Ebabil kuşları gibi geldi Narin! “Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.” Kur’ân-ı Kerîm’de Fîl Sûresi’nde anlatılır ki Rabbimin himmetiyle koskoca filleri ebabil kuşları yener. Mısır tarlaları arasında salınan sazların içinde toprağın koynunda Narin’in mezarını ziyaretimde onu Fîl Sûresi’nde anlatılan ebabil kuşlarına
Ebabil kuşları gibi geldi Narin!
“Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.”
Kur’ân-ı Kerîm’de Fîl Sûresi’nde anlatılır ki Rabbimin himmetiyle koskoca filleri ebabil kuşları yener.
Mısır tarlaları arasında salınan sazların içinde toprağın koynunda Narin’in mezarını ziyaretimde onu Fîl Sûresi’nde anlatılan ebabil kuşlarına benzettim. Tıpkı Bodrum sahillerinde ıssız bir koya vuran, küresel sistemi vicdansızlığıyla yüzleştiren Aylan bebek gibi.
Umut ederim ki; Narin’in cesedi ıpıssız bir tarlada toprağa karışsa da, ismi kız çocuklarının istismarına karşı mücadelenin bir meşalesi olsun. Narin; küçük bir çocuğun hayatına kendi amaçları doğrultusunda umarsızca yaklaşan tüm yapılardaki -PKK’nın elindeki, kendi hayatlarına dair karar hakkı ellerinden alınan çocuklar da dâhil- kız çocuklarının sembolü olarak bir adalet meşalesini yaktı.
Bölgede yıllar önce yaptığım bir röportajda “Anne olduğunda çocuklarına ne yapılmasına izin vermezdin?” diye sorduğum bir genç kızın, en kısık sesiyle, “Onu asla dövmezdim” cevabı hâlâ kulaklarımdadır. Feodal gelenekler, kadınları değil kendi aşiret sistemlerini yaşatmayı vazife sayıyor. Hal böyleyken kız çocuğuna kıymet vermeyen, “Kocaman adamlar bir küçük kız çocuğu için mi hapis yatacak” diyenlerin olduğu bir dünyada yapacak çok işimiz var. En çok iş de biz Müslümanlara düşüyor. İslâm’ı anlatmaya diri diri gömülen kız çocuklarını kurtarmakla başlayan, kabileciliğe, aşiret geleneklerine savaş açmış bir peygamberin izinde Müslümanlar olarak bu dava bizim davamız.
Bu arada Narin’in katlinin araçsallaştırılması, siyasete, din düşmanlığına dönüştürülmesi de başka bir vicdansızlık örneği. Köyde bir Kur’ân kursu yok, cami imamı kendiliğinden köy çocuklarına Kur’ân öğretiyormuş. Tüm köy çocukları gibi Narin de heves etmiş gitmiş. Olay ile bu konunun uzaktan yakından bağlantısı yok. Buradan “Kur’ân kursları kapatılsın” çığırtkanlığı yapanlara manastırlardaki, kiliselerdeki çocuk istismarları konusunu hatırlatmak isterim.
Diğer taraftan cesedi taşıyan olduğunu itiraf eden kişinin gömdükten sonra namaz kılması kendi vicdansızlığıdır. Bir çocuğu istismar edecek, katledecek kadar kalbi kararanlar kendilerini her şekilde, her kılıfta sunabilirler. Nitekim Gazze’de tam bir yıldır “kutsal işgal” adına on binlerce masum çocuk öldürülmüyor mu? Taa bin yıl önceden başlayan bir intikam, bir kitlesel katliama, anne karnındakini bile öldürmeyi meşru sayan bir inanışa, ‘Yahudilik’ yansıması altında öjenik bir yaklaşımla diğerini yok etmeye dönüşmüyor mu? Üstelik de hunharca yok edişe sebep olan dini söylemi destekleyen bir küresel sistem var. Kimse de “Vaay, bunlar dindar; kippa takıyorlar, Ağlama Duvarı’nda ‘Tanrım beni kadın yaratmadığın için sana şükrediyorum’ diye dua ediyor. İşte gerici zihniyet!” filan demiyor. Özetle buradan bir genelleme çıkarmak, kriminal bir olayı siyasileştirip, ideolojikleştirmek konuyu bulandırır. Tam tersi bu cinayete ne sebep oldu sorusunun cevabını şaşırtır. Ezber önyargıları her olaya yapıştırmak, İslâm’ı hedefe koyan örtük oryantalist açıklamalar yapanlar, olan biteni zerre kadar önemsemediklerini ortaya koyuyor.
