1963 yılında Kayseri’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler mezunu. 1992-1994 arasında İzlenim ve 1994-1995 arasında Aksiyon dergilerinde kadın ve eğitim bölümlerinde editörlük yaptı. 1995-2007 yılları arasında Kanal 7 televizyonunda program sorumlusu, yapımcı-yönetmen olarak çalıştı. Sivil toplum kuruluşları ile birlikte Ulusal ve Uluslararası platformlarda kadın ve insan hakları üzerine çalışmalar yaptı. 2005-2008 yılları arasında Duvarların Arkasında ismi ile bir belgesel serisi hazırladı. 2009-2011 yılları arasında “Biz İngiliz Müslüman Kadınlar“ ,“Hayme Ana”, “Orhun Yazıtlarından Nobel’e”, “Kitaba Adanmış Bir Ömür/Ali Emiri Efendi” yapımcılığını yaptığı belgesel projeleri arasında yer aldı. 2007’den itibaren bağımsız yapımcı olarak kendi şirketinde belgesel ve program yapımcılığına devam ediyor. Böhürler, Ak Parti Kurucu üyesi, 2001-2012 yılları arasında Ak Parti MKYK üyeliği görevini yürüttü. “Duvarların Arkasında/Müslüman Ülkelerde Kadın” ve “Yazmasam Ölürdüm” isimli yayınlanmış iki kitabı var.
Görülen o ki, 2023 seçimleri sadece iç siyasete ilişkin konular ile geçmeyecek. Ortadoğu’da eski ve yeni güçler arasındaki rekabetin etkisi iç siyasette giderek daha çok hissedilmeye başlanacak...
Bu irili ufaklı rekabetler silsilesi bir çember gibi içeride ve dışarıda herkesi saracak gibi görünüyor. Siyaset artık sadece iç gelişmeler değil bunların uzantılarının etki güçleriyle de orantılı olarak şekil alacak. Buna doğrudan çatışma demek pek mümkün değil. Türkiye’nin çok faktörlü bu denklemde merkezi bir rol oynaması da bu etkileri daha da artırıyor. Bu nedenle hem küresel, hem bölgesel hem de yerel aktörlerin itişip kakışması önümüzdeki yıllarda daha çok iç gündeme yansıyacak gibi görünüyor.
İç siyasette de dış siyasette de olan bitene bakarken bu itişip kakışmayı görüyor, iç ve dış mihrakların iç içe geçeceği bir seçim döneminin Türkiye’yi beklediğini düşünüyorum. Bu nedenle Çin Dışişleri Başkanı’nın ziyaretinin ardından Avrupa Birliği (AB) delegasyonunun Türkiye ziyareti ve yeni İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik küstah sözlerinin dış konjonktürle birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Orta Doğu’da bilek güreşi uzun sürecek. Bu dalgalanmalara hazırlıklı olmak, sağlam ve merkezi duruşumuzu bozmamak gerekiyor.
…
Çin, İran ile 25 yıllık strateji anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma ile birlikte önümüzdeki 25 yılda Çin’in İran’a 400 milyar dolar gibi bir doğrudan yatırım yapmayı planladığı bilgisi uluslararası basına yansıdı. Bu rakama ulaşılmasından daha önemli olan ise, bu anlaşmayla Çin-İran arasında 25 yıl gibi uzun bir vadeyi kapsayan bir ahitleşmenin gerçekleştirilmiş olması.
Çin medyası bu anlaşmayı, ‘Batı Asya bölgesinde ABD-Batı hegemonyasını altüst edeceği’ şeklinde yorumluyor. Ayrıca Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin İran’a Suudi Arabistan üzerinden gitmiş olmasının sembolik değeri olduğu gibi, Türkiye, İran, BAE ve Umman’ı ziyaret etmesi de önem taşıyor. Bu arada Suudi Arabistan’ın enerji şirketi Aramco’nun önümüzdeki 50 yıl boyunca Çin'in enerji güvenliğine öncelik vereceğini taahhüt ettiğini de hatırlatalım.
Filistin ile İsrail arasında arabuluculuk teklifinin yanı sıra Ortadoğu’da güvenlik ve istikrarı sağlamaya yönelik beş hedefli planıyla Çin artık uzak Asya’da değil yakın Asya’da. Ayrıca bölgesel güçler olan Rusya ve Avrupa Birliği de bölgede. Böyle bir durumda, taraflar arasında çıkar çatışmalarının yaşanmama ihtimali dahi yok. Bu ilişkilerdeki her gelişme, AB-Türkiye ilişkilerinden iç siyasete kadar pek çok yere yansıyor ve yansıyacak.
