AK Parti’nin 23 yıllık tarihinde en önemli olaylardan biri 1 Mart 2003 tarihindeki Tezkere oylamasıydı. Irak’ı işgale hazırlanan ABD, ordularını Türkiye üzerinden geçirmek istiyordu; bu izni verecek olan TBMM idi. Daha 5 aydır iktidarda olan AK Parti’nin çok sayıda milletvekili oylamaya katılmadı ya da katılarak ret oyu verdi. Sonuç şaşırtıcıydı. Hükümet tezkerenin geçmesini istiyordu ama milletvekilleri Hükümet’le aynı düşünmüyordu. 1 Mart Tezkere oylaması AK Parti tarihine bir “çatlak” olarak
AK Parti’nin 23 yıllık tarihinde en önemli olaylardan biri 1 Mart 2003 tarihindeki Tezkere oylamasıydı. Irak’ı işgale hazırlanan ABD, ordularını Türkiye üzerinden geçirmek istiyordu; bu izni verecek olan TBMM idi. Daha 5 aydır iktidarda olan AK Parti’nin çok sayıda milletvekili oylamaya katılmadı ya da katılarak ret oyu verdi. Sonuç şaşırtıcıydı. Hükümet tezkerenin geçmesini istiyordu ama milletvekilleri Hükümet’le aynı düşünmüyordu.
1 Mart Tezkere oylaması AK Parti tarihine bir “çatlak” olarak geçmedi. Tam tersine AK Parti’yi daha da büyüttü. AK Parti’nin milletvekillerinin gerektiğinde yanlışa yanlış dediği, bunun da özeleştiri anlamında, iç muhalefet anlamında ya da gerektiğinde vicdanın devreye girmesi anlamında AK Parti için olumlu olduğu kanaati oluştu. Nitekim sonraki yıllar da bunu teyit etti.
Şimdi, tersinden ama benzeri bir sürece giriyor AK Parti. Başıboş sokak köpekleri meselesi zaten büyük bir meseleydi ama siyaseten de büyüyerek AK Parti için bir sınava dönüştü.
Önceki gün partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuya ilk kez değindi. “Öldürme”, “itlaf”, “uyutma” kelimelerini hiç kullanmadı, “sahiplendirme” üzerinde durdu. “Biz istiyoruz ki, barınaklara alınan tüm hayvanlar sahiplenilsin. Eğer bunu başarabilirsek, bir sonraki adıma da ihtiyaç kalmayacağını düşünüyoruz” diyerek, sahiplendirmenin olmaması durumunda uyutmanın yapılacağını sadece ima etti.
Gerek grup salonundaki alkışın tonundan, gerekse söylentilerden anladığımız, bir miktar milletvekili başıboş sokak köpekleriyle ilgili teklife kabul oyu vermeyebilir. Kuşkusuz hür iradeye sahipler; hiçbir baskı altında kalmadan oylarını kullanacaklar. Ancak yasanın reddedilmesinin, siyasi olarak, köpek meselesini de aşan bir boyutu olacağını da görmek gerekir.
Zira köpek meselesi, her ne kadar bazıları reddetse de, sınıfsal bir meseleye çoktan dönüştü. Toplumun ezici çoğunluğunun “her ne şekilde olursa olsun çözüm” istediği net olarak görülüyor. Bu ezici çoğunluğun ortak bir siyasi görüşü yok ama genel olarak aynı toplumsal tabakada bulunuyorlar. Köpeklerin uyutulmasına karşı çıkanlar ise genellikle varlıklı, güvenlikli alanlarda yaşayan, sorunla yüz yüze gelmeyen, örneğin çocuklarını site içinde servise bindirip site içinde indiren, modern, Batılı, seküler özellikler gösterenlerden oluşuyor.
Yani TBMM Genel Kurulu’nda artık sadece köpek sorununa ilişkin bir teklif oylanmayacak; sessiz çoğunluğun talebi ile örgütlü ve sesi çok çıkan azınlığın talepleri arasında bir tercih yapılacak.
AK Parti, sessiz çoğunluğun sesi olarak siyaset sahnesine girdi, 1 Mart Tezkeresi’nde gösterdiği ilkeli ve cesur duruştan bu yana da istikrarlı olarak sessiz çoğunluğun gür sesi oldu.
Şimdi AK Parti’nin bu en güçlü vasfı, köpek meselesiyle sınanacak gibi görünüyor. Eğer bir yol kazası olursa, AK Parti’nin siyaseti de tartışma konusu olacak. Açıkçası AK Parti’nin, böyle bir yol kazasının altından kalkması da çok zor olacak. 1 Mart partide bütünleşmeyi sağlamıştı, köpek meselesi üzerinden bir ayrışma ise kırılma anlamı taşıyacak.
AK Parti’ye ilişkin zihinlerimizde böyle bir şüphenin oluşmuş olması bile tek başına dikkat çekici, tedirgin edici. Umarız şüphelerimiz ve kaygılarımız yersiz çıkar.
AK Parti Genel Merkezi’nde çalışanların ikramiye alamadığına dair haberler çıktı; ben de peşine düştüm ve böyle bir sorun olduğunu teyit ettim. AK Parti Genel Merkezi’nde ya da teşkilatlarda, en az yöneticiler kadar gayret gösteren, fedakârlık yapan binlerce çalışan, binlerce isimsiz kahraman var. Çaycı, şoför, garson, idareci, sekreter… Binlerce arkadaşımız, kardeşimiz yıllardır siyasete, AK Parti’nin başarısına omuz veriyorlar. Onları küstürmek, siyasetin sahadaki performansını düşürmek anlamına gelir. Böyle bir sorunun parti duvarları dışına çıkmadan çözülmesi gerekirdi ama belli ki yeterince ciddiye alınmıyor. Umarız daha fazla büyümeden çözülür.
Sevgili Ersin Çelik ve İsmail Kılıçarslan ile TvNet’te 48 hafta boyunca “Siyaseten” adında bir program yaptık. Her şeyi konuştuk, açık açık konuştuk, samimiyetle, kalpten konuştuk. En çok da Filistin’i, Gazze’yi gündemin ilk sırasında tutmaya çabaladık. “Siyaseten” programı önceki gün itibariyle yeni sezona kadar tatile girdi. Fırsattan istifade, Genel Yayın Yönetmenimiz Sayın Hüseyin Likoğlu’ndan yazılar için de izin istedim ve sadece 15 gün izin koparabildim. Biraz dinlenip okumaya araştırmaya vakit ayıracak ve 15 gün sonra yine burada olacağım inşallah. Allah’a emanet olunuz!