. Hanioğlu, Atatürk-Entelektüel Biyografi kitabına buna dair bir bölüm de koymuş. “Caetani’nin yazdığı ne, Atatürk’ün yaptığı özet ne, tarih kitabına giren bölüm ne? Bunlar tamamen birbirinin aynı” diyor.
Erken Cumhuriyetin dine bakış açısında bir yandan Wells’in etkisi, diğer yandan Caetani’nin İslamiyet yorumu etkili oluyor.
Mustafa Kemal 5. Ordu’da yüzbaşıyken harekete katılıyor. Hanioğlu’nun yorumuyla hareketin bu dönemdeki mensuplarına “ikinci kuşak Jön Türk” diyebiliriz. Bu Jön Türkler Fransız İhtilalindeki gençlik gibi sabırsız, bir an önce değişim isteyen, beklemeye tahammülü olmayan yeni bir ihtilalci kuşak. Ve daha ihtilalci diyebileceğimiz metotları benimsiyorlar. Daha sonra Cumhuriyetin kurucu kadrosunda yer alacak pek çok isim bu hareketin içinde.
Bu başlıklarla özetlediğimiz Şükrü Hanioğlu ve çalışmalarını konuşmaya 28 Temmuz Pazar günü (yarın) devam edeceğiz. Bu sefer rotamız erken Cumhuriyetin modernleşme projesi olacak. Bu basit bir Batılılaşma projesi miydi? Bunun ötesine geçen tarafları var mıydı? Fikrî arka planı neydi? Atatürk’ün inşa etmeye çalıştığı yeni milliyetçilik neydi? Günümüzde anladığımız türden bir milliyetçilik miydi? Yoksa Atatürk’ün vizyonu çok daha farklı mıydı?