Artık siyaseti konuşurken iç-dış diye ayırmadan konuşmak gerekiyor.
‘73 yaşında Süper Mario’ olarak tanımlanan Draghi, 2011-2019 yılları arasında Avrupa Merkez Bankası başkanlığı yaptı ve bu dönemdeki "Euro'yu ne pahasına olursa olsun kurtarma" sözüyle hatırlanıyor. 2012'de yaptığı bir konuşmada sarf ettiği "ne pahasına olursa olsun" (whatever it takes) tabiri o tarihten sonra Draghi'nin adıyla birlikte anılmaya başlandı ve popüler kültürde, duvar yazılarında alıntılanacak kadar yer etti.
Draghi, ocak ayında yaşanan hükümet krizi üzerine Cumhurbaşkanı Mattarella tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Hükümetinde, teknokratların yanı sıra Beş Yıldız Hareketi gibi ırkçı aşırı sağ partiler ve aşırı liberallerin de olduğu karma bir liste var. Güven oylaması öncesinde dış politika alanındaki önceliklerini açıklarken, "bu hükümet Avrupa ve Atlantik ilişkileri yanlısı olacak, Balkanlar, Libya ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere Akdeniz bölgesi ve Afrika'ya yönelik ilgimiz güçlü biçimde devam edecek. Ancak aynı zamanda, İspanya, Yunanistan, Malta ve Kıbrıs gibi Akdeniz konusunda özel bir hassasiyetimiz sürecek. Çevre ve göç alanlarındaki sorunları paylaştığımız devletlerle de işbirliğini pekiştirmek gerekecek. Bir NATO ortağı ve müttefiki olan Türkiye ile AB arasında daha adil bir diyaloğun tesisi için çalışmayı da sürdüreceğiz.” dedi…
Draghi’nin Ankara'da yaşanan, AB Komisyonu ve AB Konseyi Başkanı arasındaki rekabetin yol açtığı ‘koltuk’ vakasına ilişkin soruyu yanıtlarken Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sözleri açıkladığı dış politika ile çok bağlantılı. Görülen o ki yine Erdoğan bahane edilerek Türkiye’ye aba altından sopa gösterilmeye çalışılıyor. ‘Ne pahasına olursa olsun Draghi’ Euro için olduğu gibi sadece İtalya’yı değil, Avrupa’yı da kurtarmak için işe Türkiye’den başlamışa benziyor. Elbette bizim de elimiz armut toplamıyor.
Bu ara önüme gelen Türkiye araştırma raporunu okuyorum. Doğrusu bu raporları okurken araştırmayı yapanların sunumlarının ötesinde, yorumlayanlara da gıpta ile baktığımı söylemek isterim. Bu tarz araştırmalarda öncü isimlerden birisi olan rahmetli Işıl Alatlı, Özal’ın bu verileri sunulanın ötesinde farklı yorumlama konusunda çok iyi olduğunu söylerdi. “Gece ikide arar, ‘Işıl şunu şöyle, bunu böyle hesap et, tekrar bak, sonuç değişecek’ der ve haklı çıkardı” diye anlatırdı. Doğrusu araştırma verilerini standartların dışında okuyan gözlere çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Benim bu araştırmalarda ilgimi çeken; seçmen kitlesini merak edenlerin çeşitliliği. Yabancı şirketler, finans kuruluşları, siyasi partiler, düşünce kuruluşları araştırma yaptıran kurumlar arasında yer alıyor. Toplumdaki değişimi ölçen bu araştırmalardan yabancılar bizden daha çok faydalanıyor.
Siyasi eğilimler araştırmalarda öne geçiyor, ama bir o kadar da dindarlık kriterlerine ilişkin ölçümler dikkat çekici. Az dindar, çok dindar, namaz kılar kılmaz, cumaya gider gitmez vb. maddeler var. Bir diğer önemli başlık da Kürt seçmen kitlesinin tutumları. Anlaşılan o ki siyasetçilerin yumuşak karınları, zayıf noktaları bu araştırma sonuçlarına göre işleniyor.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.