Türk ordusu Yunan ordusu karşısında büyük zafer kazanmıştı. 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalandı. Şimdi artık uzun süredir ertelenen barış masasını kurma zamanı gelmişti. Taraflar, 20 Kasım’da İsviçre’nin Lozan kentinde toplanacaktı.
Ankara Hükümeti’nin kaygısı, İstanbul’daki hükümetin de görüşmelere çağrılmasıydı.
1 Kasım 1922’de Büyük Millet Meclisi saltanatı kaldırdı ve bu engel de aşıldı. Ankara Hükümeti Türkiye’yi temsilde artık tek yetkiliydi.
Lozan’a gidecek heyet de hızla belirlendi. Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey görevden alınarak yerine İsmet İnönü getirildi. Lozan’da müzakereleri yürütecek heyetin başkanı İsmet İnönü olacak, ona Sağlık Bakanı Rıza Nur ve Maliye Bakanı Hasan Saka eşlik edeceklerdi.
İsmet İnönü’nün heyet başkanı olması çok tartışıldı. Hiçbir diplomatik deneyimi yoktu. Sadece askerdi ve onda da başarılı sayılmazdı. Ancak Mustafa Kemal ısrarla İsmet İnönü’yü istemişti zira görüşmelerde liyakate değil, sadakate ihtiyacı vardı. Görüşmeler bir an önce başlamalı ve hızla sonuçlandırılmalıydı. Ankara’da muhalifler, hızla ilerleyen ordunun durdurulmasından dolayı homurdanıyorlardı. Ordu yorgundu. İstiklal Savaşı’nın daha başında 110 bin kişilik ordudan 8 bin nefer firar etmişti. İzmir zaferi sonrası askerler terhis müjdesi bekliyordu. Orduyu teyakkuzda tutmanın manen olduğu kadar maddeten de faturası ağırdı. Düşman devletler bir oldubitti yapabilirlerdi. Mustafa Kemal de Ankara’da o kadar rahat değildi; her an koltuğunu kaybedebilirdi. Dolayısıyla acilen imza atılmalı, barış sağlanmalıydı. Bu telaş ve acelecilik ortamında Lozan’a gidip tavizler vererek meseleyi kapatacak en iyi isim İsmet Paşa idi.
Lozan’da görüşmeler 20 Kasım 1922’de başladı. Bir tarafta Türkiye, diğer tarafta İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya vardı. ABD ve Rusya kendilerini ilgilendiren konularda görüşmelere dâhil olacaklardı.
Lozan görüşmelerinin daha ilk gününde İsmet Paşa’nın acemiliği ortaya çıktı. Oturum başkanlığı İngiltere, Fransa ve İtalya arasında dönüşümlü olacaktı. Genel Sekreterliğe bir Türk temsilcinin atanması reddedildi. Kurulan komisyonların başkanlıklarına da hiçbir Türk delege atanmadı. Konferans dili İngilizce, Fransızca, İtalyanca olacaktı. İsmet Paşa Türk delege sayısının 2’den 3’e çıkarılmasını bile başaramamıştı. Çoğu zaman ertesi gün görüşülecek konular hakkında Türk heyetine haber verilmiyordu. İnönü’nün telgraf görüşmeleri takip ediliyor, hatta Türk delegasyonu içinden rakiplere bilgi bile sızdırılıyordu.
İsmet Paşa’nın karşısında ise Lozan’ın ilk kısmında Lord Curzon, ikinci kısmında ise Sir Rumbold görev yapıyorlardı. İkisi de hem Doğu’yu tanıyan, hem de çok deneyimli politikacılardı.
Lozan’a giderken Ankara Hükümeti’nin sınır politikası Misak-ı Milli idi. Musul, Kerkük, Süleymaniye Türkiye’de kalacaktı. Güney sınır Halep, Deyri Zor ve Hatay’ı da içine alacak şekilde Musul’la birleşecekti. Ege Adaları Türkiye’nin olacak, Batı Trakya’da halkoylaması yapılacaktı. Boğazlar’da yabancı güce izin verilmeyecekti. Mali olarak kapitülasyonlar kalkacak, tazminat konusu sıkı pazarlıkla belirlenecekti.
Lozan’da üzerinde en çok konuşulan konu Musul olmuştu. Türkiye Musul’dan taviz vermek istemiyor, İngiltere çok ısrarcı davranıyordu. İngiltere Musul petrolünü önemsiyor, aynı zamanda, Kürt coğrafyasını ikiye bölerek, bölgeye fitne sokmak istiyordu.
Lozan görüşmeleri
4 Şubat’ta kesildi, 23 Nisan 1923’te yeniden başladı. Taviz üstüne taviz verildi. Musul, Kerkük, Süleymaniye, Halep, Hatay, Batı Trakya masada kaybedildi. Kapitülasyonların kaldırılması dışında hemen hiç başarı elde edilemedi.
Antalya’nın Kaş ilçesinden yüzerek dahi ulaşılabilecek kadar yakın olan Meis Adası’nın İtalyanlara nasıl bırakıldığını, Lozan’a gazeteci olarak katılan Ali Naci Karacan kitabında anlatıyor: “Mösyö Montagna, Meis Adası’nın nihayet bir taş parçasından ibaret olduğunu, fakat Mussolini Kabinesi için bir şeref ve haysiyet kayası teşkil ettiği için bu derece ısrar ettiklerini söylüyordu… Onun için bu taş parçası, bu önemsiz Castellorizo Adası, Türkiye için hiçbir şey değilken, İtalya için bir hükümet haysiyetinin büyük sembolü halini alıyordu. Mösyö Montagna’ya göre İtalya bu adadan vaz geçemezdi.
Çünkü bu fedakârlık, Mussolini’yi ve kabinesini gülünç duruma düşürebilirdi…”
İsmet Paşa ısrarlara dayanamamış, adanın aleyhimize kullanılmayacağı teminatı ve On İki Ada’nın borçları hissesinin paylaştırılması karşılığında bu “taş parçasını” İtalyanlara vermişti.
Bütün bu tavizler Ankara’da, Meclis’te yoğun tepkiye sebep oluyordu. Mebuslar tavizleri “vatana ihanet” olarak nitelendirmeye bile başlamışlardı. İnönü’nün derhal dışişleri bakanlığından ayrılmasını yüksek sesle dile getiriyorlardı. Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na bir ek yapıldı ve Meclis ve Hükümeti eleştirmek ihanet sayıldı. Ali Şükrü Bey Ankara’da öldürüldü ve gözdağı verildi. Sonrasında da seçimlerle Meclis’ten muhalefet uzaklaştırıldı.
Lozan’da imzanın önündeki pürüzler artık kalkmıştı.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.