Kimlikler eriyor mu?

04:0019/12/2024, Perşembe
G: 24/12/2024, Salı
Ayşe Böhürler

Yukarıdaki başlığı bana attıran, 2024 yılı içinde iki farklı kesimden araştırma grubunun değerlere ve kimliklere odaklanan araştırması oldu. İki araştırma da siyasetin yeniden okumasını gerektiren bulgular içeriyor. Söz konusu edeceğim ilk araştırma Bekir Ağırdır başkanlığında Veri Enstitüsü tarafından yapılan “Türkiye’nin Değişen Yüzü-2024” başlığını taşıyor. Bu araştırmanın odağında seçmen davranışına yön veren kimlik ve değerlerin değişimi yer alıyor. Değişimin en çarpıcı sonuçlarından birisi

Yukarıdaki başlığı bana attıran, 2024 yılı içinde iki farklı kesimden araştırma grubunun değerlere ve kimliklere odaklanan araştırması oldu. İki araştırma da siyasetin yeniden okumasını gerektiren bulgular içeriyor.

Söz konusu edeceğim ilk araştırma Bekir Ağırdır başkanlığında Veri Enstitüsü tarafından yapılan “Türkiye’nin Değişen Yüzü-2024” başlığını taşıyor. Bu araştırmanın odağında seçmen davranışına yön veren kimlik ve değerlerin değişimi yer alıyor. Değişimin en çarpıcı sonuçlarından birisi değerlerin eskisi kadar açıklayıcı olmadığının ortaya çıkması. Değerler artık oy verme dâhil kişilerin davranışında ilk belirleyici etken değil. Değerlerin yerini ise algılar ve beklentiler alıyor.

Yeni dünya, yeni değerler ve yeni kimliklerle şekilleniyor. Değerler sıralaması değişiyor. Artık net duruşlar, keskin ayrımlar yok! Her şey görece! Tutarlılık aranmıyor! İç içe geçmiş kimlikler ya da başat kimliğe muhalif eylemler davranış ve tutumlar görülebiliyor.

Araştırmaya göre sadece değerler değil, modernlik gibi kavram ve tanımlar da göreceli hale gelmiş durumda. Birçok kavram, model, davranış şeması ve kategorisi anlamını yitiriyor. Toplumsal ve sınıfsal kategoriler farklılaşıyor.

Görülüyor ki değer ve tutarlılık beklentisi eski dünyada kalmış durumda. Böyle bir zeminde davranış biçimlerini tahmin etmek ve anlamak da kolay olmuyor.

Bekir Ağırdır, anlamayı kolaylaştırmak için araştırma yöntemlerinin, biçimlerinin ve değerlendirmelerin farklılaşması gerektiğini söylüyor. Bu araştırmada da verilere çok katmanlı bir yöntemle yaklaşılıyor:

“İkinci kısımda gelir seviyesi ya da sosyo-ekonomik statülerin tutum ve davranışlardaki farklılıkları açıklayıp açıklamadığını inceliyoruz. Hâlâ şirketler ve uygulamaların çok büyük kısmında A-B-C1-C2 şeklinde giden SES (Sosyo-Ekonomik Statü) kümelerini kullanıyoruz. Ancak bugünkü hayat, çok kimlikli bir hayat. 28 yaşındaki genç bir kadın; beyaz yakalı çalışan, anne, inançlı, Türk, yeşil aktivist, vejetaryen, yoga düşkünü, kripto para yatırımcısı olabilir. Her bir alanda ve konuda farklı kimlikleriyle, farklı motivasyon ve öncelikleriyle davranış gösteriyor. Dolayısıyla bu genç kadını bir kümenin içine tıkıştırmak yerine, çok kimlikli, çoklu öncelikleri, tercihleri ve tutumları olduğunu dikkate almak gerekiyor.”

Bir başka bulgu da tereddütler ve davranışlara yansıyan ikircikli tutumlar. Bekir Ağırdır, bu sonuca şöyle bir yorum getiriyor: “Bireyler bazı konulara dair duyarlılıkları artıyor ama bunu gündelik hayatlarında ve özellikle de ortak yaşam alanlarında göstermek, uygulamak konusunda ikircikli davranıyorlar.”

Araştırmacılar, daha net bir veri çıkarmak için davranış kümelerine de odaklanıyor. Ortaya çıkan şey ise melez ve gri alanlar: “Bireyler ister tüketici, isterse de çalışan, abone, okur, müşteri, seçmen olsun, geleneksel kategorileştirmeler, soyutlamalar ve kimlikler dışında gündelik hayat pratiklerinde melez alanlar, gri alanlar oluşturuyor.”

Bu veriler, tutarlı olmanın değer kaybettiği; tutarsızlığın yaygın görüldüğü bir toplumu resmediyor.

