Bir odaya girdiğimde ya da artık bir video izlerken arka plandaki Atatürk resimlerine bakarım. Meslek hastalığı… ortamdan kimlik çıkarma merakı. Malum, Atatürk’ün ömrü içinde farklı dönemleri var, her dönemde resimleri farklı. Kalpaklısı, fötr şapkalısı, Osmanlı zabitiyken çekildiği hâli, en Batılı görünümü…
Odaya seçilecek Atatürk resmi de oda sahibinin kimliğini ele verir. Bu bir anlamda haksız olsan da olmasan da her konuda Cumhuriyet’in kurucusunun arkasına saklanmak anlamına da geliyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun videosunu da bu duyguyla izledim. Misak-ı Millî vurgusuna dikkat çekmek için olsa gerek arkasına bir de kalpaklı Atatürk resmi koymuş.
Misak-ı Millî kavramının olur olmaz her konuya kullanılacak bir klişe olmadığının altını çizmek isterim. Meseleyi konunun uzmanlarından tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu ve Prof. Dr. Mustafa Budak’ın Misâk-ı Millî’den Lozan’a, İdealden Gerçeğe Türk Dış Politikası kitabının ve onlarla yaptığımız sohbetlerin yol göstericiliğinde özetlemek istedim. Belki faydası olur.
Önce nasıl bir ruh haline karşı şekillendi sorusuna cevap arayalım.
Bunu, ünlü tarihçimiz Erhan Afyoncu’dan bir alıntıyla cevaplayayım: “Bugün çevremizde olan olaylar Irak’ta, Suriye’de, Osmanlı’nın tasfiye sürecinin devamıdır. Avrupa’nın bilinç altında bir Türk korkusu var. Avrupa’ya dışarıdan gelmiş ve asimile edemedikleri tek millet Türklerdir. Trandafir G. Djuvara’nın yazdığı belgelere dayalı Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje isimli çok önemli bir kitap vardır. Bu eserde Bacon’dan Leibniz’e Avrupalı aydınların Türk devletini parçalamak için hazırladıkları planlar anlatılır. Anadolu’yu AB’nin parçası olarak görmek istiyorlar ama bugünkü yapısı ile görmek istemiyorlar. Bugünkü, kendi ayakları üzerinde duran bir ülke olarak değil.”
“Misâk-ı Millî sınırları” diye adlandırılan net bir sınırın olduğu ve Milli Mücadele’nin amacının bu sınırları ele geçirmek olduğu yönündedir. Ancak bu yanlıştır. Misâk-ı Millî’nin net bir sınırı yoktur.
Misâk-ı Millî “milli sınırlar” demek değil, “milli yemin” anlamına geliyor. Mondros Mütarekesi, bir beka sorununu başlatmıştı. Misâk-ı Millî böyle bir dönemde son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bu beka sorununa verdiği bir cevaptı. Bu cevapta “Misâk-ı Millî” ile Türk milletinin çekilebileceği son noktayı gösteriyordu. Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında yapılan tüm işgalleri reddediyordu. Türkiye’nin barış şartlarını içeren bu ahit, Osmanlı Devleti’nin 1914 sınırları içinde siyasi varlığını devam ettiremeye-ceğini idrak eden bir devlet aklının ürünüdür. Yeni Türk vatanının sınırlarını çizmektedir.
Bu sınırlar, Batı’da Gümülcine Livası dâhil, Balkan Savaşı’ndan önceki Türk-Bulgar sınırı, kuzeyde Karadeniz, doğuda Elviye-yi Selasiye dâhil olmak üzere Batum’un kuzeyindeki Poti, güneyde ise Kerkük Livası’ndan başlayarak Musul, Resulayn ve Halep’ten geçerek Lazkiye’nin kuzeyinde bulunan İbnihani Burnu’ndan Akdeniz’e ulaşan sınırlar, Halep ve Musul eyaletlerinin güneyine uzanıyor. Bugünkü karşılığı Kuzey Suriye ve Kuzey Irak… “Misâk-ı Millî sınırları Halep›ten Musul›a uzanır…
Misâk-ı Millî, 1919-1920 şartlarında hazırlanarak gerçekleştirilmeye çalışılmış bir idealdir. Milli Mücadele’yi yönetenler, 1922 sonrası devletin yönetimini ele geçirdikten sonra yüz yüze kaldıkları reel politik karşısında “Önce barış!” diyerek Misâk-ı Millî anlayışında bir yumuşama eğilimi göstermişlerdir. Böylece Misâk-ı Millî, barışı gerçekleştirmek için müzakere edilebilir talepler şeklinde algılanmaya başlayacaktır.
Atatürk, Lozan öncesinde 13 Ekim 1922’de yabancı basına verdiği demecinde, “Avrupa’da İstanbul ve Meriç’e kadar Trakya, Asya’da Anadolu, Musul arazisi ve Irak’ın yarısı, Makedonya’yı ve Suriye’yi terk ettik. Fakat artık arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız” demiştir. Lozan sürecinde ise şartlar gereği bu kararlılık yumuşamıştır. Musul ve Kerkük eyaletlerinin Irak’a verilmesi kararı gibi…
İçinden geçtiğimiz dönem de benzer bir beka sorununa işaret ediyor. Dolayısıyla bugün de Misâk-ı Millî’nin tekrar zikredilmesi aynı cevaba bir göndermedir. Çünkü o gün gibi uluslararası sistem unsurları bölgede kontrol edilebilir yapılar kurmak istiyor. Diğer yandan Süleyman Şah Türbesi’nin olduğu coğrafya da bu minvalde önem kazanıyor.
Yakınçağ tarihçisi İstanbul Üniversitesi Atatürk İnkılapları ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde görev yapan Prof. Dr. Mustafa Budak’a göre Misâk-ı Millî sınırlarının tayin edildiği günler ile bugünler birbirine çok benziyor. Eğer Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi coğrafya yeniden şekillenecek ise Türkiye bu bağlamda kendi milli çıkarlarını gözetecektir.
Bu bilgileri de okuyunca K. Kılıçdaroğlu’nun sembolik olarak Millî Misâk atfı daha da anlamsızlaşıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.