Bu ne zevzeklik…

04:0012/12/2015, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Ayşe Böhürler

11 Eylül sonrası giderek yükselen neo-ırkçı blog ve internet siteleri üzerine bir araştırma yapan Zeynep Atikkan, dehşet verici ve şaşırtıcı söylemlerle karşılaştığını “Benim Avrupa” isimli kitabında ve yaptığımız bir röportajda anlatmıştı. Ayrıca bu söylemlerin Amerikalı ideologlar tarafından şekillendirildiğini de söylemişti. Amerika'dan Avrupa'ya uzanan, Avustralya ve Kanada'yı da kapsayan böylesi fikirleri yayan internet ağının takipçileri arasında Norveç'te 77 kişiyi öldüren Anders Breivik

11 Eylül sonrası giderek yükselen neo-ırkçı blog ve internet siteleri üzerine bir araştırma yapan Zeynep Atikkan, dehşet verici ve şaşırtıcı söylemlerle karşılaştığını “Benim Avrupa” isimli kitabında ve yaptığımız bir röportajda anlatmıştı. Ayrıca bu söylemlerin Amerikalı ideologlar tarafından şekillendirildiğini de söylemişti. Amerika'dan Avrupa'ya uzanan, Avustralya ve Kanada'yı da kapsayan böylesi fikirleri yayan internet ağının takipçileri arasında Norveç'te 77 kişiyi öldüren Anders Breivik de vardı. Nispeten daha az göç almış Kuzey Avrupa ülkelerinde güçlendirilen “İslam'ın Batıyı işgal ve tehdit ettiği” mealindeki sesler Nato sekreteri ve Danimarka'da bir süre başbakanlık yapan Rasmussen tarafından bile dile getirilmişti. Rasmussen, “İslam ile Batı arasında değerler ekseninde bir kültür savaşının sürmekte olduğunu” söylüyordu.

2006 yılından itibaren blog ve ağlarda güçlenen yeni batının ırkçı söylemi uzun süredir seçim meydanlarında dile gelmeye ve de oy getirmeye başladı. Avrupa siyasetinde giderek daha çok taraftar buldu.

2017'de Cumhurbaşkanlığı için ciddi favoriler arasında görülen ve bugünlerde seçim kazanan Marine Le Pen, Müslümanların Fransa sokaklarına taşan namaz görüntülerini Nazi işgaline benzettiği için yargılandı. Ülkesine göçmen girişini tamamen sınırlamayı ve sınır kontrollerini savunuyor, helal et satışına yasak gelmesini istiyordu.

Avrupa'nın en büyük İslam karşıtı siyasisi Geert Wilders (Hollanda) ise Kuran'ı bir 'nefret kitabı', mültecileri testosteron bombaları olarak tanımlayarak Müslümanların ülkeden kovulması gerektiğini savunuyordu. Anketlere göre Wilders, Mart 2017'deki seçimlerde en yakınındaki partiye 19 puan fark atarak iktidarın en güçlü adayı.

İtalya'nın Kuzey Ligi Partisi'nin lideri Matteo Salvini ise ülkedeki göçmenlerin toplu taşıma araçlarında İtalyanlardan ayrı oturmaları gerektiğini, İtalyan olmayanlar için trenlerde ayrı vagon olması gerektiğini savunuyordu...

Bu ve benzeri ırkçı açıklamalar kervanına eski Avustralya Başbakanı Tony Abbott da katıldı. Hem de daha kapsamlı bir yorumla. “Batı kültürünün açık bir şekilde İslam'a üstün olduğunun utanılmadan savunulması gerektiğini “söyleyen Abbott, “bütün kültürler eşit değil, mütevazilik ve toleransa inanan bir kültür, Tanrı adına öldürülebileceğini düşünen bir kültüre üstündür” diyordu. Benzeri bir açıklamayı da geçen yıl Avusturalya Başbakanı olan Julia Gillard'dan da duymuştuk. Mursi'ye yapılanları protesto eden bir göstericinin inancını aşağılayarak “Niçin Suudi Arabistan ya da İran'da ikamet etmiyorsun? Bize saygı duyun ya da burayı terk edin.” demişti.

Cahillik, popülizm ya da bilinçli bir kutuplaştırma söylemi içeren İslam nefretini besleyen açıklamaların en zevzeklerini ise 2016 ABD seçim kampanyalarında görüyoruz. İşin tuhafı adaylar bu açıklamalarla hem popülerliklerini hem de oylarını artırıyorlar. Mesela Cumhuriyetçi Parti'nin favori adayı Donald Trump'ın oy oranı şimdilerde %27'yi buldu. Trump, 11 Eylül saldırılarını alkışlayan Müslümanlar olduğunu, bunu da gördüğünü iddia ediyor. ABD'deki Müslümanların daha sıkı izlenmeleri ve camilerin gözlem altında tutulması gerektiğini söylüyor. Duvar örmekten veri tabanı oluşturmaya, Müslümanların cami dışındaki mekanlarda da takip edilmesine kadar, birçok 'önleyici' öneri sunuyor. En son talebi ise ülkeye göçmen ya da turist olarak hiçbir Müslümanın alınmaması. Hem de bunu nüfusunun tamamımın göçmenlerden oluşan bir ülkede söylüyor. Aynı partinin diğer adayı Carson da farklı değil... Sığınmacıları çocukların uzak tutulması gereken kuduz köpeklere benzetiyor.

Kutuplaşmayı küresel düzeyde etkileyen bu konuşmaların da uzun vadede toplum ve siyaset üzerinde etkisi giderek artıyor. Buna ilişkin Brooking Enstitü'nün (What Americans really think about Muslims and Islam | Brookings Institution) bloğunda yayınlanan bir araştırmadan dikkatimi çeken noktaları paylaşmak istiyorum...

Amerikalılar 'Müslümanlar' ve 'İslam' hakkında ayrım yapıyorlar. 'Müslümanlardan' değil 'İslam'dan nefreti tercih ediyorlar. Donald Trump bile anti-Müslüman veya anti-Hispanik retoriğine “ben Müslümanları seviyorum” diye başlıyor. 'İslam'ı 'Müslümanlardan' daha olumsuz görüyorlar. Ayırımcılık hakkındaki yasalar kişiler hakkında konuşmayı yasaklıyor. Amerikalıların yüzde 61'i İslam hakkında olumsuz, yüzde 33'ü olumlu düşündüğünü ifade ediyor. Cumhuriyetçilerin yüzde 73'ünün İslam'la ilgili olumsuz görüşleri var. Amerikalılar genel olarak medeniyetler çatışmasını kabul etmiyor ama demokratların yüzde 26'sı, cumhuriyetçilerin yüzde 56'sı her iki geleneğin bağdaşmaz olduğunu söylüyor. 18-24 yaşları arasındaki insanların yüzde 60'ının Müslümanlar hakkında olumlu görüşleri var, 65 yaş üstü insanlarda ise bu oran sadece yüzde 43 oluyor.

İki önemli Amerikan seçmeni, Protestanlar ve Amerikalı Yahudiler birbiriyle zıtlık içerisinde. Amerikalı Yahudilerin yüzde 55'i, Protestanların ise sadece yüzde 38'i Müslümanlar hakkında olumlu görüşlerini ifade ediyorlar.
#11 Eylül sonrası
#Tony Abbott
#İslam
#Benim Avrupa