Bekir Ağırdır’a göre bugünün karmaşıklığını tek bir araştırma, yöntem ve disiplinle kavrayabilmek mümkün görünmüyor. Çoklu yöntemlerle, çoklu kaynaklarla, çoklu iş birlikleriyle, çeşitliliği zenginleştirilmiş verilerle toplumu anlamaya çalışmak gerekiyor.

POLİTİK YELPAZEYİ TANIMLAYAN KİMLİKLER DEĞİŞİYOR

Bu yazıda söz konusu edeceğim ‘değer’ eksenli araştırmalardan bir diğeri de Ankara Sosyal Bilimler Vakfı tarafından Beşir Atalay, Ömer Demir, A. Ömer Toprak ve Cem Eyerci tarafından yapılmış. “Türkiye’de Kimlikler: Din, Ekonomi ve Siyaset-2024 Değerler Araştırması” benzer konulara dikkat çekiyor. İnsanın bugün tek bir kimlikle tanımlanamayacağı konusunda yukarıdaki araştırmayla hemfikir.

“Geçmişte toplumu incelemede işlevsel olan bazı kimlikler artık eskisi kadar işlevsel değil; bunların dışında kalan bazı kimlikler genel kabul görmeye başladı, politik yelpazeyi tanımlayan kimlikler değişti.”

Genel tanımlarla baktığımızda; modern kimlik en yaygın kimlik. Bu kimliği kendine uygun görmeyenlerin oranı %13. Yani muhafazakârı, dindarı, çoğunluk kendini modern olarak tanımlıyor. Diğer yandan toplumun yarısından fazlası muhafazakâr kimliği kabul ediyor. Muhafazakâr kimlik karşıtlarının oranı %28. Modern-muhafazakâr çatışması bitmiş.

Kemalist, sağcı ve solcu kimlikler geçerliliğini yitirmiş durumda. “Atatürkçülük” daha önce ayrıştırıcı bir kimlik olarak öne çıkarken, şimdi toplumun çoğunluğu (%71) tarafından sahipleniliyor.

Bir taraftan modern olarak kendini tanımlayanların oranı yüksek, diğer taraftan da modernleşmeye dair tepkisel sonuçlar da artıyor. Ancak bu tepki, Batı’daki "woke" kültürüne olan tepkiye benziyor. Geniş halk kesimlerinin üzerlerinde baskı kuran Batı hayranı ulusal elitlere olan tepkiler Batı karşıtlığı olarak ifade edilebilir.

Hayatın içinde bariz görülmeyen bu tepkinin siyasal alanda güçlü biçimde ortaya çıkması ilginç bir sonuç. Küresel bir eğilim olan bu tablo, her ülkede küçük bir azınlık olan ama yönetimi elde tutan seküler elitlerin geniş kesimlerin yaşam tarzı üzerindeki baskısına verilen tepki olarak yorumlanabilir. Bu bağlamda araştırma raporunda sosyolog Peter Berger’in “ironik bir şekilde dine yönelimin bir yönüyle dini olmayan bir gerekçeye dayandığı” tespitine de atıfta bulunuluyor.

Bu çerçevede, “Devlet din işlerine hiç karışmamalıdır” görüşüne sekülerler %67,2; muhafazakârlar %50.9 oranında katılıyor. Aradaki fark ise çok anlamlı: 6,3 puan.

“Devlet işlerinde dindar insanlar daha çok söz sahibi olmalı” görüşü ise en çok farkın olduğu konu. Devlet yönetimiyle ilgili dindarlık, ayırt edici bir kriter olarak algılanmıyor. Toplumun %70’i kendisini dindar ya da inançlı olarak tanımlıyorken, devlet yönetiminde daha fazla dindar olması gerektiği görüşüne katılım bu oranda değil. “Ahlâklı bir birey olmak için dindar olmak gerekir” görüşüne katılanların oranı, muhafazakârların içinde %50’nin altında. Demokrasiye inanç konusunda ise muhafazakârlar ve modernler arasında fark çok az.

Temel hak ve özgürlükler ile ülke savunması denkleminde büyük çoğunluğun ülke savunmasını öncelediği görülüyor.

Nükleer santral taraftarlığı, iki kimlik arasında ayrışmanın yaşandığı alanlardan biri.

Göçmenler, farklı kimliklerin birleştiği temalardan birisi. Farklı kesimlerin birleştiği konular arasında Batı’ya bakış, küreselleşme sorunları, iş dünyası ve piyasa ekonomisi yer alıyor.

Batı dünyasının insan haklarını bir baskı unsuru olarak kullandığına dair yaygın kanaat; %67 ile üzerinde birleşilen nadir konular arasında yer alıyor.

“Bireyi ve başarıyı daha çok vurgulayan bir anlayış olarak muhafazakâr kimliğin içerik olarak diğer kimliklerden daha çağdaş çıkması” da araştırmanın ilginç sonuçlarından biri.


#Kimlik
#Devlet
#Seküler
#Göçmen