Nüvesi bizim evde atıldı

04:0010/10/2024, Perşembe
G: 9/10/2024, Çarşamba
Ayşe Böhürler

Yeni Şafak’ın 30. yılı derken “Aman Allah’ım, zaman ne kadar da hızlı geçmiş” diyor insan. Gençtik… 12 Eylül sonrası İslâmî düşünce yeniden gelişmeye çalışıyor, her dönemin gençleri gibi biz de eskiyi beğenmiyor, tonlarca baskıyı göğüsleyerek yeni bir bakış açısı oluşturmaya çalışıyorduk. Alev Alatlı’nın sıkça söylediği gibi dünyaya kömürlük penceresinden bakmaktan kurtulmaya gayret ediyorduk. İslâmî yaşama tarzının özgürleşmesi için mücadele etmek, korkmadan namaz kılmak, başörtü ile okuyabilmek,

Yeni Şafak’ın 30. yılı derken “Aman Allah’ım, zaman ne kadar da hızlı geçmiş” diyor insan.

Gençtik… 12 Eylül sonrası İslâmî düşünce yeniden gelişmeye çalışıyor, her dönemin gençleri gibi biz de eskiyi beğenmiyor, tonlarca baskıyı göğüsleyerek yeni bir bakış açısı oluşturmaya çalışıyorduk. Alev Alatlı’nın sıkça söylediği gibi dünyaya kömürlük penceresinden bakmaktan kurtulmaya gayret ediyorduk. İslâmî yaşama tarzının özgürleşmesi için mücadele etmek, korkmadan namaz kılmak, başörtü ile okuyabilmek, çalışabilmek, kısaca inandığımız gibi yaşamak en temel hedefimizdi.

Cumhuriyet’in dini mesele eden ilkelerinin kurbanlarıydık. Ancak dedim ya gençtik ve bu sıkıştırılmayı asla kabullenmiyorduk. Kurban rolünden çıkıp toplum ve ülkemiz için özgürleştirici bir şeyler yapma derdindeydik. Başörtüsü yasaklarının, toplanma yasaklarının olduğu ve fikir hürriyetinin olmadığı bir iklimde, bizim ev biraz da bu yenilikçi İslâmcıların tekkesi gibiydi. Sofranın her daim hazır olduğu ve sokranmadan misafir ağırlayan bir ev olması hasebiyle de tercih ediliyordu. Birçok girişimin ilk nüveleri bizim evde atıldı desem yalan olmaz.

Evin bitmeyen misafir ahalisinin tartışmalarından birisi de bir gazete çıkarılmasıydı. Bu konuda bizim çevreler ikiye ayrılmıştı. Babıali ekibi ve entelektüel ekip… Fatih, Günaydın’da çalışıyordu, Ragıp abi, Zakir abi Hürriyet’te idi. Hepsi de Babıali’de yetişmişlerdi. Rahmi Turan, Burhan Ayeri, Altemur Kılıç, Ardan Zentürk ile çalışmışlardı.

O yıllarda medya tek sesliydi, farklı ses çıksın diyen kendi içlerinden isimler de suikasta kurban gidiyordu. Öyle her konu işlenemediği gibi Müslümanlar hakkında tek iyi haber ya da yazı bile mümkün değildi. Hatta suç unsuru bile olabilirdi. Dolayısıyla bizim evin en çok tartışılan konularından birisi bir kardelen misali “Alternatif bir medya oluşturabilir miyiz” sorusuydu. Güzel bir fikirdi.

Milli Gazete, 1980 sonrası İslâmî hareketin içindeki eğitimli ya da o dönem için soldan ve Ülkücü Hareket’ten gelmiş gençlerin beklentilerine cevap vermiyordu. Medya teknolojilerinde gelişmeler oluyordu. Özel televizyonlar yeni kurulmaya başlamıştı, artık internet diye bir şey vardı. Toplum liberalleşme taraftarıydı, demokrasinin kendisi olmasa da lafı vardı. Bir gazete için tam zamanıydı.

Konu burada bitmiyordu elbette. Gazete çıkaralım ama nasıl bir gazete olsun konusu tartışılmaya başladı bu sefer. TV şovlarının izlenme rekorları kırdığı bir zamanda çıkaracağımız gazete ne kadar ciddi olacaktı? Bu ciddiyete karşı çıkan, magazin ağırlıklı bir gazete çıkaralım diyenler de vardı.

“İslâmî bir bakış açısıyla bir günlük gazete çıkarmak mümkün mü?” sorusu, ‘imkân’ arayışını da beraberinde getirmişti. Uzun süre format tartışıldı. Nasıl bir gazete olacaktı? Bir grup, dini yazarlarla, bildiğimiz formatta Milli Gazete gibi bir gazeteyi ama daha entelektüel ve fikir gazetesini savunurken, Babıali’de yetişmiş ekip daha magazin ağırlıklı bir gazetenin Müslümanların ihtiyacı olduğunu savunuyorlardı.

