Tencere mühim

04:0219/04/2023, Çarşamba
G: 18/04/2023, Salı
Aydın Ünal

“Ya istiklal ya ölüm”, “olmak ya da ölmek”, “şehadet ya da esaret”… Aziz milletimizin tarih boyunca bu seçeneklerle karşı karşıya kaldığında nerede durduğunu çok iyi biliyoruz. Sadece son 100 yıl içinde Kurtuluş Savaşı’ndan Kıbrıs Harekâtına, terörle mücadeleden 15 Temmuz kalkışmasına kadar binlerce vatan evladı düğüne gider gibi şehadete yürüdü. Vatan için, millet için, memleket için gözlerini dahi kırpmadan canlarını feda ettiler. Bugün de, yarın da, bu milletin her bir ferdi ülkesi için canını

“Ya istiklal ya ölüm”, “olmak ya da ölmek”, “şehadet ya da esaret”…

Aziz milletimizin tarih boyunca bu seçeneklerle karşı karşıya kaldığında nerede durduğunu çok iyi biliyoruz.

Sadece son 100 yıl içinde Kurtuluş Savaşı’ndan Kıbrıs Harekâtına, terörle mücadeleden 15 Temmuz kalkışmasına kadar binlerce vatan evladı düğüne gider gibi şehadete yürüdü. Vatan için, millet için, memleket için gözlerini dahi kırpmadan canlarını feda ettiler. Bugün de, yarın da, bu milletin her bir ferdi ülkesi için canını seve seve vermekten kaçınmaz, kaçınmayacaktır.

Ancak meseleyi sırf hamaset çerçevesinde ele almak bizi hem milleti doğru analiz etmekten alıkoyar hem de gerçeklikten uzaklaştırır.

Millet, 2 uç seçenek arasında kaldığında doğru olanı seçmekte tereddüt etmez, etmeyecektir; lakin yine aynı millet, 2 uç seçeneğin, en son seçenekler olmasını da ister.

Yani millet şunu söyler: “İstiklal ve ölüm”, “olmak ve ölmek”, “şehadet ve esaret” tercihleri arasında kaldığımda tabii ki istiklali, var olmayı, şehadeti tercih ederim. Ama beni bu tercihler arasında bırakma. Çalış, çabala, gayret et, sorunu çöz ve işi bu tercih noktasına taşıma. Ben meseleyi çözmek için canımı veririm ama olayları o raddeye getirme.

Esasen siyaset de tam olarak bunun için vardır. Milletin siyasetten tam olarak beklentisi budur. Millet, zorunlu olmadığı müddetçe, önündeki seçeneğin yalnızca 2 olmasını arzu etmez. “Hem güvenliğimi sağla, hem de tencerem kaynasın”, “hem bağımsız olayım, hem de karnım doysun” der. Gerektiğinde canını feda ettiği için de millet, bu çok seçenekli arzusunda son derece haklıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Türkiye 21 yıldır işte bunu başarıyor. Hem istikrarla büyüyen ekonomi sayesinde refah artıyor, tencere kaynıyor; hem de güvenlik konusunda geçmişin hayallerini dahi aşan hedeflere, seviyelere ulaşılıyor.

Türkiye kendi uçaklarını, İHA ve SİHA’larını, helikopterlerini, tanklarını, piyade tüfeklerini, füzelerini, her türden mühimmatını, gemilerini, dünyanın ilk ve tek SİHA gemisini tasarlıyor, inşa ediyor ve güvenliğimizin hizmetine sunuyor.

20 yıl önce, “Türkiye kendi uçağını, kendi savaş gemisini yapacak” denildiğinde çoğunluğun buna inanacak mecali yoktu. Bugün, Erdoğan sayesinde hayaller gerçek oldu.

Ancak benim bu yazıdaki amacım savunma sanayiindeki muhteşem gelişmeleri övmek değil. O başarılar zaten benim övgüme de muhtaç değil. En azılı Erdoğan muhalifleri dahi, savunma sanayiindeki başarılar karşısında hayranlık duyuyor ve hatta kimileri bu hayranlıklarını açıktan dile de getiriyorlar.

Benim bu yazıdaki amacım samimi bir uyarıda bulunmak.

Başta da söyledim ya: Millet, hem kendi ürettiği uçakla, otomobille, gemiyle gurur duymak ister, hem de tenceresini kaynar görmek ister.

Güvende olduğunu bildiği kadar yarın karnının doyacağını da bilmek ister.

Sadece gemiyle de olmaz, sadece tencereyle de olmaz; millet ikisini aynı anda ister.

14 Mayıs seçimlerine 1 aydan daha az süre kaldı ve güvenlik konusunda artık milletin zihni oldukça net: Erdoğan demek, güvenlik demek. Muhalefet söz konusu olduğunda ise bunun tam tersi: Kılıçdaroğlu demek, güvenlik konusunda ciddi soru işareti demek…

Yani güvenlik konusu tamam. Orada milletin tercihi net. Orada milletin kafası rahat.

Öyleyse, seçime az bir süre kalmışken, Erdoğan ve AK Parti’nin asıl yoğunlaşması gereken alan hiç şüphesiz tenceredir.

Gerek kampanyanın, gerekse söylem ve üslubun asıl odaklanması gereken yer ekonomidir.

Önceki yazılarımda da ifade ettim: Zor bir seçime giriyoruz. Önceki seçimler kadar rahat bir seçim değil bu. Enflasyon ve deprem felaketi hükümet açısından durumu zorlaştırdı.

Bu zorluğu en başta kabul etmek, hemen ardından da milleti rahatlatacak bir kampanya ve söylemi daha fazla geciktirmeden sahaya sürmek gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin, ve de AK Parti’nin, öncelikle sahadaki kaygıyı, tereddüdü, çekinceyi, korkuyu tespit etmesi, sonra sorunu kabullenmesi, ardından hızla sorunu çözecek plan ve politikaları vatandaşla buluşturması, vatandaşı rahatlatması gerekiyor.

Türkiye’nin dünyada ilk SİHA gemisini inşa etmesi müthiş bir olay ama seçimin kaderini belirleyecek olan tenceredir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunu bildiği, gördüğü, 21 yıldır da ülkeyi “güvenlik-ekonomik refah” dengesinde yönettiği için büyük liderdir. 14 Mayıs seçimlerini de bu dengeli yaklaşım kazandıracaktır.

Bu dengede bir arıza olduğu şüphesini taşıyorum; dengeyi yeniden sağlamak için de henüz vakit var.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Seçim
#İHA
#SİHA
#Aydın Ünal