'Kara Cuma kavramsallaştırılması' üzerine yazıldı çizildi ve hatta hutbelerde bile konu edildi. Bu tüketim odaklı kavram da küreselleşme ile birlikte dünyaya yayılan birçok kavramda olduğu gibi elbette Hıristiyanlık tarihi kökenliydi. Batı’da her şeyde olduğu gibi. Bu nedenle bu kavram üzerine ortaya çıkan tartışmayı bir bilinçlenme çabası olarak önemli buluyorum ama üzerinde çok durmanın da gereksiz olduğunu düşünüyorum. Üzerinde durmamız gereken tüketimi körükleyen stratejilerin, rekabetin arka
'Kara Cuma kavramsallaştırılması' üzerine yazıldı çizildi ve hatta hutbelerde bile konu edildi. Bu tüketim odaklı kavram da küreselleşme ile birlikte dünyaya yayılan birçok kavramda olduğu gibi elbette Hıristiyanlık tarihi kökenliydi. Batı’da her şeyde olduğu gibi. Bu nedenle bu kavram üzerine ortaya çıkan tartışmayı bir bilinçlenme çabası olarak önemli buluyorum ama üzerinde çok durmanın da gereksiz olduğunu düşünüyorum. Üzerinde durmamız gereken tüketimi körükleyen stratejilerin, rekabetin arka planında olan bitenler olmalı. Yani insan olarak değil de, bir muhasebe hesabı olarak 'en ucuz maliyet' olarak görülen işçilerin durumu olmalı!
Global hızlı tüketim markalarının büyük bölümü üretim için Bangladeş’i, yoksulun yoksulu ülkeleri tercih ediyor.
olarak tabir edilen bu sektörün üreticileri için 'daha fazla ve daha ucuz ve daha kârlı' üretimin en uygun mekanı nüfusu yoğun olan bu ülkeler oluyor. Bangladeşli hızlı moda işçileri üzerine yapılan belgeseli geçenlerde izledim. Belgesel rekabet ve hızlı moda etkisiyle, bir ürünü 1 dolar daha ucuza mal etmenin bir insan hayatından daha önemli olduğunu anlatıyor. Doymak bilmeyen bir sektörün acımasız bir rekabetin içinde bir vida parçası kadar kıymetsiz milyonlarca insan yaşıyor ve her şey daha da kötüye gidiyor.
Hiçbirisinin iş güvenliği yok. Çocuk işçilere ilişkin bir denetim de yok. Sendika da yok. Çalışmaya 12 yaşında başlıyorlar. Hızlı moda sektöründe sendikalar da işe yaramıyor. Kurulan sendikalara üye olan işçiler dayak yiyor, işlerini kaybediyorlar. Bu arada Bangladeşli bir hızlı moda işçisinin aylık kazancının 10 dolar olduğunu söyleyelim. Bu paranın içinden sendikayı besleyecek bir bütçenin de çıkması mümkün değil.
Elbette kimse onları çalışmaya zorlamıyor. Moda sektöründe, kavramlar, reklamlar biçim kadar, başka alternatifi olmayan insanların fabrika dişlisi gibi en ucuz maliyetle çalıştırılmasına da karşı çıkmak gerekiyor. Bangladeş’te her altı insandan birisi bu sektörde bu koşullarda çalışıyor. İslâm düşmanlığı içeren kavramsallıştırmalara karşı çıkarken adil ticaretin sağlanamayan unsurlarına da bakmakta fayda var. Adil ticaret ağının tüm üretim sektörlerinde yaygınlaşmasına katkı sağlayacak konuları da gündemimize almamız gerekir.
Kavramlara karşı bir bilinç oluştururken de içini doldurmamız gerekiyor. Geçen yıl yaptığmız Kelebek Etkisi programında Alev Alatlı’nın yaptığı bir tesbit ve öneriyi paylaşmak isterim: "
…Bana bıraksalar, ben kraliçe olsam; bütün dinler tarihini lisede okuturum. Din dersi olarak değil, inanç kültürü diye okuturum. Şamanizm’i de okuturum, Taoizm’i de okuturum, Katolik mezheplerini de okuturum. Çünkü bence yeryüzünde hiçbir sosyal bilim ilahiyat tarihi kadar, dinler tarihi kadar önemli değildir. Çünkü yüzyıllardır ilgilendiren bu oldu insanoğlunu… Bir şey okuyacaksanız, inanç tarihi okuyacaksınız Ortadoğu dediğiniz zaman Yahudiliği öğreneceksiniz, iyisi ve kötüsüyle. Mesela Yahova bir Tanrı’dır. Ve diğer tanrılarla rekabet içerisinde olan bir tanrıdır. Bunlar açıktadır, ortadadır, bir zahmet okumaya bakar."
İslâm düşmanlığı ve Trump
Ulusal Eylem Grubu'nun ismini geçenlerde Trump’ın yayınladığı İslamafobik viedoların haberinde gördüm. Daha önce sanal dünyada faaliyet gösteren bu gurup artık su üstüne çıkmış ve İngiltere tarafından terör örgütleri listesine çoktan dahil edilmiş. Hatta öyle ki İngiltere’de silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden milletvekili Cox’un katilinin de bu örgütle bağlantısını tesbit etmiş. Bu videonun bu örgütle ilişkisi ise videoyu paylaşan 'Britanya First' gurubundan geçiyor. İngiltere Başbakanı May, Ürdün ziyaretindeyken Trump’ın bu videoyu paylaşmasının bir anlamı var mı bilmiyorum. Ancak İngiltere Başbakanı'nın Trump’a bu video çerçevesinde bir ayar vermesini de ilginç buldum. May’in sözcüsü, “Bu videoyu üreten gurup nefret söylemiyle toplulukları bölüyor, yalanlar yayıyor ve gerilimleri körüklüyor. Kanunlara riayet eden insanlarda kaygıya neden oluyor. İngiliz halkı, bu ülkenin edep, hoşgörü ve saygı gibi değerlerinin zıddını temsil eden aşırı sağın önyargılı retoriğini kahir ekseriyetle reddediyor” dedi. Britanya First yani “Önce İngiltere” grubu Avrupa sağının radikal kanadını temsil ediyor. 44 milyon takipçisiyle Trump’ın videoları paylaşması da “Müslümanların İngiltere’yi işgal ettiğini” savunan radikal sağ bir gurubun amacına hizmet ederek onların tanıtımına da hizmet etmiş oldu. Trump’ın paylaştığı hesabın sahibi Jayda Fansen ise geçen yıl başörtülü bir kadına sözle tacizden yargılanmış ve nefret suçu işlediği sabit görülerek 2 bin sterlin cezaya çarptırılmıştı. Bu arada Turmp’ın sloganının da bu grubun sloganıyla benzediğinin altını çizelim. Avrupa sağının İslamofobik argümanlarını anlamak için de tekrar Alatlı’nın önerisine geri dönmekte fayda var. Okullarımızda inanç kültürü dersleri koysak ne kadar iyi olur.
#Kara Cuma
#Alışveriş
#ABD
#Trump