Peki, gazetede nasıl bir dil kullanılmalıydı? Gazetenin formatı kadar hedef kitlesi de tartışma konusuydu. Tabii bir de dönemin yasakları vardı. ‘Kürt sorunu’ demek yasak, ‘İslâmcı’ demek yasak…

Rejimin yasakları kadar Müslüman mahallenin tutuculuğu da had safhadaydı. Onlar da yeniliğe pek açık sayılmazlardı. Kör göze İslâm anlatan bir gazete çıkarmak istemiyorlardı ama yüksek fikirler tartışılsın, ağırlığı olsun istiyorlardı. Babıali ekibi ise din anlatan değil, dine karşı çıkanların tutarsızlıklarını magazinsel üslupla sunan bir gazeteden yanalardı.

Bu tartışmalarla gazete 1994 yılında, sanırım Eylül ayında Hekimler Birliği Vakfı Başkanı Yakup Yönten ve Tufan Mengi sahipliğinde yayınlanmaya başladı. Akdeniz Caddesi’nde bir bina kiralanmıştı. Dizgisi, matbaası, dağıtımı derken karşı mahalleden gelenlerin de olduğu profesyonel bir ekip oluştu ve gazete yayınlanmaya başladı. Özetle medya hegemonyasına karşı bir grup cesur, medyanın dilini iyi bilen gazeteci ekibin bir hayali olarak, alternatif bir medya arayışı üzerine kuruldu Şafak gazetesi.

Alev Alatlı, Nabi Avcı, İsmet Özel, Hüseyin Hatemi gibi isimlerin yanı sıra liberal isimlere de teklif gitmişti. Bir bölümü uzun süre gazetede yazdı. Akif Beki, Kemal Öztürk, Dücane Cündioğlu gibi isimler de Şafak gazetesinde dosya ve yazılarıyla yer almışlardı.

Kısa bir süre sonra gazete finans olarak kendini çevirmeye zorlandı, kira ve matbaa giderleri karşılanamıyordu. Bu sefer gazeteye Ahmet Şişman, Mahmut Kış finans desteği verdi. Ardından Albayrak grubu gazeteyi alarak ismini Yeni Şafak yaptı ve bugüne kadar getirdi. İslâmî kesimde cesur ve öncü bir rolü oldu. 28 Şubat’ın en baskıcı günlerinin şövalyesi oldu.

Gazete el değiştirince ekip de değişti. İzlenim dergisinde birlikte çalıştığımız Mehmet Ocaktan ve sonradan da Mustafa Karaalioğlu ekibi gazetenin yayınını üstlendi. Şafak ve Yeni Şafak arasındaki fark sadece isim, ekip ve format değişikliği oldu. Kısa zamanda Yeni Şafak büyümeye başladı. Haberciliği öne çıkardı. Kaliteli bir günlük gazete inşa edildi. Bu gazete pek çok ismin ortaya çıkmasına da vesile oldu.

1994’te kurulan Şafak gazetesi ve Kanal7, oluşturdukları yapı ile dönemin medya hegemonyasına karşı alternatif oluşturdular. İkisi de bugün ayakta. İslâmî kesimin, ötekileştirilen halkın sesi oldular. Din hürriyetini, fikir özgürlüğünü savundular.

Bugün başka medya grupları da sahaya girseler de onlardaki ruh her zaman bambaşka. İnanan insanların kimsesiz olduğu bir dönemde bir silah gibi kullanılan medyaya karşı çıkan iki yayın organının tarihimizde yeri çok farklı.

Ben o yıllarda Kanal7 televizyonunda çalışmaya başlamıştım. Yeni Şafak’ta yazmaya başlamam ise “Duvarların Arkasında” belgeselinin Aya İrini’de yaptığımız galasının ardından oldu. Dönemin yazı işleri müdürü Mustafa Karaalioğlu, Yeni Şafak’ta yazmamı teklif etti. Öylece başladım. O günden beri de evimde kuruluşuna şahit olduğum bir gazetenin yazarıyım.

Bir medya grubunu ayakta tutmak, büyütmek kolay iş değil. Fedakârlık, sadakat ve inanmışlık istiyor. Her şeyin bir fikir, inanmışlık, çalışkanlık ve cesaret ile ortaya çıktığına tanıklık etmiş birisi olarak gençlere, “Umut etmekten vazgeçmeyin” demek istiyorum.

Yeni Şafak, İslâmî doğruları yeni biçimde savunan bir nesil olarak bizim hikâyemizin önemli bir parçası oldu. Yeni Şafak’ın bugüne gelmesinde emeği geçen herkese şükranlarımı iletirim.

Bugün için de sorumuz baki: Taarruzlara, ön yargılara karşı kendimizi en doğru nasıl anlatabiliriz?

#Yeni Şafak
#30. yıl
#Ayşe Böhürler