Murat Belge gibi bir zamanlar fikrine kıymet verdiğimiz bir sol entelektüel bile Narin cinayetini AK Parti iktidarı ile bağlıyor. Sakallı Celal’in deyişiyle bu kadar cahillik ancak bu kadar okumuşlukla mümkün olabilirdi. 2005’e kadar töre cinayetlerinde öldürülen kadınları, bunların adeta sembolü olan Güldünya cinayetini unutmuşa benziyor. Töre cinayetlerine son veren yasaları AK Parti iktidarının çıkarttığını, bu bölgelerde kız çocuklarının okullulaşmasına AK Parti’nin verdiği destekleri, kadına, çocuğa yönelik şiddete, suçlara dair AK Parti iktidarı döneminde çıkarılan yasaları kimin yaptığını unutmuşa benziyor. KADES uygulamasının açılmasının, sığınma evlerinin sayısının artmasının bu iktidar döneminde olduğunu bilinçli şekilde görmezden geliyor. O çok çok abartılan sol entelektüel düşüncenin geldiği yer İmamoğlu’nu desteklemek olunca diyecek söz de kalmıyor. Metot hep aynı. Kalıp ezber önyargıları tekrarla tekrarla dur. Her zamanki gibi bu halkı cahil yerine koy!
Diğer taraftan bu olay dünyada pek çok örneği görülen Birleşmiş Milletler tarafından da pek mücadele edilen bir konu. Uluslararası literatür bu konuyu ‘Filisid’ ismiyle tanımlıyor. İstatistiklere göre bu vakaların en çok görüldüğü ülkeler de Hristiyan ülkeler.
“Nasıl insanlar bunlar” dedirtecek bir süreçte titizlikle yürütülen araştırmaların suç bilimi uzmanları tarafından aydınlatılacağına inanıyorum. Konuyu Cumhurbaşkanımız yakından takip ediyor. İçişleri Bakanlığından Adalet Bakanlığına, konunun uzmanları olayı var güçleriyle aydınlatmaya çalışıyor. Narin cinayetinin aydınlatılmasının kız çocuklarını önemsemeyen zihniyete karşı mücadelenin bir meşalesi olacağına inancımı tekrarlamak istiyorum.
Diğer yandan konunun medyada sabahtan akşama konuşulmasının da toplum üzerinde, negatif etkiye sebep olduğunu gözlemliyorum. Kafa karıştırıcılar, komplocular olayı bambaşka noktalar taşıyor. Buna da bir son vermek gerekiyor.
“Filisid” yani ebeveynleri tarafından işlenen çocuk cinayetleri, çocuğa karşı şiddetin en uç şekli. Çocuğun, gözü gibi baktığını varsaydığımız ailesi tarafından katli en zor mücadele edilecek alanlardan biri. Çünkü aile ve ait olduğu kültür, çocuğun üzerindeki etkisi dünyanın her yerinde çok güçlüdür.
Çocuklara yönelik şiddet çoğu zaman yeterince rapor edilmeyen, çok boyutlu bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Pek çok biçim alabilen bu tür şiddet, birçok durumda gizli kalıyor çünkü çocuklar genellikle saldırganlık eylemlerini bildirmekten korkuyorlar.
Çocukların; aile üyeleri, ebeveynleri tarafından öldürüldüğü cinayetler bir dizi faktörle açıklanıyor: Şiddet içeren ebeveyn tutumu, ebeveynlerden birinin veya her ikisinin zihinsel sağlık sorunları, marjinalleştirme ve çocukların karşı çıkabileceği geleneksel kültürler tarafından belirli stereotiplerin reçete edilmesi.
41 ülkenin sağladığı verilere bakıldığında, 2016 yılında 0-9 yaş arası mağdurlar arasında en yüksek cinayet oranının Amerika kıtasında (15 ülke) kaydedildiği görülüyor.
Bu arada dünyanın Kuzey Kore’den Uganda’ya kadar her ülkesinde bu tür cinayet soruşturmaları kamuya kapalı yürütülür.
Diğer taraftan da böylesi sorunları olaya odaklanmak yerine kutuplaşarak karşı tarafı suçlayarak çözemeyeceğiz.
Elbette bu cinayet dindarlar-dindar olmayanlar diye ayrışmadan insan olarak hepimize pek çok vazife yüklüyor…